Aik Karapetian’ın
Turuncu Ceketli Adam filmi Cinnet’ten Deccal’e, ordan Yüksek Tansiyon’a
sinema tarihinin bazı klasiklerinden besleniyor. Karapetian büyük ustalardan
esinlenerek psikolojik gerilim türünde farklı bir denemeye imza atıyor.
İşten çıkarılan tersane işçilerinin tersaneden yürüyerek
ayrıldıkları sahne ile başlar film. Bir sonraki sahnede ise tersane patronu ile
karısı olduğunu tahmin ettiğimiz kişileri lüks bir restoranda yemek yerken
görürüz. Bir tarafta açlığa mahkum edilmiş işçiler diğer tarafta yemeğe doymuş
zenginler. Filmin asıl meselesi ilk iki sahnede özetleniyor böylece. Sakin bir
şekilde başlayan filmin tansiyonu patronun yaşadığı malikaneye girince
yükselir. İşçi sınıfı çıldırır ve en kanlı şekilde intikamını almaya başlar.
Bunu yaparken de iş kıyafeti ve aletleri kullanılır. Böylece intikamın sadece
tek bir işçinin değil tüm işçi sınıfının olduğu anlaşılır.
İşçi sınıfı burjuvaziyi yıkar ve tüm mallarını kamulaştırır.
Yada filmdeki minör şekliyle söylersek; patron öldürülür ve evine, eşyalarına
hatta adına el konur. Karakterimiz tüm bunları gayet net ve seri bir şekilde
gerçekleştirir. Asla eli titremez,
tereddüde düşmez. En önemlisi
işini yarım bırakmaz. Patronun kaçmaya çalışan karısı da turuncu ceketli adamın
gazabından kurtulamaz. Karakterimiz büyük bir hızla kurbanlarının evini ve
hatta sınıflarını da sahiplenir. Şık kıyafetler giyer, sürekli şarap içer, güne
kahve ve puro içerek başlar, klasik müzik dinler, kusacak kadar abartı bir
şekilde yer, asla doymayacakmış gibi hisseder. Kısacası kraldan çok kralcı
olmuştur. Turuncu ceketinden de kurtulan adam yaptığı devrimi öteye götüremez.
Lüks ve bolluk içinde yaşayan karakterimiz bu sefayı çok da
süremiyor. Tıpkı kendisine benzeyen biri
hayatına musallat oluyor. Bazen rüyasında onu öldürmeye çalışıyor kimi zaman da
gerçekte onun karşısına çıkıyor. Bir süre sonra karakterimizin gerçekleri ile
rüyaları da birbirine karışıp ayırt edilemez oluyor. Nevrozları gün geçtikçe
artıyor ve baş edilemez bir durum halini alıyor. İlginç olansa, bu süreçte patronun karısına
yaşattıklarının benzerini yaşamaya başlıyor. Suçlu olarak görmediği ama kurban
olan kadın için vicdan azabı çekiyor karakterimiz. Bu nedenle de sürekli
nevrozlarında onun kaderini yaşıyor.
Film zaten nerede rüya nerede gerçek başlıyor
kestirilememesi ile gerilim yaratırken, bol kanlı şiddet sahneleri ile
seyirciyi zorluyor. Bir defa karakterimizin dışarı çıkması dışında tek mekanda
geçen film gerilim atmosferine sıkışmışlık duygusunu da ekliyor. Loş ışık ve
karanlık ortamlar ile kasvet duygusunu da hissettiriyor. Bazen de
karakterimizin sırf zaman öldürmek için izlediği doğum videosu yaşanılanların
ironisini işaret ediyor.
Kim gerçek kim hayal, aradan ne kadar zaman geçti, bunların
hepsi yoksa bir rüya mıydı, sorularının hepsinin cevapsız kalacağı bir film
Turuncu ceketli adam. Film bittiğinde, her şeyi ters köşe yapar, yapılan
tespitlerin hepsini yerle bir eder aynı zamanda. Litvanyalı yönetmen Karapetian
çok başarılı bir filme imza atamamış belki ama en azından denemiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder