Bu yıl Cannes Film Festivalinin “Belirli Bir Bakış”
bölümünde jüri özel ödülünü alan Ruben Östlund imzalı Force Majeure, Cannes’da Altın Palmiye alan Kış Uykusu filmi
gibi yabancı dilde en iyi film dalı Oscar adaylığını maalesef ıskaladı.
Film Fransa Alplerine kayak tatiline giden bir ailenin mutlu
aile fotoğrafları çektirmeleri ile başlıyor. Fakat bu olağanüstü mekanda geçirilecek beş günlük tatil hiç
çekilen fotoğraflardaki gibi olmuyor. Beş günlük tatili beş epizod şeklinde
anlatmayı tercih eden yönetmen filme gayet mutlu bir gün ile başlar. İkinci gün
otelin terasında yenilen öğle yemeği esnasında yaşanılan çığ tehlikesi ve
babanın yaptığı talihsiz davranış ailede çatlak oluşmasına sebep olur. Ya da
zaten var olan ama görmezlikten gelinen çatlağın büyümesine yol açıyor. İlk anda hala her şey yolundaymış gibi
davranılmaya devam edilse de artık hiçbir şey görmezlikten gelinemeyecektir. Bu
olumsuz durumdan ilk olarak çocuklar sonrasında ise Ebba ve Thomas’ın
çevresindeki herkes etkilenir. Ebba yaşanılan bu talihsiz olayı kocası ile tek
başına konuşmak yerine çevresindeki insanların yanında konuşmayı tercih eder.
Bu durum ile insanların kadın-erkek ilişkisi, kadın ile erkeğin farkı, aile
kurumu gibi konular hakkındaki görüşlerini öğreniriz. Kadın erkek meseleleri
hakkında ciddi görüşler bildirilirken arada absürd olaylar da yaşanır.
Filmde merakı sürekli diri tutan şey Ebba ile Thomas’ın
boşanıp boşanmayacaklarıdır. Ebba ile Thomas’ın boşanma durumuna koşut olan
metafor ise çığdır. Çiftimizin problemlerini aşamayacak olması ile doğanın her
an çığ yaşatacak korkusu birlikte yaşanıyor. Bu da gerilimin bir an bile
düşmemesini sağlıyor. Ailede
sıkıntılı bir şeyler yaşandığında kayak tesisindeki mekanizmalar da devreye giriyor. Bazen bir kar küreyici
aracının çalışması bazen de yapay çığın patlaması ailede yaşanılan problemlere
paralel şekilde ilerliyor. Örneğin şarjlı diş fırçaları ile dişler
fırçalanır, aynı ayna dışarıda suni çığ olur. Yönetmenin gerilim ortamı yaratma
isteği bu kadar ile de sınırlı kalmaz. Bir de bu seslere yüksek sesle
dinlediğimiz klasik müzik eşlik ediyor. Vivaldi’nin dinleyeni soluksuz
bırakacağı dört mevsim eserinin yaz bölümü filmde ne zaman devreye gireceğini
çok iyi biliyor.
Abbe, Thomas ve çocuklardan oluşan bu üst orta sınıf Avrupa
ailesinin obsesif derecede bir düzeni var. Öyle ki bu düzen bazen komik
olabilecek düzeye varıyor. Ailede herkes aynı renk ve aynı tarz pijamalar
giyiyor, aynı model şarjlı diş fırçalarını kullanarak aynı anda dişlerini fırçalıyor.
Ailenin bu durumunun metaforu ise kaldıkları otel; aşırı lüks olan bu otelde
birbirinin tıpatıp aynısı katlar, kapılar ve yerde koridor boyunca kesintisiz
devam eden çizgili halılar var. Oteldeki herhangi bir aksaklık aileye kadar
domino taşı etkisi yapacakmış gibi hissettirilir izleyiciye. Bu nedenle
aralarında yarattıkları bu düzenin asla bozulmasını istemeyen Thomas elinden
gelen her şeyi yapmaya çalışacaktır. Bu, bazen canını bile tehlikeye atmak,
bazen de erkeklik onurunu ayaklar altına almak olacaktır. Çünkü sarsılan
konumunu tekrar kazanmak için savaşmaya başlamıştır. Bu esnada yoluna çıkan
küçük ya da büyük hiçbir hataya tahammülü yoktur.
Film de Thomas’ın günah çıkarması, ailenin odada kucaklaşması,
Thomas’ın tehlike karşısında kendini öne atması, karda kurtulma sevinci,
otelden ayrılma sahnesi gibi birçok son vardır. Ama yönetmen bunlardan birinin
yerine çok alakasız bir son seçiyor filmine. Çok sıkı bir şekilde ilerleyen
film sonuna doğru maalesef akıcılığını yitiriyor. Benim için Force Majeure daha öncesinde çok daha etkileyici sahneler
ile sona ulaşıyor. Zorlu sınav ailemiz
tarafından biraz zorlanarak da olsa geçiliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder