12 Ekim 2014 Pazar

Mommy


20 yaşında ilk filmini yaparak dikkatleri üzerine çeken Xaier Dolan beş yıla beş film sığdırarak bu hızlı üretimi ile sinema severleri şaşırtıyor. Sinemanın dahi çocuğu Kanadalı yönetmen son filmi Mommy ile Cannes film festivalinde büyük usta Godard ile jüri özel ödülünü paylaşarak başarısını taçlandırdı. İlk filminde gerçek hayatında problemli olduğu annesini perdeye yansıtan Xaiser Dolan son filminde de bir anneyi anlatmayı seçiyor. Ama bu kez ‘Annemi Öldürdüm’ filmindekinden çok daha farklı bir anne var karşımızda.

Babasının ölümünden sonra problemleri artan oğlunun yaşadıklarıyla tek başına başa çıkmak zorunda kalan, evi geçindirebilmek için gündüzleri temizliğe giden, oğlunun davasına avukat ayarlamak için uygunsuz bir ilişkiyi bile göze alabilen bir anne Mommy’nin annesi. Filmde kaybeden üç karekter var. Hiperaktivite problemi olan ve babası ölünce saldırgan birine dönüştüğü için ıslah evine girmiş Steve, Kocasını kaybettikten sonra hem Steve’in saldırgan bir çocuk olmasıyla uğraşıp hem de hayat mücadelesi veren Dia, Oğlunu kaybettikten sonra konuşma bozukluğu yaşayan hatta bu sebepden ötürü öğretmenlik mesleğine ara vermek zorunda kalan Kyla. Ve bu kaybedenler bir kaç aylığına da olsa birbirlerinin ilacı oluyorlar. Steve çok sevdiği babasının ölünce boşalan yerine Kyla’yı, Kyla ölen oğlunun yerine Steve’i, Dia yalnızlığının yerine Kyla’yı koyuyor.


Dolan 20 yaşında ilk filmini çekerek çok genç yaşta yönetmenliğe başladı. Bazen tıpkı ‘Annemi Öldürdüm’ filminde olduğu gibi kendi hayatından da izler taşıyan başarılı senaryolara imza attı. Tıpkı bir modacı gibi eserine müthiş bir biçim vererek (cama asılan kırmızı kumaş ile odanın kırmızı bir loşluğa bürünmesi), teknik anlamda sürekli yeni şeyler deneyerek (kare format, enseden çekim) özgün bir yönetmen olma yolunda epey yol aldı. İlk kez birlikte çalıştığı Antoine-Olivier Pilon Steve rolünde etkileyici bir performans ortaya çıkarıyor. Anne rolünde ki Anne Dorval ve Kyla rolünde ki Suzanne Clément ise tıpkı Dolan’ın önceki filmlerindeki başarılı performanslarını devam ettiriyorlar. Martin Scorses, Pedro Almadovar, Tım Burton gibi filmlerinde genellikle aynı oyuncuları kullanan Dolan yavaş yavaş kendine bir çekirdek kadro kurmaya başladı diyebiliriz sanırım.

Zamanı dilediği gibi kullanan Dolan filmde bol bol gündelik hayattan diyaloğlara (kimi zaman mayonezin içinde havyar varmı yokmu? Kimi zaman aslında mikrodalganın daha önce Canada da ‘dalgalı ısıtıcı’olarak icad edildiği kimi zaman da dışarıda yemek yemek için kimler hamburger yenilen yeri tercih eder gibi) yer veriyor. Hatta Dolan kendini sınırlandırmamayı o kadar öteye götürüyor ki zamansız bir film olmamasına rağmen bazı diyaloğlarda onu da (mikrodalga icadı) yok sayıyor. Film boyunca birbirlerine yaslanarak birbirlerinden güç alarak hikayelerini sürdüren Steve,Ani ve Kyla filmin sonunda yollarını ayırarak yeni hikayelere yelken açıyorlar. Kim bilir belki de bu hikayelerinin biri Dolan’ın yeni filminin konusu bile olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder