22 Haziran 2020 Pazartesi

The Spy Who Dumped Me



Ajan filmleri seyircinin vazgeçemediği türlerden biri olmuştur her dönem. Peki, parodileri? Onlar da en az ajan filmleri kadar ilgiye mazhar olmaktalar. Son birkaç yıldır ajan parodisi olarak oldukça orijinal filmler perdede ard arda boy gösterdi: Kingsman: Gizli Servis, Kingsman: Altın Çember, Kod Adı: U.N.C.L.E ve Ajan…  Ajan filmlerinin çoğundan her anlamda daha doyurucu olan bu filmler, seyircinin beğeni seviyesini de hayliyle oldukça yükseğe taşıdı. Bu nedenle Beni Satan Casus, alışılageldiği gibi erkekleri değil de iki kadını ajanlık işine sokmasına, doyurucu efektlerine, tatmin edici esprilerine rağmen ajan filmlerinin sıkı takipçilerine yeni bir şey sunmadığı gibi zayıf senaryosu nedeniyle bir süre sonra tıkanmaktan da kurtulamıyor.



Audrey(Mina Kunis), terk edildiği erkek arkadaşının bir ajan olmasını öğrenmesiyle kendisini uluslararası bir kovalamacanın içinde bulur. Ve haliyle macera düşkünü en yakın arkadaşı Morgan(Kate McKinnon) da arkadaş kontenjanından dâhil olur göreve. Daha önce hiçbir tecrübeleri olmayan ama fazlasıyla yetenekli, akıllı en önemlisi cesur olan iki kadın, iyi eğitilmiş Rus ajanları da dâhil olmak üzere yollarına çıkan tüm engelleri şaşırtıcı biçimde aşarlar. Adeta soluklanmadan birçok ülkeyi kat ederek görevlerini icra ederler. Bu bahaneyle de neredeyse tüm Avrupa’yı turlarlar.
Yönetmen Susanna Fogel, David Iserson ile birlikte kaleme aldığı senaryo konusundaki açığını filmin mekânlarını renklendirerek telafi etmeye çalışıyor adeta. Tabiri caizse hızlandırılmış bir Avrupa turuna çıkıyoruz filmde. Audrey ve Morgan, sanki tur şirketinden kısa sürede çok yer görebilecekleri bir Avrupa turu almışlardır: Viyana, Prag, Paris, Berlin… Fakat bu Avrupa turunda ajan filmlerinde olduğu gibi şehirlerin simgelerinde cereyan eden çatışmalar değil de sadece şehrin can alıcı mekânlarının panaromik görüntüsü ile yetinmek zorunda kalırız ne yazık ki.



Tüm bunlara rağmen filmi özgün yapan çok önemli bir nokta varsa o da Fogel’in ilk filmi Life Patners’da da şahit olduğumuz kadar samimi olan arkadaşlık ilişkisidir. Morgan ile Audrey, düşmanı bile kıskandıracak bir arkadaşlık ilişkisine sahiplerdir. Zaten tüm zorlukların altından da birbirlerinden aldıkları güç ile kalkarlar. Ajan filmlerinin çoğunda en yakınının bile yeri geldiğinde güvenilmemesi gereken kişiler olduğu işlenmiştir hep. Hatta bu bir kuraldır. Audrey ile Morgan arasında ise bu kuralın asla yeri olmadığı gibi birbirlerinden hiç gizli bir şeyleri de yoktur. Birbirleriyle paylaşarak, birbirlerine güvenerek aşarlar aksine tüm zorlukları.

Bu yazı ilk olarak 2018 yılının Eylül ayında "Arka Pencere Mecmua"da yayınlanmıştır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder