KOMŞU KOMŞU HUUU!
Alfred Hitchcock ve sinema tartışmasız bir araya gelebilecek en
süper ikililerden biridir. Hitchcock deyince akla gelecek ilk filmde Rear
Window değil midir? Polisiye bir filmi, özel olarak inşa ettirdiği mükemmel
mekan ve kullandığı yaratıcı metaforlar eşliğinde bize sunan Hitchcock bu filmi
ile röntgenciliğe de farklı bir bakış açısı getirir.
Jeffries haber peşinde koşarken bacağını kırmış bir gazetecidir.
Jeffries alçı bacağından çıkana kadar eve mahkum olur. Ne var ki mesleğinden
ötürü başkalarının hayatını araştırmaya, gözetlemeye meraklı karakterimiz
penceresinin görüş alanına giren hayatları röntgenlemeye başlar. Bu süreçte
çevresindekileri de gittikçe ciddileşen oyuna katar. Jeffries’in penceresini
kamera arkası, karşı dairelerin ise sinema perdesini temsil ettiği bu filmin
özellikle son anları nefes kesicidir. Lisa’nın karşı komşunun evine izinsiz
girişi ile başlayan anlar artık heyecanın doruk noktasına tırmandığı
dakikalardır
Lisa kendinden beklenilenleri aşar ve karşı eve girerek,
Jeffries’in kullanamadığı ayakları olur. Bugüne kadar Lisa’yı çok da
umursamayan Jeffries, onu karşıda görünce tıpkı komşularına olan alakası kadar
hatta çok daha fazlasını hisseder . Zira perde de gördüğümüz kişilere genelde
hayran oluruz; Jeffries de ilk kez Lisa’yı karşıda yani perdede görür. Lisa
perdedeyken değme film karakterlerine taş çıkaracak hünerler sergiler üstelik.
Adeta bir aksiyon filmi izlercesine hayranlık ve heyecan ile Lisa’yı izler
Jeffries . Lisa da başardıklarından o
kadar mutludur ki takdir edilmek isteyen bir öğrenci gibi maharetini bir an
önce yönetmenine ay yani Jeffries’a göstermeye çalışır. Evet, Jeffries’i
kameramanlığı da kendisi yapan bir yönetmen olarak düşünmek gerekiyor. Ama iş
bu ki Lisa’nın bu sabırsız davranışı Thorwald’ın dikkatinden kaçmaz. Ve bunun
ardından filmin en can alıcı anları Jeffries’in evinde yaşanır;Thorwald hiç de iyi olmayan
düşüncelerle Jeffries’in evine yönelir. Bu nedenle Jeffries, kendini savunmak
için kullanabileceği bir şeyler aranır. Ve tam da mesleğine uygun bir araç
bulur; bir habercinin en önemli yardımcısı olan fotoğraf makinesini eline
geçirince güvende hisseder kendini. Ve Jeffries makinesini oldukça mantıklı
kullanır; tıpkı bir silah gibi Thorwald’a doğrultarak tetiğe yani deklanşöre basar.
Her çekimde patlayan flaş, bir kurşun kadar etkili olmasa da Thorwald’ı oyalamaya yeter. Lakin flaş her patladığında
ortamın kırmızı bir renge bürünmesi tıpkı bir boğa gibi Thorwald’ı daha da
kızdırır. Ne var ki şarjörü birden doldurmak mümkün olmadığı için her defasında
ampul değiştirmek Thorwald’ın sonunda hedefe yaklaşmasına neden olur. Thorwald,
Jeffries’ı biraz mücadeleden sonra aşağıya düşürerek, diğer ayağının da kırılmasına neden olur. Ama
jeff için bu hiç de dert değildir. İhtiyacı olan ayakları değil, görsel zekası,
dürbünü, fotoğraf makinesi ve yardımcı melekleridir. İki ayağı alçıda huzurlu uykusuna dalmışken
görürüz zaten Jeffries’i. Kim bilir rüyasında yine ne maceraların peşinden
koşar.
Hollywood’un genel geçer kuralları ile resmen alay eden, tamamen
kendi kurallarını yaratan, gerilimin türünün büyük ustası Hitchcock’ un
başyapıtlarından bence en önemlisi Rear Window.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder