1 Kasım 2015 Pazar

FİLMEKİMİ


Me and Early and Dyling Girl – Ben, Early ve Ölen Kız
Bugüne kadar izlediğimiz en iddaalı büyüme hikâyelerinden biri Me and Early and Dyling Girl. Ergenlik çağındaki Greg, az sayıdaki arkadaşı(?) –özellikle lösemi hastası olan Rachel- insanları önemsemeyi, dostluğun ne anlama geldiğini öğreniyor. Bu süreç elbette yer yer hüzünlü oluyor. Fakat yönetmen Alfonso Gomez-Rejan bu hüzünlü hikayeye komediyi öyle bir güzel yerleştiriyor ki, hiçbir zaman filmini duygu sömürüsüne dönüştürmüyor. Özellikle sinema tarihinin vazgeçilmez yapıtlarını bu eğlenceye dâhil olması filmin en büyük artılarından. Bu filmi en başta ergen olmak üzere her yaş grubunun izlemesi gerekiyor.

Mia Madre – My Mother – Annem
Kendi de dahil olmak üzere kimseye hayrı olmayan bir anne, yönetmen,, çocuk, eski eş, kardeş, eski sevgili Margarita. Durum böyleyken aksi gibi çevresindekiler ona inat hayat dolu, fazlasıyla olumlu kişiler. Böyle bir durumda Margarita, kendini yargılamaktan çok fazla kaçamıyor. Mia Madre, Margarita’nın annesinin hastalık sürecine paralel ilerleyen, kendini sorgulama sürecine gözlemci yapıyor biz seyirciyi. Bu sürece Margarita’nın toplumsal içerikli filminin çekimleri de ekleniyor. Böylece Margarita’nın rüyaları, hayalleri, çekilen film sahneleri, flashback ile tanık olduğumuz geçmiş zaman birbirine karışıyor. Seyirci olarak hangisinin gerçek, hangisinin kurmaca, hayal, rüya olduğunu kestiremiyoruz. Bu anları ayırt ederken biraz yoruluyor olsak da emin olun buna değiyor.

Tale of Tales – Bir Varmış Bir Yokmuş
Masalları sever misiniz?
Krallar, kraliçeler, prensler, prensesler, canavarlar, cadılar, periler… Hepsi fazlasıyla Tale of Tales’de. Pireyi deve yapanların, çirkini güzel, bakireyi anne, güçsüzü galip yapan bir Dünya’nın içine sokuyor yönetmen Matteo Garrane bizi. Çocuklara anlatılan –aslında fazlasıyla korkunç olan masallar- en gerçek halleriyle asıl sahiplerine(yetişkinlere) ulaşıyor bu film sayesinde. Tale of Tales’i izlerken bir yandan çocukluğunuzda dinlediğimiz masalları hatırlayıp güzel günleri yad ediyor bir yandan da bir yandan da küçükken o savunmasız kalbimiz bu dünyayı –gücü elinde bulunduran erkin, kendi menfaati uğruna yaptığı insanlıktan uzak davranışları- nasıl kaldırmış diye sormadan edemiyor insan.

Ex Machina
Tam bir ‘’Boynuz kulağa geçer.’’ Filmi Ex Machina. Sanal zekânın iki erkek tarafından test edildiği ya da sanal zekanın onları alt ettiği bir hikayenin içinde bulacaksınız kendinizi. Ava adlı insanoğlunun duygu dünyasından nasibini almamış sanal zekâ, zekâsı ve sinsiliği ile izleyenleri oldukça şaşırtıyor.

Slow West-Sakin Batı
Bugüne kadar izlediğim yol hikâyelerinden kafası en dumanlılarından biri Slow West. Western türüne yeni bir soluk getiren bu indie western tarzında çekilen Slow West izleyici içine almakta hiç sorun yaşamıyor. Amaçsız bir şekilde yollarda yaşayan Silas ile ne istediğine adı gibi emin olan ve tam gaz ilerleyen Jay’in abi kardeş boyutuna kadar taşınan hikâyesi Slow West. Bir o kadar da Amerika’nın tarihine okkalı bir tokat atıyor film.   

The Lobster
Yorgos Lanthimos’un dispotik bir ortamda geçen filmi The Lobster, faşizmin Dünya’da geleceği son noktayı gözler önüne seriyor. Bugün Dünya’yı kasıp kavuran sorunlar önemsizleştiğinde öyle şeyler suç olur ve acımasızca cezalandırılırsa ne olur? Muhteşem atmosfer, absürd espriler, huzursuz edici sekanslarıyla seyirci başkarakter ile birlikte adeta var olan düzene baş kaldırıyor.

Youth-La Gıovınezza-Gençlik
Paolo Sorrentıno Oscar’lı La Grande Bellezza filminde hayattan zevk almaya devam eden yaşlı karakter yerine La Gıovınezza’da kariyerlerini sonlandırma arifesindeki ihtiyarların geçmişleri ile yaptıkları muhakemeyi odağına alıyor. Fellini esintilerini bol bol hissettiğimiz La Gıovınezza, özellikle 8½  filmini akla getiriyor. Hepsi birbirinden renkli karakterlerin muhteşem bir şekilde bir araya gelişini izlediğimiz bu film, Sorrentıno’nun çıtayı daha da yükselttiğini ispatlıyor.    

Carol
Sinematografi anlamında çok iyi bir film Carol. Ama beklediğim heyecanı, etkileyiciliği ne yazık ki bulamadım. Cate Blanchett gibi güçlü bir oyuncunun her zamanki olağanüstü performansı da filmi kurtaramıyor. Zira onun dışındaki oyunculuklar Blanchett’in yanında çok silik kalıyor. Böylesine önem arz eden, toplumsal bir meseleyi filmde izlerken o duyguyu hissedemememin suçlusu ben değilim diye düşünmeden edemiyorum. Filmi izlerken Blanchett gibi taptığım bir oyuncunun muhteşem performansı bile beni olayların içine sokamadı ne yazık ki.

Baskın
Ülkemizde sadece dini motifli korku filmleri (üstelik çoğunluğu kötü)izlemekten dolayı yerli korku filmlerinden neredeyse ümidimizi kesmiştik. Lakin genç yönetmen Can Evrenol, filmiyle sinemamıza olan inancımızı tazeledi. Baskın, B tipi bir korku filmi. Hem de ilk filmini çeken bir yönetmen için gayet başarılı. Sinematografi anlamında kusursuz olan Baskın, cast seçimi ve atmosfer konusunda da takdiri hak ediyor. Birçok kısa filmin uzun metraja dönüştürülürken yaşadığı gibi senaryo anlamında sıkıntılar yaşıyor elbette. Ama bu bol ödüllü, yerli sinema için öncü olan filmi ufak tefek aksaklıklar gölgeleyemiyor. Eğer ki türe meraklıysanız kesinlikle kaçırmamalısınız. Ama türe çok uzaksanız biraz düşünmelisiniz. Zira filmi izlerken kan banyosunda boğulabilirsiniz.

Mistress America

Noah Baumbach ile Greta Gerwig ikilisi Frances Ha’daki başarısını Mistress America’da da devam ettiriyor. Elbette Frances Ha’nın büyüsünü yakalaması mümkün değil. Ama aynı atmosfere, incelikli esprilere ve eleştirel boyuta bu filmde de fazlasıyla tanık oluyoruz. Otuzlu yaşlara gelmesine rağmen hayatına bir yön verememiş Brooke’in yaşadıklarına Tracy’nin gözünden yer yer hayranlık yer yer de acıma duygusu ile şahit oluyoruz. Bu şahitlik sırasında ise bol bol New York havası alıp eğleniyor, bazen de içlenip, sorguluyoruz. Birbirinden dertli iki kadının yaralarına merhem olma durumunu en naif şekilde anlatan Mistress America, kesinlikle övgüye değer.                                                                                                                                                                                    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder