Sinemanın doğumundan bu yana Amerika’nın Vahşi Batı
topraklarında çekilen ve oldukça kapsamlı bir kültürü olan western türü var
olmaya devam ediyor. Klasik, spaghetti, epik, neo gibi birçok alt türü olan
western hala en sevilen türler arasında. Günümüzde tek başına western türünden
ilerleyen filmler pek yapılmıyor belki ama birçok film westernden besleniyor.
Western o kadar güçlü bir kaynak ki bütün türlerin yanında asaletiyle yer alıp,
kapısını çalan her filmi büyük bir cömertlikle besliyor. Özellikle son yıllarda
izlediğimiz The Homesman, The Dark Valley,The Salvatıon gibi filmler oldukça
ilgi çekmişti. Bunlardan The Homesman
western türü ile feminist sinemayı buluşturmuştu.Bu filmlere son olarak bu yıl
Filmekimi’nde gösterilen Slow West’i eklemek gerekiyor. Slow West de indie
kafası ile westerni naif bir şekilde bir araya getiriyor. Western türünün
görselliğinden yani Vahşi Batı’nın uçsuz bucaksız kıraç topraklarından değil de
daha çok o topraklarda korkunun, şiddetin kol gezmesine odaklanıyor Slow West.
İlk uzun metrajını çeken John Machelan’ın (kendisi aynı zamanda İngiliz indie
rock grubu Beta Band grubunun müzisyenlerinden biridir)yönetmenliğini yaptığı
filmde Michael Fassbender, Ben Mendelsohn ve Kodi Smit-Mcphee oynuyor.
Film, aristokrat bir ailenin daha ağzı süt kokan 16
yaşındaki Jay isimli oğullarının köylü bir ailenin kızına tutulmasıyla başlayan
bir yol hikâyesi. Jay’in Rose’a olan sevgisi, Rose’u ailesi ile birlikte
evlerini terk edip Batı’ya göç etmek zorunda bırakır. Tabii arkasından da
sevdiğinin ardından sürüklenen Jay, Batıya çevirir rotasını. Zorlu yol
koşullarında tanıştığı Silas ile birlikte yola devam eden Jan’in tek amacı
Rose’a ulaşmaktır. Bu uğurda ilerlediği yolda, karşısına çıkan engellere asla
izin vermez Jay. Silas ise Vahşi Batı’nın tüm şartlarını öğrenmiş ve her şeyi
soğukkanlılıkla, usulüne uygun şekilde yapar. Silas ile Jay arasında bir abi
kardeş ilişkisi gelişir. Burnunun dikine giden inatçı ve beceriksiz küçük
kardeş ile fazlasıyla işinin ehli, olgun korumacı abi olarak yerleşirler
kafamıza. Bıyıkları bile henüz terlememiş Jay’in her başını belaya soktuğunda Silas
tarafından kurtarılması, kötülüklerden korumaya çalışılması çakallar sofrasında
çok masum kalır. Bu iki erkeğin yol hikâyesi, çok yakın zamanda izlediğimiz
yine westernden beslenen ‘’Far From
Man’’ filmini anımsatmaktadır.
Film en başta sınıf mevzusu olmak üzere, Amerika’nın adalet
sistemi, Kızılderililere yapılan muamele gibi mühim meseleleri incelikle
işleyerek, kurcalar. Beyaz ırkın sebepsiz yere öldürdüğü Kızılderililer, çocuklarının
karnını doyurmak pahasına ölümü göze alabilen ebeveyniler, bir kâğıt
parçasındaki -resmiyeti bile bilinemeyen- ilan sebebiyle yok olan hayatlar…
Film bunların hepsini taraf belirtmeden sadece göstererek seyirciye derdini
açık eder.
Flashbackler ile Jay ve Rose’un karakter derinliğini yaratan
Machelan, bu özeni Silas’da göstermez. Jay ile ilgili bildiklerimizin yanında
Silas ile ilgili neredeyse hiç bir şey bilmeyiz. Filmin en önemli ikinci
karakterini de biraz tanısaydık filme daha iyi yansır diye düşünmemek elde
değil.
Konsantre süresi, gece çekimleri, kamerası ile yaptığı
şaşırtıcı oyunları ve elbette müzikleriyle Slow West göz doldurmayı başarıyor.
Minimal bir western filmi festivalin coşkusuna sizi ortak etmek için salona
bekliyor. Bu arada filmin Sundance Film
Festivali’nden de ödüllü olduğunu söylemek gerek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder