Yeşilçam döneminde toplumsal gerçekçi içerikli filmler
(Bereketli Topraklar Üzerinde, Hakkari de Bir Mevsim) yaparak farklılığını
ortaya koyan Erden Kıral, son dönem Türkiye sinemasında da art arda filmler çekerek
varlığını devam ettiriyor. Son çektiği
Gece filmiyle bize ikinci bir Masumiyet ya da Kader filmi izlettirebilecekken,
sabit öyküye eklemlendirdiği yan öyküler ile heyecanımızı yolda bırakıyor.
Bekir ve Uğur’un hikayesine benzeyen Süsen ile Yusuf
hikayesi var Gece’de. Fakat bu kez Uğur gibi ne yapacağını bilen, güçlü asla
amacından sapmayan bir kadın karakter değil Süsen gibi. Kendine çizdiği yoldan
pişman, kurtarıcısını bekleyen zayıf bir kadın karakter var. Uğur gibi Bekir’i
peşinden sürükleyen değil , Yusuf’un peşinden sürüklenen bir kadın Süsen.
Aslında filmin diğer kadın karakterleri de aynı bakış açısı ile çizilmiş.
Kocası tarafından terk edilmiş ve bu durum karşısında suskunluğa bürünmüş anne,
abileri ile görüşmek ve ailenin fertleri arasında tampon oluşturma dışında
hiçbir eylemine tanık olmadığımız küçük kız, nişanlısını kaybettikten sonra
fahişe olmayı tercih eden kadın… Yeni bir hayat yaşamak isteyip her şeyi terk eden
de, örgüte katılarak, gerektiğinde örgüte bile kafa tutup ölümü göze alan da, bedenini
açlığa yatırarak ölümü hiçe sayan da hep erkek.mKadınlar sadece gitme, ölme,
yapma diye yalvaran onlarsız yapamayan varlıklar.
Belki de bu erkeklerden tek zavallı olanı Yusuf; o da bu zavallı
hayatına Süsen’i ortak ederek ona
acımamıza engel oluyor. Yusuf bulaştığı pislikte yaşayabilmek için delicesine
sevdiği Süsen’ini bile paylaşabilecek kadar batmış durumda. Belki de filmin en
düşmüş karakteri. İçinde bulunduğu çıkışsızlıktan dolayı ne gurur ne namus
biliyor. Zaten film ile birlikte Yusuf ile Süsen de dibi boyluyor.
Filmin ilk yarısına kadar devam eden kısmı genelde Yusuf ile
Süsen hikayesini anlatır. Ve bizi ekrana kilitler. Fakat diğer hikayeler eklemlendirilmeye başlayınca kurgu kopmaya
başlar. Hikaye akmaz, soru işaretleri başlar. Zahit, örgüt tarafından
cezalandırılacak kadar ne yapmış olabilir? Nahit, örgüte katıldıktan sonra
nasıl bir süreç geçirerek ölüm orucu kadar sağlam bir duruş gerektirecek
noktaya geldi? Anne Nahit’i hapishanede gördükten sonra neden yok? Kız kardeş
her gün üst üste birilerini hapishaneye nasıl götürebiliyor?... Neyse ki filmin
ortalarında yaşanan bu kopmaları final ile biraz da olsa telafi ediyor Kıral.
Final de asıl izlememiz gereken hikayenin hazin sonu yüzümüze tokat gibi
çarpar.
Filmin iç bulandırıcı ve sıkıntılı Yusuf ile Süsen
hikayesine eşlik eden yeşil renk, devrimci Nahit’in hikayesinde ki kırmızı renk
kullanımı Feza Çaldıran elinden çıkan görüntü yönetimini başarılı kılan
çalışmalardan. Birbirine eş zamanlı
ilerleyen üç hikayeyi paralel bir şekilde fakat eşitsiz anlatan bir kurguya sahip. İzmir’in banliyö treni filmde gitmek ile
kalmak ikileminin olduğu sahnelere başarı ile yedirilmiş.
Toplumsal konulara duyarlı olması ile tanıdığımız Erden
Kıral’ın tabiî ki zamanında yaptığı gibi bu konuları başarılı bir şekilde
filmlerinde işlemesini isterim. Fakat bunu yaparken daha minimalist bir yol
çizse daha iyi olur sanırım. Aynı filmin içinde ben bunu da bunu da veririm
gibi bir açgözlülüğe girmemesi gerek. Yine de her türlü olumsuzluğa rağmen
Yusuf ile Süsen’in hikayesini izlemek, Mert Fırat başta olmak üzere Ayça
Damgacı’ nın , İlyas Salman’ın mükemmel oyunculuklarına şahit olmak için gidin
ve Gece’yi izleyin derim.
GECE
YÖNETMEN:ERDEN KIRAL
SENARYO:RIZA KIRAÇ
OYUNCULAR:MERT FIRAT, NURGÜL YEŞİLÇAY, AYÇA DAMGACI
YAPIM: 2014 / TÜRKİYE / 100 DK.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder