15 Mart 2015 Pazar

ÇEKMEKÖY UNDERGROUND:MAĞARALARA SAKLANAN UMUTLAR


Daha önce belgeseller çeken (Galata Kulesi Sokak No:23, Selahattin’in İstanbul’u) nadir kadın yönetmenlerimizden Aysim Türkmen, aslında bu projeyi de belgesel olarak çekmek için yola çıkıyor. Ne var ki yolunda gitmeyen sebeplerden dolayı kurmaca olarak çekiyor filmi. Ama filmi izlerken keşke belgesel olarak çekilseymiş dedirttiriyor maalesef. 
Gönül meselesi nedeniyle gençliğini tutsak olarak geçirmek zorunda kalan, müzik yarışmasına katılarak hayatlarını renklendirmeye çalışan, Almanya’dan aileleri tarafından ceza olarak ülkelerine gönderilen, para için sevgisini harcayan gençlerin hayatlarını izliyoruz Çekmeköy Underground’da...
Filmin arka fonunda aslında kentsel dönüşüm meselesi irdeleniyor. Bu nedenle kentsel dönüşümün uygulandığı bu semtte de tıpkı diğerlerinde olduğu gibi gecekondu mahallelerinin dibinde biten yüksek güvenlikli sitemleri ile plazalar boy gösteriyor.  Ama isminin dışında filmde Çekmeköy’ü göremiyoruz neredeyse. Zaten film Çekmeköy’de çekilmiyor, Göktürk semtinde çekiliyor.  Peki ama filmine ismini bile veren bu semti, daha çok görsek, o atmosferi biraz teneffüs etsek, seyirci olarak fena mı olurdu?

Bunun yanında didaktik söylemler bas bas bağırıyor.  Bir de 98 dakika olan filmde son 15-20 dakikasında kendini tekrar eden olaylar, gereksiz diyaloglar izleyeni koltukta kıvrandırıyor ne yazık ki. Hatta film sonlara doğru birkaç tane çok daha mantıklı son barındırmasına rağmen uzadıkça uzayarak en olmadık son ile bitiyor. Tamam, anlatılan hikaye sona ulaşmak zorunda değil. Ama hikaye kurgusunun hiçbir mantıksal zemine dayanmaması düşündürücü.
Birçok karakter üzerinde derinlemesine düşünülmemiş olduğunu görüyoruz filmde. Çoğu karakterin içi boş kalıyor. En derinlikli çizilen Tarık (Can Sipahi) karakteri oluyor. Diğerlerinin çoğu ne karakter derinliği olarak ne de oyunculuk olarak sınıfı geçemiyor. Zaten Fero karakerini canlandıran Barış Gönenen daha önce oynadığı Firak filminde de vasat bir oyunculuk sergilemişti. Almancı gençler çok gerçekçi ama onların da canlandırdıkları karakter çok havada kalıyor. Almanya’nın aykırı sokaklarından gelen zengin gençlerinin Türkiye’nin varoş gençliğini sırf aynı tür müziği dinledikleri için böylesine kucaklayacakları pek inandırıcı değil. Filmdeki en güzel şeylerden biri Tülin Özen ve Selen Uçen gibi başarılı oyuncuları az da olsa görebilmek oluyor.

Bu kadar olumsuz şey sıraladıktan sonra tabii ki söylenecek iyi şeyler de var: Her ne kadar senaryo, karakterler, kurgu sıkıntılı olsa da biçim olarak tatmin edici bir film. Kamera kullanımı gayet başarılı. Bazı karakterlere attırılan tiratlar çok yerinde. Gençlerin ot içtikleri sahnelerde biz seyircilerin de kafası tıpkı onlar gibi oluyor. Onlar gibi duyuyor, onlar gibi görüyoruz. En etkileyici sahneler de bunlar oluyor...  Bir de filme apaçi gençliği olarak tanıdığımız gençlerin icra ettiği arabesk rapi yerleştiriyor yönetmen. Bu film aslında varoşların arabesk kültürünü yeni sosyolojik duruma uyarlayarak kıyafet, internet, eğlence ve müziğin evrimleşerek arabesk rap kültürüne dönüşmesini işliyor aynı zamanda.

Yüksek güvenlikli site duvarında yazan (Çekin Lan Duvarı Teli, İnsan Gibi Yaşayın) bir yazı ile karşılaştıktan sonra yazıyı kimin yazdığını araştırması ile başlayan süreç Aysim Türkmen’i Çekmeköy Underground filmini çekmeye kadar götürmüş. Ve duvarların ardındaki öfkeyi, ihaneti, terk edilmişliği, karşılıksız aşkı, umudu filmine konu etmiş.  Çekmeköy Underground  özgün fikri olan ama bu fikri tam olarak değerlendiremeyen bir film. Yine de fikri için bile izlenmenye değer diye düşünüyorum.














Hiç yorum yok:

Yorum Gönder