İngiliz bağımsız yönetmen Andrew
Haigh kısa filmleri ile başladığı kariyerine Greek Pete adlı ilk uzun metrajlı
filmi ile devam eder. İkinci filmi
Weekend ile ise başarıyı kariyerinin çok başlarında yakalayıp, sayısız ödül
alarak eserini taçlandırır. Özellikle
kuir sinema severlerin takdirine şayan olur Haigh. Kariyerinin erken
zamanlarında başarıyı yakalamak bir yönetmen için çok da iyi bir şey olarak
görülmez aslında. Genelde bir sonraki filminde aynı çıtayı yakalayamayacağı
düşünülür; zira çoğu zaman korkulan da olur. Fakat Haigh bu genellemeyi tıpkı Xaier Dolan
gibi boşa çıkarır; üçüncü filmi 45 Years ile de beğenilir, Berlin Film
Festivalinde en iyi kadın ve erkek oyuncu ödüllerini kazanıp özellikle festivallerin
aranan filmi olur.
Weekend filminde tek gecelik
ilişki için bir araya gelen gay çiftimizin birbirine aşık olması ile gelişen
olayları izlemiştik. Daha hayatlarının baharında olan bu genç çiftimiz hızlı
yaşayıp çabuk tüketen kuşağın birerleri olarak aşklarını tüm coşkusuyla hafta sonu
gibi kısa bir zamana sığdırmışlardı. 45 Years’da ise hayatlarının son demlerini
yaşayan, bir ömrü birlikte yaşamış çiftimizin evliliklerinin kırk beşinci yıl
kutlamasının arifesindeki bir haftasını izliyoruz. Weekend’de belki de
hayatlarının en büyük aşkını hafta sonu gibi kısa bir zamanda yaşamalarına, 45
Years’da ise uzun yıllar boyunca yaşanmayan sorgulamanın bir haftada
yaşanmasına şahit olunuyor.
Film olabildiğince rutin bir
hayatı gözlemlememiz ile başlar. Öyle ki saati saatine hiç şaşmadan ilerleyen
bir sistemleri vardır çiftimizin. Artık dile kolay nerdeyse bir ömrü birlikte
geçirmiş, birbirlerini fazlasıyla iyi tanımış, kanıksanmış bir birliktelik
vardır. Artık ne şüphe ne de kaygı hissedilir hayatlarında. Tabii bunda çocuk
sahibi olmamalarının da verdiği bir sakinlik vardır. Fakat gel gör ki arı
kovanının bu huzuru sonuna kadar devam edemez. Kovana çomak sokulur. O mükemmel
düzen aksamaya başlar.
Karakterlerini bol bol
konuşturmayı seven Haigh, Geoff ve Kate’yi de bol bol konuşturur. Özellikle
Geoff’un konuştuğu sahnelerde aslında kırk beş yıldan beri hayat arkadaşı olan
Kate’den geride değilizdir. O da bizim ile birlikte bazı şeyleri öğrenir,
evliliğinde ilk kez duyar. Kate’nin
yaşadığı sarsıntı her ne kadar duygularını belli etmemeye çalışsa da anlaşılır.
Kate duygularını muhtemelen yaşının da etkisiyle göz önünde yaşamayı
sevmez. Çoğu zaman Kate’nin duygularının
seyrini ortamdaki seslerin şiddetinin artmasından anlarız. Çoğunlukla da
Kate’in takipçisi olmamızı ister yönetmen. Zaten film Kate ile başlayarak Kate
ile biter. Zira bu filmin Kate’nin filmi olduğu her anından hisseder.
Film iki güçlü oyuncunun omuzlarında
yükseliyor. O kadarki etkin yan karakterlere bile gerek kalmıyor. Tabii bu iki
karakterimize bir de hiç görmediğimiz hatta karakterlerden birinin
hayallerinden dinlediğimiz kadar var olan üçüncü biri eşlik ediyor. Bir de evin
her tarafına dağılmış fotoğraflar ve anı defteri gibi eşyalar çok güçlü bir
şekilde hikayeye dahil oluyorlar. Evin her bir tarafı zaman ilerledikçe
matruşka gibi açılıyor; anılar etrafa pervasızca dağılıyor. Kimi zaman bu
karakter olacak kadar güçlü eşyaları bize göstermemeyi tercih eden yönetmen
merakımızı çokta arttırmayarak bizden saklı hiçbir şey bırakmıyor.
Genelde filmlerde aşkın başlaması
ve sonunda beraberlik ya da ayrılıkla son bulmasını izleriz. 45 Years ise Richard
Linklater’nın Before Midnight filminde yaptığı gibi mükemmel aşkın sonunda
yapılan evlilik ve üzerinden yıllar geçmesi ile yaşanılan sorunları gözetler.
Asıl gerçekler sonrasında saklı değil midir zaten. Haigh yine tam da hayatın
içinden bir hikayeyi sade bir senaryo eşliğinde muhteşem oyunculukların eline
emanet ederek yolunda emin
adımlarla yürümeye devam eder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder