25 Kasım 2014 Salı

ŞARKILAR HEP BİZİ SÖYLER

Tunç Şahin tarafından Uygar Şirin’in aynı adlı romanından beyazperdeye uyarlanan ‘Karışık Kaset’ iyi kotarılmış ana akım filmler de hala çekilebiliyor umudunu verdi. Sanıldığı gibi bir aşk filmi değil Karışık Kaset. Bir büyüme hikayesi, popüler müzik tarihçesi ve baba-oğul ilişkisinin filmi.

Aslında bir erkek dünyası hikayesi film. Sarp Apak’ın canlandırdığı Ulaş karakterini aşkını, babası ile olan ilişkisini ve ideallerini izlerken onun büyümesine ve olgunlaşmasına şahit oluyoruz. Ulaş’ın gözünden görüyoruz dünyayı. Onun dinlediği şarkıları dinliyor, onun aşkıyla heyecanlanıyor, onun ile annesine kızıp babasına yaklaşıyoruz.



Filmde iki çift var. Bu çiftlerden  biri evlenmiş ama evliliklerini mutlu bir şekilde devam ettirememişlerdir.  Ulaş’ın anne ve babasıdır bunlar. Baba müzik sevdalısı, bu konuda azımsanmayacak bir birikime sahip, bu birikimi ile bir kitap yazmak isteyen evcimen bir erkektir. Anne ise kocasının bu durumundan hayli şikayetçi, gezmeyi seven, daha özgür ruhlu bir kadındır. Ulaş da müziği çok seven, tıpkı babası gibi bu konuda engin bir dünya görüşüne sahip, sakin ve tatminkar bir insandır. İrem ise Ulaş’ın annesi gibi özgür ruhlu, gezmeyi seven, dışa dönük bir kadındır. Peki farkları ne diye soracak olursak; Ulaş bir yerden sonra üzerindeki ölü toprağı atarak harekete geçmesini bilirken İrem ise yanında ki erkeğe her koşulda desteğini esirmez. Aslında Ulaş babanın, İrem de annenin yapmak isteyip de yapamadıklarını başaranlardır.

Ulaş her ne kadar idealleri olan bir erkek olsa da İrem ile karşılaşmasa çok da harekete geçmeyecek birisidir. Ama İrem Ulaş’ı harekete geçirir. Zaten tek ihtiyacı birazcık dürtülmek olan Ulaş ideallerini gerçekleştirir. Her 10 yılda bir İrem ile karşılaşan Ulaş her defasında hayatı ile ilgili büyük bir adım atar.  Babasına destek olmayarak onları terk eden bir anneden sonra zaten çocukluk aşkı olan İrem Ulaş da gittikçe büyüyen bir arzuya dönüşür.



Ulaş babasının tüm eksik ve yanlış yanlarını görmesine rağmen onun yolundan gidiyor. Onun dinlediği şarkıları dinliyor, ondan tavsiyeler alıyor, birlikte hoş sohbetler yaparak zaman geçiriyor. Çünkü her şeye rağmen annesinden daha samimi buluyor babasını. Tabi baba yaşlanıp kendi de büyüyünce bu hayranlık biraz da olsa geçmeye başlıyor . Artık babasını eleştiriyor, kızıyor hatta bazen küçümsüyor. Ama her şeye rağmen onu hiçbir zaman annesinin yaptığı gibi bırakmıyor. Hatta ve hatta babası öldükten  sonra da bir süre onu bırakamıyor. Ne zaman ki olgunlaşmasını tamamlıyor; o zaman babasına veda edebiliyor.

Film her ne kadar mutlu son ile de bitse de klişe bir film değil asla. Film boyunca kocalarından boşanan, sürekli yaşadığı yeri değiştiren, doğru insanı buluncaya kadar birden çok defa nişanlanan, sevgilisini aldatan kadın karakterler görüyoruz. Gençlik yıllarında duvarın üzerinden atlayanda, okulu kırma teklifinde bulunan da, başını omzuna yaslayanda, sevişmeyi başlatan da İrem’dir. Ulaş İrem’i izleyen, onun planlarına dahil olandır. Kesinlikle iyi çizilmiş bir kadın karakter var karşımızda. Ama tabi ki bu hikaye İrem’in değil Ulaş’ın hikayesidir. Ve Ulaş tüm naifliği, abartısız hareketleri, sade ve samimi hayatı ile kendimizi ona çok çok yakın hissettiriyor.



30 yıla yayılan bir hikayesi olduğu için bir nevi dönem filmi de sayılan Karışık Kaset bu yükün altından başarı ile kalkıyor. Hikayenin geçtiği mekan, objeler ve renk kullanımı ve elbette müzikleri  ile bizi önce doksanlara sonrada ikibinlere götürüyor.  Baba ile Ulaş’ın kullandığı renkler ile anne ile İrem’in kullandığı renklerin benzerliği, İrem’in Ulaş’ın hayatına girdiği zamanlarda renklerin canlanması gibi ayrıntılar gözden kaçırılmaması gereken detaylar. Ulaş’ın evin bozuk olan lambasını babası gibi yıllarca tamir etmemesi de  babası ile arasındaki benzerliği gösteren güçlü bir metafor.  
Son dönemlerde yapılan yeşilçama saygı duruşu yapan filmlerden sonra altmışlar sonrası  popüler müziğe saygı duruşu yapan Karışık Kaset filmi illaki bir yanıyla sizi çekip sarmalayacak bir yan barındırıyor. Hikayenin hiçbir yanı sarmadı mı? Muhteşem müzikleri dinler kulağınızın pasını silersiniz o zaman da.

KARIŞIK KASET
YÖNETMEN: TUNÇ ŞAHİN
SENARYO: TUNÇ ŞAHİN, MERT ATALAY
YAPIM: 2014/TÜRKİYE

OYUNCULAR: SARP APAK, ÖZGE ÖZPİRİNÇCİ

15 Kasım 2014 Cumartesi

Sürtük Club’ın Kaybedenleri

Yeşilçam döneminde toplumsal gerçekçi içerikli filmler (Bereketli Topraklar Üzerinde, Hakkari de Bir Mevsim) yaparak farklılığını ortaya koyan Erden Kıral, son dönem Türkiye sinemasında da art arda filmler çekerek varlığını devam ettiriyor.  Son çektiği Gece filmiyle bize ikinci bir Masumiyet ya da Kader filmi izlettirebilecekken, sabit öyküye eklemlendirdiği yan öyküler ile heyecanımızı yolda bırakıyor.

Bekir ve Uğur’un hikayesine benzeyen Süsen ile Yusuf hikayesi var Gece’de. Fakat bu kez Uğur gibi ne yapacağını bilen, güçlü asla amacından sapmayan bir kadın karakter değil Süsen gibi. Kendine çizdiği yoldan pişman, kurtarıcısını bekleyen zayıf bir kadın karakter var. Uğur gibi Bekir’i peşinden sürükleyen değil , Yusuf’un peşinden sürüklenen bir kadın Süsen. Aslında filmin diğer kadın karakterleri de aynı bakış açısı ile çizilmiş. Kocası tarafından terk edilmiş ve bu durum karşısında suskunluğa bürünmüş anne, abileri ile görüşmek ve ailenin fertleri arasında tampon oluşturma dışında hiçbir eylemine tanık olmadığımız küçük kız, nişanlısını kaybettikten sonra fahişe olmayı tercih eden kadın… Yeni bir hayat yaşamak isteyip her şeyi terk eden de, örgüte katılarak, gerektiğinde örgüte bile kafa tutup ölümü göze alan da, bedenini açlığa yatırarak ölümü hiçe sayan da hep erkek.mKadınlar sadece gitme, ölme, yapma diye yalvaran onlarsız yapamayan varlıklar.



Belki de bu erkeklerden  tek zavallı olanı Yusuf; o da bu zavallı hayatına Süsen’i ortak ederek  ona acımamıza engel oluyor. Yusuf bulaştığı pislikte yaşayabilmek için delicesine sevdiği Süsen’ini bile paylaşabilecek kadar batmış durumda. Belki de filmin en düşmüş karakteri. İçinde bulunduğu çıkışsızlıktan dolayı ne gurur ne namus biliyor. Zaten film ile birlikte Yusuf ile Süsen de  dibi boyluyor.

Filmin ilk yarısına kadar devam eden kısmı genelde Yusuf ile Süsen hikayesini anlatır. Ve bizi ekrana kilitler. Fakat diğer hikayeler  eklemlendirilmeye başlayınca kurgu kopmaya başlar. Hikaye akmaz, soru işaretleri başlar. Zahit, örgüt tarafından cezalandırılacak kadar ne yapmış olabilir? Nahit, örgüte katıldıktan sonra nasıl bir süreç geçirerek ölüm orucu kadar sağlam bir duruş gerektirecek noktaya geldi? Anne Nahit’i hapishanede gördükten sonra neden yok? Kız kardeş her gün üst üste birilerini hapishaneye nasıl götürebiliyor?... Neyse ki filmin ortalarında yaşanan bu kopmaları final ile biraz da olsa telafi ediyor Kıral. Final de asıl izlememiz gereken hikayenin hazin sonu yüzümüze tokat gibi çarpar.



Filmin iç bulandırıcı ve sıkıntılı Yusuf ile Süsen hikayesine eşlik eden yeşil renk, devrimci Nahit’in hikayesinde ki kırmızı renk kullanımı Feza Çaldıran elinden çıkan görüntü yönetimini başarılı kılan çalışmalardan.  Birbirine eş zamanlı ilerleyen üç hikayeyi paralel bir şekilde fakat  eşitsiz anlatan bir kurguya sahip.  İzmir’in banliyö treni filmde gitmek ile kalmak ikileminin olduğu sahnelere başarı ile yedirilmiş.

Toplumsal konulara duyarlı olması ile tanıdığımız Erden Kıral’ın tabiî ki zamanında yaptığı gibi bu konuları başarılı bir şekilde filmlerinde işlemesini isterim. Fakat bunu yaparken daha minimalist bir yol çizse daha iyi olur sanırım. Aynı filmin içinde ben bunu da bunu da veririm gibi bir açgözlülüğe girmemesi gerek. Yine de her türlü olumsuzluğa rağmen Yusuf ile Süsen’in hikayesini izlemek, Mert Fırat başta olmak üzere Ayça Damgacı’ nın , İlyas Salman’ın mükemmel oyunculuklarına şahit olmak için gidin ve Gece’yi izleyin derim.

GECE
YÖNETMEN:ERDEN KIRAL
SENARYO:RIZA KIRAÇ
OYUNCULAR:MERT FIRAT, NURGÜL YEŞİLÇAY, AYÇA DAMGACI
YAPIM: 2014 / TÜRKİYE / 100 DK.