26 Haziran 2020 Cuma

ROCKETMAN





Bugüne kadar izlediğimiz biyografilerin en büyük ortak yanı müzisyenler hayatlarını kaybettikten sonra çekilmiş olmalarıdır. Aksi olarak akla gelebilecek örnek ise oldukça azdır. Örneğin “Tina: Aşkın Bununla Ne İlgisi Var”, Tina Turner’in kendi yazdığı otobiyografik romanından ve Turner yaşıyorken sinemaya uyarlanmış bir film. İnanılması güç derecede sarsıcı bir hayat hikâyesini perdeye yansıtan bu filmde aslında Turner, kendi hayatını ifşa etmiştir. Tıpkı “Rocketman”de Elton John’un yaptığı gibi. Peki, ama hangisi anlatılanlar açısından daha güvenilirdir? Bohemian Rhapsody gibi ikinci kişiler tarafından verilen bilgilerle çekilen biyografiler mi, yoksa “Rocketman”da olduğu gibi müzisyenin bizzat kendisinin referans olduğu biyografiler mi? Sanırım ikisinin de handikapları var.


“Rocketman”, ateş rengi ve oldukça abartılı bir şeytan kostümüyle kapıyı aralayarak koridoru adımlayan Elton John ile karşılıyor bizi. Adeta binlerce insanın çığlık çığlığa onu beklediği bir sahnenin yolunu adımlar gibi ilerleyen karakterimiz çok farklı bir yere götürüyor aslında bizi. Bir rehabilitasyon merkezinde grup terapi seansının ortasında buluveriyoruz kendimizi. Elton John’un hayatının en dibe vurduğu ve artık her şeyi kabullenip tekrar su yüzüne çıkmaya karar verdiği dönüm noktasını sınırı olarak benimsiyor film. Utangaç bir çocuk olarak tanıdığımız Reggie Dwight’in ismiyle (Elton Hercules John) birlikte karakterini ve tüm yaşantısını değiştirerek geçmişin korkularını arkasında bırakamadığına şahit oluyoruz.


Lakin John’un hayatının bu ilk yarısı oldukça trajik anlarla geliyor perdeye. Tıpkı seyirciyi etkisi altına almak isteyen birçok türdeşiyle aynı şiarla çekilmiş bir film “Rocketman”da aslında. Neyse ki filmin müzikal sahneleri her an seyircinin o ağır havadan sıyrılmasını sağlıyor. Elton John’a başarılı bir şekilde hayat veren Taron Egerton’un bizzat kendisinin seslendirdiği ve asla belli bir kronolojik sıra izlemeyen parçaların, öncesinde gelen sahnelerle olan uyumu ise oldukça başarılı. Hatta filme ismini veren “Rocket Man” parçasını tam da Elton’un Troubadour Club’da ayaklarının yerden kesilmesinden sonraki ilk büyük dibi buluşu olan, bilinçaltının en derinine indiği havuz sahnesinde dinliyoruz. Ne diyor Elton John: “Ateşleme fitili sönmek üzere, yukarıda tek başına.” Zira John, tek dostu, eserlerinin büyük bir çoğunluğunun söz yazarı Bernie Taupin’den (Jamie Bell) bile ayrı düşmüş ve tüm hayat enerjisini kaybetmiştir.


Yakın zamanda çekilen filmler olduğu ve iki büyük İngiliz müzisyeni perdeye yansıttığı için Bohemian Rhapsody ile çokça kıyaslanan “Rocketman” daha az sterilize edilmiş ve seyirciyi manipüle etmekten imtina eden bir film en başta. Elbette filmin yapımcıları arasında Elton John’un olması ve bir nevi kendi hayatını lanse etmesi filmin yeterince objektif olup olmadığı konusunda şüphe uyandırıyor. Yine de her ne kadar sevişme sahnelerinde başka yöne kaydırılan kameralardan kurtulamasak da eşcinsellik konusundaki dürüst tavrı, gözyaşlarının insiyatifine sığınmayan yapısı önemli bir yerde duruyor.

Bu yazı ilk olarak 2019 yılı Temmuz sayısında "Sinema Se7en"da yayınlanmıştır.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder