2016 yapımı “Hoş geldin Lenin” belgeselinde denizde Lenin
heykelini bulan kişi: “Ben buldum bunu, kimse sahiplenemez” der. Sonrasında ise
yöre halkından başkaları: “Ganimet değil ki bu! Dünyaya aittir heykel.” diyerek
aksini savunurlar. Son tahlilde Akçakoca Belediyesi’nin sahiplendiği heykelin
açtığı tartışma elbette çözüme kavuşmaz.
Prömiyerini yaptığı Berlin Film Festivali’nden En İyi Senaryo
ödülünü kazanan “Müze”de ise başkarakter Juan ile bir İngiliz sanat simsarı
arasında benzer bir tartışma cereyan ediyor: Sömürgecilik döneminde batan
İspanyol gemisinden çıkan Maya altınlarının kime ait olduğu üzerine İngiliz
simsar, yağmayı haklı çıkarmaya çalışacak kendince büyük laflar ediyor. Karşısında olan kişi ise ülkesinin ulusal
müzesini soyan ve bunları bir İngiliz’e satmaya çalışan bir genç! 1985 yılında
Mexico City’deki Ulusal Antropoloji Müzesi’nden Maya, Aztek ve Zapotek
uygarlıklarından kalan çok önemli 140 eseri çalan iki üniversite öğrencisinin gerçek
hikâyesinde Alonso Ruizpalacios’un “Bu film aslının bir reprodüksiyonudur.”
cümlesiyle bizi uyarması boşuna değil. Ruizpalacios, böylece değinmek istediği
meselelere yer açıyor: Dünya üzerinde yaratılmış eserlerin gerçekten kime ait
olduğundan tut da orijinal olduğunu zannettiğimiz eserlerin kaçının kopya
olmadığına kadar birçok soruyu” Müze” sürekli kafamızın içinde döndürüyor. Bununla
da kalmıyor; yaptığı oyunbaz hamlelerle soru işaretlerini derinleştiriyor.
Mesela korunaklı cam kafeslerin içerisinde tutulan eserlere hissedilen adeta
bir tapınma haliyken Juan ve Benjamin sayesinde çıkarıldıkları yere toprağa tekrar
bulanmalarına ne demeli? Müze, bir nevi yeraltından çıkarılıp –çalınıp mı demek
lazım yoksa?- itinayla temizlenip müzede sergilenen eserlerin tekrar asıl ait
olduğu yerle buluşturuyor bir anlık olsa da. Fakat ne yazık ki bu hamle filmin
sonuna taşınamıyor.
Seksenli yılların ruhunu bile mevzusunu derinleştirmek için
kullanan filmde özellikle üzerinde Duran Duran yazılı tişörte müzedeki eserlerden
birinin sarınarak korunması çok önemli bir detay aslında. Kutsalı olarak
gördüğü tarihi eserlerini bile bir İngiliz müzik grubunun isminin yazılı olduğu
tişörte sarıp koruyan karakterleriyle milli değer denilen şeyin artık bir
yanılgıdan başka bir şey olmadığından da dem vuruyor Ruizpalacios.
Bu yazı ilk olarak 2018 yılı Aralık sayısında "Arka Pencere Mecmua"da yayınlanmıştır.
Bu yazı ilk olarak 2018 yılı Aralık sayısında "Arka Pencere Mecmua"da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder