5 Mart 2015 Perşembe

PLEMYA: SESSİZLİĞİN İÇERİSİNDE DOĞMAYAN UMUT



Bahçede tören yapan bir okulu, camın arkasından izleyerek başlıyoruz filme. Fakat bu törende ne yüksek sesle söylenen marşın sesini ,ne de öğrencilerin uğultusunu duyuyoruz. Sadece bir öğrencinin elinde salladığı zilin sesi geliyor. Bu ses film boyunca duyacağımız nadir seslerden biri, hatta duymaya tahammül edeceğimiz tek ses oluyor. Çünkü duyacağımız diğer sesler keşke duymasaydım diyeceğimiz türden. Filmde herkesin işitme engelli olduğunu ve işaret dili ile anlaştığını anlıyoruz. Filmde ki bu sessizlik, seyirin ilk zamanlarında çok rahatsız edici oluyor. Neden işaret dilini bilmiyorum ki ya da altyazı neden yok gibi sorularla kıvranıyorsun.  Bir süre sonra ise bu sorulardan, yaşadığın rahatsızlıktan hiçbir esame kalmıyor. Geriye 130 dakikalık sıkıcı biçimsel deneme değil ustalıkla çevrilmiş bir eseri izlemenin keyfi kalıyor.

Yönetmen Miroslav Slaboshpitsky kısa filmlerinin ardından çektiği ilk uzun metrajlı filminin arka fonuna tüm çıplaklığı ile göreceğimiz ülkesi Ukrayna’yı koyuyor. Ukrayna’nın binalarının yıpranmışlığı ve çürümüşlüğü sistemin durumuna resmen ayna tutuyor. Tıpkı duvardaki boyalar gibi lime lime dökülen eğitim sistemi ya da bozulmuş hiçbir işe yaramayan makineler gibi bir güvenlik sistemi işliyor ülkede. Ve tüm bunlara tıpkı filmdeki karakterlerin sessizliği gibi sessiz kalan bir alışılmışlık eşlik ediyor.

Film boyunca Ukrayna’da ki çürümüş sistemi anlatmak için kullanılan okul bu kadarı da olamaz denilecek yaşantılara ev sahipliği yapar. Bu okulda çeteler, şiddet, hırsızlık, fuhuş, haraç alma hatta kadın ticareti bile yapılır. En dayanılmaz yanı ise tahmin edileceği gibi bu sayılanlara ya okul idaresi ve öğretmenler ses çıkarmaz ya da birebir destek olur. En küçük sakininden en büyüğüne kadar okuldaki herkes bu düzeni benimser görünür. Kimse halinden şikayetçi değildir.  Hatta okula yeni gelen karakterimiz, sanki yıllardır bu okulda okuyormuş gibi anında ayak uydurur düzene. Bu da ülkenin tüm kurumlarının aynı işleyişte olduğunu ispatlar niteliktedir. Bu bozuk çarka itiraz edecek kimse çıkmaz ortaya. Var olan durumu herkes kabullenmiştir.  Var olan durumu herkes kabullenmiştir. Eğitim dışında her şeyin yapıldığı bu kurumda devam eden sistematik bir işleyiş vardır. Hatta okul sakinlerini, topluca izlediğimiz bazı sahnelerde söylenileni koşulsuz yapan zombilere benzetebiliriz. 

Bu kadar olumsuzluğun arasında okula yeni gelen elemanın ilk geldiği zaman onun bir kurtarıcı olduğunu düşünüyoruz. Fakat ilerleyen zamanlarda tamamen ortama adapte oluyor karakterimiz.  Filmi genelde bu karakter üzerinden izliyoruz. Ama film onu hiçbir zaman özdeşlik kuracağımız biri olarak göstermiyor. Yaşanmaya başlayan aşk hikayesi de tüm bu kötülüklerin üstesinden gelemiyor ne yazık ki. Hatta bu ismini bile bilmediğimiz anti kahramanımız filmin sonunda asıl şiddetin nasıl olacağının dersini veriyor bize.



Seyrine doyum olmayan kamera kullanımı, oldukça uzun sahneleri, kuzey ülkelerinin soğuk ve rutin hayatına denk düşen mavi ağırlıklı ortamları, birebir gerçek zamanlı izlenen bazı sahneleri  ve tahmin bile edemeyeceğimiz kadar yüksek dozda şiddet sahneleri ile izlemesi yer yer zor bir film Plemya.  Ayrıca Plemya bu kadar çürümüş sistemde izleyenlerine boş umutlar vaat etmiyor.  Her şeye fazlasıyla gerçekçi yaklaşıyor film. Bu gerçekçi duruş bizi daha da büyülüyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder