İlk uzun metrajı The Shawshank Redemption ile Frank Darabont, tabiri caizse yıllara meydan okuyacak bir yapıma imza atmıştır. Stephen King’in eserinden uyarlanan bu film, her ne kadar gişede hayal kırıklığı yaratsa da yıllar içerisinde bu gördüğü haksızlığın geri dönüşünü fazlasıyla karşılamıştır. Tüm zamanların en iyi filmleri arasında kendine en fiyakalı köşeyi tutan The Shawshank Redemption, IMDB’de yerleştiği ilk sırayı da kimseye vermeye niyetli değil. Hakkında sayfalarca yazı kaleme alınabilecek bu ölümsüz yapımın sadece bir sahnesine sizleri konuk etmek isteriyoruz. Hangi sahne mi? Hani kahramanımızın özgürlüğüne kavuştuğu, hafızalarımızdan silinmeyen sahne var ya... Hah işte o sahne.
Sahne, on dokuz yıldır haksız yere hapishanede yatan Andy’in (Tim Robbins) hedefini gerçekleştirmeye başlamadan önce Raquel Welch posterinin önünde son kez planını gözden geçirip, harekete geçmesiyle başlar. Kamera Andy’nin ellerinden yüzüne doğru çekimini sürdürür ve gözlerde durarak Andy’nin Raquel’e bakmasını takip eder. Raquel’in bize daha da yaklaşması aslında o posterin öneminin altını çizmek içindir. Zira Andy’nin özgürlüğüne kavuşmasını sağlayan yolu yıllardır büyük bir sadakatle saklayıp korumaktadır bu kadınlar(on dokuz yıl içerisinde dönemin üç farklı kadının posteri asılmıştır). İlginçtir ki Andy’nin özgürlüğünün elinden alınmasına da tekrar özgürlüğüne kavuşmasına da aslında kadınlar sebep olmuştur. Ayağa kalkan Andy, Raquel’e yaklaşır, gözleriyle karar vermenin son aşaması olan o hareketi yapar; kısacık bir an gözlerini yumar. Ve hapishane kıyafetlerini çıkararak daha önce müdürden çaldığı ve üzerine giydiği takım elbiselerle kalır. Yine müdürden çaldığı ve daha sonra onun hayatını mahvedecek, tüm kirli işlerinin kanıtlarını düzgünce toparlar. Artık yola çıkma zamanı gelmiştir. Ve Andy, asla tereddüt etmez. Zira kararını vermiştir. Hızlı yaşamayı tercih etmiştir bu hayatta. Ve her ne olursa olsun bu tercihinde sonuna kadar gitmeyi kafasına koymuştur. Bu arada dışarıda şiddetli bir yağmurun başladığını hemen söyleyelim. Çünkü bu yağmur Andy’nın kaçışında çok yardımcı olacaktır.
Andy posterin arkasında yıllardır ilmik ilmik kazdığı belki de bugüne kadar yaptığı en şahsi eserinin içerisinden yol almaya başlar. Sürünerek ilerlediği bu yol onu kanalizasyon borularının olduğu yere getirir. Andy eline büyük bir taş alarak şimşeğin çakmasını bekler. Şimşeğin çakmasıyla taşı boruya vurmak için harekete geçer. Bu aralık da zaten şimşek ile gök gürültüsü arasındaki zamana denk gelir. Evet, her gök gürültüsünde Andy boruya taşı vurarak kimseye sesini duyurmadan kanalizasyon borusunu patlatır. Çakan her şimşek aslında bu gerilim dolu anların hissiyatını da daha da arttıran bir etkendir aynı zamanda. Işığın yanıp sönmesi hedefin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin hala büyük bir belirsizlikte olduğunu söyler. Andy oldukça zeki bir adamdır. Her ayrıntıyı tıpkı bunun gibi en ince ayrıntısına kadar düşünmüştür. Patlayan borunun etrafa saçtığı bok vahası ne Andy’i ne de biz seyircileri olması gerektiği kadar rahatsız eder. Gerçi Andy’nin neredeyse yarım mil kadar o borunun içerisinde sürünerek ilerlemesi bir süre sonra onu ve bizi fazlasıyla rahatsız etse bile borunun sonunda ulaşılan yol cennete çıkıyordur bir nevi. Andy, planını tıkır tıkır gerçekleştirmiş ve o lanet olası hapishaneden kurtulmuştur.
Andy’nin borudan çıkmadan önce kameranın borunun çıkışında hapishaneyi kadrajına aldığı o an, artık hapishanenin ne kadar uzakta kaldığını mükemmel bir şekilde anlatır. Gerçekleştirdiği şey rüyadan da öte bir durumdur. Andy, hala yağan yağmurun altında ellerini havaya kaldırarak kendini yağmura teslim eder. Belki Tanrı’ya belki de o gün o yağmurun yağmasını sağlayan doğaya minnetini gösterir Andy bu hareketi ile. Kamera da zaten onu tepeden çekerek tanrısal açıdan Andy’e bakar son kez. Hepimizin yağmurun altında tıpkı Andy gibi sırılsıklam olduğumuz bu anlar hafızalardan silinmeyecektir asla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder