İlk uzun metrajlı filmi ‘Hayatın Tuzu’ndan’ sonra gerçekten çekmek istediği ‘Neden Tarkovski Olamıyorum ‘ filmini çeken Murat Düzgünoğlu çıtayı hayli yükseltmiş. Birçok yönetmen gibi kendi hayatından esinlenerek çektiği son filminde yönetmen çekmek istediği filmi çekemeyen ve çevresindekiler tarafından anlaşılamayan bir yönetmen adayının tabiri caizse büyük buhranını gözler önüne seriyor.
Film birkaç yüzeysel kadın karakter dışında erkek hayatlarını
derinlemesine işliyor. Özellikle aynı aileden olan üç erkeğin dünyası birçok
açıdan benzerlikler taşıyor. Bu erkeklerden Bahadır kimse tarafından
onaylanmayan filmini çekmek için inatla yapımcı ararken, babası on yıldır bitiremediği
inşaatı kimsenin bitireceğine inanmamasına rağmen tek başına bitirmeye çalışır,
abisi ise bahadır’ın biraz da farklı mekanların fotoğraflarını çek demesine
rağmen ısrarla Haydarpaşa Garı’nın fotolarını çeker. Bir nevi Don Kişot vari erkekler var
karşımızda. Bu erkek karakterlerden sonra kadın karakterlere geldiğimizde ise
elimizde neredeyse kocaman bir hiç var.Anne evden ayrı yaşayan oğlunun doğru dürüst yemek
yiyip yiyemediğini düşünür, sevgili sanki hayatında başka hiç önemli bir şey
yokmuş gibi sadece Bahadır ile yaşadığı ilişkinin gidişatına kafayı takar,
asistan ise içten içe yönetmene hisler besler ve Bahadır’ın onu fark etmesini
bekler, barda çalışan kız ise siyahi erkeklerden hoşlanır ve gördüğü ilk siyahi
erkeğin hemen kollarına koşar.Bir yanda
ne yapmak istediğini bilen ve inatla gerçekleştirmeye çalışan güçlü
erkekler diğer yanda hayatta bir erkeğin en fazla idealine ulaşma noktasında
onları motive edecek bir araç olan kadınlar.
Bu erkek karakterlerden Bahadır maddi ve manevi olarak en çok sorun
yaşayan karakter olmasına rağmen aynı zaman da tüm problemli erkeklerinde
yanında olarak onlara yardım etmeye çalışıyor. Arada babasının yanına inşaata
gidip yardım ediyor ve ona bu işten kurtulmak ömrünün kalan zamanlarını
rahat bir hayat geçirmesi için yol
gösteriyor, abisinin yanına giderek ona fotoğrafçılık ile ilgili öneri sunuyor,
asker kaçağı dayısına evini açarak
askerliği uzatma sorununa vicdani retçi olsana diyerek öneride bulunuyor
, hasta olan ve yayınevi tarafından aldatılan yazar dostunu sürekli ziyarete
giderek ona avukat vs konusunda yardımcı olmayı teklif ediyor. Bahadır
kendisine hayrı olmayan ama herkesin derdine koşan çare olmaya çalışan bir
insan.
Filmin en pozitif yanı olarak sistemin birçok kurumunu
eleştirmesi ama eleştirirken izleyenleri eğlendirmesi görülebilir. Bir yandan film yapım şirketlerini salt
populer filmlere yatırım yaptığı için
eleştirirken, diğer yandan da yayınevlerinin baskı sayıları hakkında yazarları
aldattığı ve bu yolla onları sömürdüğüne değiniyor. Bununla birlikte devletin
askerlik yapamayacak ya da yapmak istemeyen insanlara zorla askerlik
yaptırdığını, tarihi eser niteliğinde olan Hardarpaşa Garı’nın yıkılıp otel
yapılacağına da değinmeden edemiyor yönetmen.
Bütün bunlar yapılırken mizah duygusunun bir an olsun metinden
eksilmemesi de dikkatlerden kaçmayan başka bir husus.
Mükemmel oyunculuklarıyla da (özellikle Tansu Biçer) göz
dolduran filme isminden dolayı mesafeli duracak olanlar varsa onlara
sesleniyorum: Önyargılarınızdan kurtulun ve gidip izleyin. Herkesin kendinden
bir şeyler bulacağı samimi ve eğlenceli bir film sizi bekliyor.