6 Ocak 2020 Pazartesi

Scarface

 


Brian De Palma imzalı Scarface(1983), Al Pacino tarafından hayat bulan Tony Montana’nın omuzlarında yükselen, gelmiş geçmiş en unutulmaz gangster filmlerinden biridir. Lakin en çok da final sahnesiyle öne çıkmıştır. Zira koca süresine rağmen ilmek ilmek dokunmuş senaryosu, oyunculukları, incelikle yaratılmış karakterleri nedeniyle su gibi akan tüm film bir yana final sahnesi bir yanadır. Sıfırdan doğan bir hayatın kısa sürede zirveye ulaşmasından sonra hızlıca da nihayete erişini izleriz bu final sahnesinde. Ama sessiz sakin değildir bu gidiş. Sonunun geldiğini anlayan Tony Montana, tüm gemileri yakar. “Tüm o gangster dünyasından aforoz ediliyorsam, o zaman gitmeden önce elimden gelen tüm zararı vermeliyim!” diye düşünür. Montana, gidişini tıpkı zirveye tırmanışı gibi gösterişli kılar. Peki, Montana gemiden neden atılma noktasına gelmiştir?

Montana, birtakım kişilik özellikleri sayesinde fırsatlar ülkesinin (ABD) mafya dünyasında kısa sürede zirveye tırmanır. Elbette bunu kolayca başarmamıştır. Zira zirveye tırmanmak için gerektiğinde en yakın arkadaşının gözleri önünde testereyle parçalanmasına da defalarca ölüme meydan okumak zorunda kalışına da aldırmamıştır. Başarıya giden yolda her yolu mubah görmüş, elini korkak alıştırmamıştır. Yeri geldiğinde öldürmüş yeri geldiğinde de ihanet etmiştir. Fakat nihayetinde herkesin olduğu gibi onun da bir bam teli vardır. Zaten her ne kadar bir anti-kahraman olsa da seyirci tarafından kabullenilmesinin hatta yer yer katharsis kurulacak kadar benimsenmesinin sebebi de bu değil midir? Bir psikopat ya da sosyopat olmaktan onu alıkoyan bir takım hassasiyetleri vardır. Nedir bunlar? Kadın ve çocuklar… Tanıdık geldi değil mi? Bazı uyuyan devleri de uyandıran ve harekete geçiren de bu hassas nokta olmamış mıdır?


Velhasıl kelam, sosyalizme tutunamadığı gibi kapitalist sisteme de tutunamayan Montana, çıktığı yolda köşeye sıkışmıştır. Eskiden ilişkileri iyi olan gangster dünyası, Montana’nın geçmişini bir kalemde silmiş, sadece son hatasına odaklanmıştır. Suç dünyasını çok iyi tanıyan Montana, av durumuna düştüğünü bilir. Her türlü titizlikle dizayn ettiği odasındaki masanın başında görürüz ilk olarak onu. Muhtemelen Brian De Palma tarafından incelikle tasarlanmıştır bu sahne. Masanın üstündeki, duvardaki objeler ya da masanın üzerine adeta bir sanat eserinin parçasıymışçasına iliştirilmiş kokain torbaları… Her obje fazlasıyla anlamlıdır. Zira yaşadığımız süreç, hepimize gösterdi ki bazen objeler çok daha fazlasını anlatır. Montana, zaman zaman adeta son çırpınışlarını kuvvetli kılmak adına suratını kokaine gömerken zaman zaman da kendi kendine sayıklar. Son çırpınışlarıdır bunlar. Lakin kendisini bu noktaya getiren hassasiyetlerinden biri daha (kız kardeşi Gina) hedef alınınca ateşe kapılan pervaneler misali ölüme kanat çırpar.

Büyük bir özenle dolapta sergilediği silahı gösteriye çıkarır.” Küçük Montana” diye adlandırır koca silahını. Zaten vücudunun bir parçasıymışçasına tam da penisinin hizasında kullanır onu. Zira görünüş olarak da tam olarak bir fallik objeyi andırır. Bu fallik objeyle önüne geleni ölümün akımına kaptırır. Öldürdükçe canlanır sanki. Gücünün son damlasına kadar da bırakmaz kendini. Adeta bir savaşçı gibi ayakta ölmek ister. Montana, kanın oluk oluk aktığı sahnede, tüm kırmızı dekora reverans yaparcasına ölürken öldürür. Giderken kendiyle birlikte götürebildiği kadar çok insan götürmek ister. Zira atıldığı geminin onsuz yola devam etmesini istemez.