26 Haziran 2020 Cuma

SAF





 “Mutlak saflık hiçbir zaman elde edilemez.” diye yazar sözlükte. İnsanın saflığı da biraz böyle bir şey değil midir? Bir insanın içinde safi iyiliği ya da kötülüğü barındırması mümkün müdür? “Saf”, işte tam da bunu sorguluyor. Ali Vatansever, film boyunca bazıları bir nevi paradoksa dönüşen bu ve benzeri sorularla seyirciyi baş başa bırakıyor.

Film, kentsel dönüşümün yaşandığı Fikirtepe’de yaşayan genç bir çift üzerinden anlatıyor hikâyesini. Kamil ile başladığımız yolculuk Remziye ile devam ediyor. Beyaz ve siyahın temsili gibidir ilk başta bu iki karakter. Sonrasında ise siyah ile beyaz arasındaki sınır bulanıklaşıyor. Kamil karakteri aşırı iyi, yardımsever bir insan olarak görünse de içinde her an patlamaya hazır olan kötücül yanıyla yaşayan biridir. Remziye ise kurnaz biraz da işgüzar bir karakter yapısı çizse de kötücül yanına daha iyi söz geçirebilmektedir. Fikirtepe ise iş makineleri, derin çukurları ve yüksek kuleleriyle adeta doymak bilmez bir canavarı andırıyor. Bu canavar, en saf görünen insanın bile içindeki kötülüğü salıvermesine, dönüşmesine sebep oluyor.


Lakin mahalle sakinlerinin amacının evlerini vermemek, mahallelerine sahip çıkmak değil daha yüksek meblağlara evlerini satmak olduğunu görünce aslında Fikirtepe dönüşmeden insanların çoktan dönüşmüş olduğunu da anlıyoruz. Bu dış etkenin yanında mahalle sakinlerinin tehdit olarak gördüğü bir diğer etken de yine dışarıdan gelen Suriyeli göçmenlerdir. Ucuza çalışarak piyasayı düşüren Suriyeliler, Fikirtepe’nin tabiri caizse ırzına geçmiş inşaat şirketlerinden bile daha büyük tehdit olarak görülüyorlar. Tüm öfke, müsebbibine değil de gücün yeteceği Suriyeli mültecilere yöneltiliyor bu nedenle. Asıl suçlu da tüm bu karmaşadan yararlanarak şehri yutmaya, hanemize tecavüz etmeye devam ediyor.


İşsizlik, göçmen sorunu, kentsel dönüşüm gibi sosyal meseleleri kendine dert edinen “Saf”taki en büyük dönüşüm meyve-sebze üreterek topraktan hayat çıkaran bir karakterin son tahlilde yaşam alanlarını yok eden canavarın kollarından biri olmasıdır sanırım. Neyse ki film, toprak ile olan bağı asıl hayat verici olan kadına emanet ederek umudu diri tutmayı tercih ediyor.

Bu yazı ilk olarak 2019 yılı Mayıs sayısında "Sinema Se7en"da yayınlanmıştır.  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder