9 Ocak 2015 Cuma

SEVGİYİ BULANA KADAR


S. J. Watson’ın ilk kitabı olan Before I Go To Sleep, Rowan Joffe  tarafından sinemaya uyarlandı. Yazarın bu ilk romanı 1.000.000 dan fazla satmış, 42 farklı ülkeye satılmış,  Ayrıca edebiyat dünyasının en prestijli ödüllerinden Galaxy Ulusal Kitap Ödüllerinde en iyi polisiye-gerilim kitabı ödülünü ve İngiliz Polisiye Yazarları Derneği (CWA) John Creasey Hançer Ödülü’nü de hiç kimseye kaptırmamış. Bu kadar büyük başarıya ulaşmış bir romanı Ridley Scott yapımcılığını yaparak Holywood’un başarılı romanları affetmeyeceklerini bir kez daha göstermiş oldular.

Filme gerilim filmlerinin vazgeçilmez güzelliği Nicole Kidman’ın yataktan hızla kalkışı ve ne olduğunu hatırlayamadığını anladığımız sahne ile başlarız. Ve sonra da yanında yatan adamın uyanarak ona neler olduğunu anlatması ile Colin Firth ile karşılaşırız. Ve böylece filmin ilk sahnesinden hiçbir şey olmasa da oyunculuklar ile gider bu film diye düşünürüz. Ama her roman denemesinde olduğu gibi film romanda anlatılanlara yetmiyor. Roman da uzun uzun anlatılan günlük kısımları da dahil olmak üzere birçok kısım filmde hızlıca söyleniyor. Normal bir film süresinden bile kısa olan Before I go To Sleep çoğu şeyi koştura koştura hatta atlayarak atlatmak zorunda kalıyor. Bu da senaryoda boşluklara kafalarda soru işaretlerine sebep oluyor.



Yaşadığı bir olay yada kazadan sonra(aslında filmin başından beri çözmeye çalıştığı şey)  hafızasını kaybeden ve amnezi hastası olan  Christine Lucas’ın her sabah uyandığında her şeyi unuttuğunu, her gün tekrar öğrenmeye başladığını izliyoruz. Ama Christine’nin her günü birbirinden karmaşık ve gerilim yüklü bir şekilde ilerliyor. Her gün bir nevi hep aynı şeyleri tekrar ediyor ama aynı zamanda her yeni günü başka bir sürprizle geliyor. Bu sürprizler sürekli kahramanımızın kafasını karıştırmaya, hergün farklı bir psikolojide olmasına neden oluyor. Tabi seyirci olarak bizde Christine ile birlikte  yaşananları hatırlıyor bir yandan da onunla birlikte sarsılıyoruz. Hiçbir noktada Christine’den bir adım önde olamıyoruz. Evdeki adam onun kocası mı ? Peki kocası ona doğruyu söylüyor mu? Oğluna ne oldu? En yakın arkadaşı neden onu terketti?....

Bu saydığım soruların en büyüğü ve filmin kilit noktası olan soru ise flasbackler ile izlediğimiz Christine’nin hafızasında gidip geldiği sahneler. Christine’nin hafızasında gidip gelmeleri ile her defasında biraz biraz gördüğümüz parça parça sahneler de acaba ne oldu? Film sürekli diğer küçük sorular ile birlikte bize asıl büyük soruyu sorduruyor. Ve film süresince dikkatimizi diri tutuyor. Ama yönetmen dikkatimizi diri tutmak ile yetinmeyip bizi birazda tedirgin ve rahatsız etmeyi deniyor. Filmin yavaş yavaş çözülmeye başladığı kocası ile olan sahneler bizi tabiri caizse gerim gerim geriyor.  



En büyük süprizini ise tabiî ki sonlara saklıyor. En büyük soru işaretini film boyunca olduğu gibi flashback ile değil de tekrardan aynı mizanseni kurup  Christine’ye hatırlatarak cevaplıyor. Hatırlaması ile de gerilim tavan yapıyor. Özellikle romanı okuyanların çok büyük beklentiler içerisine girmeden, biraz gerilip kafamızı kurcalayalım ve başarılı oyunculuklar izleyelim diyorsanız izlemenizi öneririm.

BEFORE I GO TO SLEEP
YÖNETMEN:ROWAN JOFFE
SENARYO:ROWAN JOFFE
İNGİLTERE/2014/92 DK


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder