S.
J. Watson’ın ilk kitabı olan Before I Go To Sleep, Rowan Joffe tarafından sinemaya uyarlandı. Yazarın bu ilk
romanı 1.000.000 dan fazla satmış, 42 farklı ülkeye satılmış, Ayrıca edebiyat
dünyasının en prestijli ödüllerinden Galaxy Ulusal Kitap Ödüllerinde en iyi polisiye-gerilim kitabı
ödülünü ve İngiliz Polisiye
Yazarları Derneği (CWA) John Creasey Hançer Ödülü’nü de hiç kimseye
kaptırmamış. Bu kadar büyük başarıya ulaşmış bir romanı Ridley Scott yapımcılığını
yaparak Holywood’un başarılı romanları affetmeyeceklerini bir kez daha
göstermiş oldular.
Filme gerilim filmlerinin vazgeçilmez güzelliği
Nicole Kidman’ın yataktan hızla kalkışı ve ne olduğunu hatırlayamadığını
anladığımız sahne ile başlarız. Ve sonra da yanında yatan adamın uyanarak ona
neler olduğunu anlatması ile Colin Firth ile karşılaşırız. Ve böylece filmin
ilk sahnesinden hiçbir şey olmasa da oyunculuklar ile gider bu film diye
düşünürüz. Ama her roman denemesinde olduğu gibi film romanda anlatılanlara
yetmiyor. Roman da uzun uzun anlatılan günlük kısımları da dahil olmak üzere
birçok kısım filmde hızlıca söyleniyor. Normal bir film süresinden bile kısa
olan Before I go To Sleep çoğu şeyi koştura koştura hatta atlayarak atlatmak
zorunda kalıyor. Bu da senaryoda boşluklara kafalarda soru işaretlerine sebep
oluyor.
Yaşadığı bir olay yada kazadan sonra(aslında
filmin başından beri çözmeye çalıştığı şey)
hafızasını kaybeden ve amnezi hastası olan Christine Lucas’ın her sabah uyandığında her
şeyi unuttuğunu, her gün tekrar öğrenmeye başladığını izliyoruz. Ama
Christine’nin her günü birbirinden karmaşık ve gerilim yüklü bir şekilde
ilerliyor. Her gün bir nevi hep aynı şeyleri tekrar ediyor ama aynı zamanda her
yeni günü başka bir sürprizle geliyor. Bu sürprizler sürekli kahramanımızın
kafasını karıştırmaya, hergün farklı bir psikolojide olmasına neden oluyor.
Tabi seyirci olarak bizde Christine ile birlikte yaşananları hatırlıyor bir yandan da onunla
birlikte sarsılıyoruz. Hiçbir noktada Christine’den bir adım önde olamıyoruz. Evdeki
adam onun kocası mı ? Peki kocası ona doğruyu söylüyor mu? Oğluna ne oldu? En yakın
arkadaşı neden onu terketti?....
Bu saydığım soruların en büyüğü ve filmin kilit
noktası olan soru ise flasbackler ile izlediğimiz Christine’nin hafızasında
gidip geldiği sahneler. Christine’nin hafızasında gidip gelmeleri ile her
defasında biraz biraz gördüğümüz parça parça sahneler de acaba ne oldu? Film
sürekli diğer küçük sorular ile birlikte bize asıl büyük soruyu sorduruyor. Ve film
süresince dikkatimizi diri tutuyor. Ama yönetmen dikkatimizi diri tutmak ile
yetinmeyip bizi birazda tedirgin ve rahatsız etmeyi deniyor. Filmin yavaş yavaş
çözülmeye başladığı kocası ile olan sahneler bizi tabiri caizse gerim gerim
geriyor.
En büyük süprizini ise tabiî ki sonlara saklıyor.
En büyük soru işaretini film boyunca olduğu gibi flashback ile değil de tekrardan
aynı mizanseni kurup Christine’ye
hatırlatarak cevaplıyor. Hatırlaması ile de gerilim tavan yapıyor. Özellikle
romanı okuyanların çok büyük beklentiler içerisine girmeden, biraz gerilip
kafamızı kurcalayalım ve başarılı oyunculuklar izleyelim diyorsanız izlemenizi
öneririm.
BEFORE I GO TO SLEEP
YÖNETMEN:ROWAN JOFFE
SENARYO:ROWAN JOFFE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder