IRA’lı (İrlanda Cumhuriyet Ordusu)Bobby Sands’in hapishanede gerçekleştirilen açlık grevinde hayatını kaybetmeden önce günlüğüne yazdığı son cümle “Bizim de günümüz gelecek.” olur. Sands, kendisinin bunu göremeyeceğini bilse de bu yolda mücadelesini inançla sürdüren ve direnişinin 66. gününde hayata veda eden bir gençtir. Dünya direniş tarihinin en genç ve sembol isimlerinden biri olan Sands’in ve IRA’lı siyasi tutsakların 1981 yılında yaptığı açlık grevi o zamanlar bir çocuk olan Steve McQueen’i derinden etkiler. Ve McQueen, kariyerine bu direnişe odaklanan Hunger (2008) ile başlar.
McQueen, Hunger’ı üç bölüm halinde tasarlar. İlk
bölüm açlık grevinden önceki süreci ele alır. Margaret Thatcher’ın iktidarda
olduğu ve ülkenin adeta demir yumrukla yönetildiği yıllarda özgür bir İrlanda
için mücadele veren IRA direnişçilerinin, “Hapishanelerde siyasi tutsak olarak
tanınmak” gibi oldukça makul istekleri vardır. Fakat talepleri kabul edilmeyen tutsaklar
tek tip elbiseyi giymemek için battaniyelerle yaşarlar, yıkanmaz ve tıraş
olmazlar. En önemlisi ise tüm kişisel bakım ihtiyaçlarını reddettikleri gibi yerlerini
terk etmemek adına tuvalet ihtiyaçlarını da koğuşta giderirler. Uzun yıllar
süren bu eylem sürecini hapishaneye yeni giren bir tutsak üzerinden aktarmayı
tercih eder McQueen. İzlemesi oldukça zorlu sahnelerden oluşan bu bölümde
gardiyanlar tarafından tutsaklara yapılan işkenceler de cabasıdır. Hunger, bu ilk bölümde hapishanedeki
koşulları, tutsaklara yapılan muameleyi, oldukça net ve seyirciye konforlu bir
alan yaratmadan gösterir. Her bir anı fazlasıyla rahatsız edicidir. McQueen,
seyirciyi duygusal olarak ele geçirme niyetinden özellikle uzak durur. Amaç seyirciyi
duygusal açıdan manipüle edip gelip geçici bir duygu geçişi yaratmak değil yaşanan
sürecin dayanılmaz koşullarını gözler önüne sermektir zira.
Bu süreçte
bir sahnede işkenceye karşı gösterdiği net tavrıyla dikkat çeken Bobby Sands
(Michael Fassbender) filmin diğer iki bölümünün kahramanı olacaktır. Öncelikle
ilk ve son bölüm arasında köprü görevinde yer alan 22.5 dakikalık bir sahne
(17.5 dakikası tek çekimden oluşmaktadır.) gelir perdeye. Sands, İrlandalı bir
papazla açlık grevi kararını paylaşır. Ve iki karakter arasında açlık grevinin
doğru bir eylem şekli olup olmadığı gibi aslında yıllardır çokça tartışılan
mesele detaylıca ele alınır. Genel olarak oldukça ketum olan filmin bu sahnede
bolca gevezelik ettiği söylenebilir bu nedenle. Lakin diyaloglar o kadar
itinayla yazılmıştır ki Sands’ın bedenini ortaya koyarak yaptığı direniş, çok
daha anlaşılır olur bu sahne sayesinde.
Final bölümde
ise tutsakların son bir çare olarak ellerinde kalan tek şey olan bedenlerini
açlığa yatırmaları Sands gibi kararlı bir direnişçinin son günleriyle gelir
perdeye. Sands’ın dünya direniş tarihine ışık tutan kararlılığını tek bir kelam
edilmeyen sahnelerde küçük nüanslarla verir McQueen. Örneğin artık ayakta
duracak gücü kalmamış olan Sands’in parmaklarında *UDA* dövmesi olan
gardiyandan yardım almamak için gösterdiği gayreti izlediğimiz kısacık bir
sahne binlerce sözden daha çarpıcıdır.
Ülkemiz
tarihinde de birçok kez hapishanelere uğramış olan **açlık grevleri ve ölüm
oruçlarını** perdeye yansıtan McQueen, bir nevi sadece IRA tarihine değil
dünyanın birçok yerindeki direniş tarihine de ışık tutmuştur bu ilk gözbebeği
ile.
*UDA (Kuzey
İrlandalı Protestanlar) İngiltere’ye bağlılık yemini etmiş bir gruptur.
**1984, 1996,
2000 yıllarında yapılan ve yüzlerce tutsağın hayatını kaybetmesine neden olan
eylemler yine siyasal tutsak statüsü talebinin tanınması, tek tip elbise reddi
ve F tipi hapishanelerin reddi gibi sebeplerle yapılmıştır. Ülkemizde çok defa
açlık grevi yapılmıştır. Fakat 1984, 1996 ve 2000 açlık grevleri ölüm orucuna
dönüştürülmüştür. Ayrıca birçok kez içerideki siyasi tutsakların serbest
bırakılması için dışarıda da tutsak yakınları (TAYAD) tarafından ölüm oruçları
yapılmış ve çokça kişi hayatını kaybetmiştir.