Lexi Ryals’ın gençlik romanı
Annie, 1982’de John Huston ve 1999’da Rob Marshall tarafından sinemaya uyarlanmıştı. Holywood’un çok satan
romanları sinemaya uyarlama ve gişe yapan filmleri yeniden çekme sevdası Annie
romanında da hayat buluyor. İki tane sinema uyarlamasına doymayan sektörde üçüncü
Annie filmi Will Gluck tarafından çekiliyor.
Genel olarak bir yenilik yapmadan aynı filmin tekrar tekrar çekilmesinin
mantığı anlamak çok güç değil. Fikir sıkıntısı yaşayan Hollywood riske
girmektense daha önce tarifi denenmiş ve beğenilip yenilmiş yemekleri ufak
değişikliklerle tekrar pişiriyor. Bize de aynı yemeği tekrar tekrar yemek
düşüyor. Üçüncü Annie filminin tarifte yaptığı en belirgin değişik ise Annie ve
Will Stacks karakterlerinin siyahi olması.
Film Annie (Quevenzhane Wallis) adlı küçükken ailesi
tarafından yetimhaneye bırakılmış bir kızın ailesini ararken Newyork Belediye
Başkanlığı seçimlerine hazırlanan Will Stacks (Jaime Foxx) ile yollarının kesişmesi
sonucu ikisinin de hayatının değişmesini konu alıyor. Annie cephesinden
izlenilenler çocuk ve genç izleyiciye hitap ederken, Stacks’ın yaşamı ise
politik göndermeleri ile yetişkinleri cezp ediyor. Ayrıca filmin müzikal
olması, hareketli ve renkli sahnelerden oluşması özellikle çocukların ilgisini
çekecek artılardan.
Annie’nin hayatını bir Külkedisi masalına da benzetebiliriz.
Zira film birçok sahnede masala göndermeler yapıyor. Bu masalda Lou
karakterinde izlediğimiz Cameron Diaz kötü kalpli üvey annenin ta kendisi
olarak; rolünün altından fazlasıyla kalkıyor. Zaten Diaz’a biraz çatlak ve
problemli tipler çok çok yakışıyor. Stacks’ı ise prens değil ama kral baba
olarak izliyoruz. Bir başka açıdan ise bu çok iyi niyetli, her şeye olumlu
bakan, herkesi seven Annie karakteri akıllara hemen Polyanna’yı getiriyor. Yer yer birçok masal kahramanını hatırlatan
Annie sürükleyici hikayesini filmin sonuna kadar canlı tutuyor. Tabii benim
gibi Polyanna karakterine ısınamayanlardansanız Annie karakteri bazen
inandırıcılık konusunda sıkıntı yaşayabiliyor. Ama oyunculuk anlamında hiç
problem yok tabii ki. Daha önce Oscar adayı ‘Düşler Diyarı’ filminde oynayarak
herkesin gönlünü fetheden Quevenzhane Wallis, bu filmde tabiri caizse ipte
cambazlık yapıyor. Wallis o kadar başarılı bir oyuncu ki bu tür rollerin ona
birkaç beden küçük geldiği görülüyor.
Bu masal kahramanlarından bir harmanlama olan Annie’i izlerken
biran aklıma Haifaa Al Mansour’un çektiği Suudi Arabistan yapımı Vecide filmi
geldi. O filmde on yaşlarındaki Vecide karakterinin tek arzusu bir bisiklet
almaktı. Vecide bisikleti almak uğruna her şeyi yapabilen, bu yolda doğruyu ya
da yanlışı sorgulamayan biriydi. Annie de ailesini bulma yolunda ne gerekiyorsa
sorgulamadan yapıyor. ‘Kurtuluşa giden her yol mubahtır’ anlayışı resmen iki
çocuk karakterimizde de hayat buluyor.
Hollywood’un bireyleri birleştirerek aile kurumuna
dönüştürme arzusu, hatta bunu yaparken
zengin ile fakiri buluşturma(gerçek hayatta asla olmayacak tesadüflerle) gibi
tüm klişeleri işliyor film. Amerikan halkının en önemli beyin yıkama aracı
sinema ile bir kez daha ‘mutlaka aile kurun’ ve ‘bir gün sizde çok zengin
olabilirsiniz’ mesajlarını gönderiyor. Bir de bunları yaparken tüm olumsuz
davranışları, kötülükleri filmin en zayıf halkalarından olan bir karakterin
üstüne yıkarak tüm kurum ve kişilerini temize çıkarıyor.
Tüm olumsuzluklara rağmen şayet bu güzel bahar günlerinde
ailem ile birlikte keyifli bir film izlemek istiyoruz diyorsanız Annie
kaçırılmayacak bir fırsat. Hem size hem çocuğunuza hitap edecek bu ‘izle ve
mutlu ol’ filmini izlemenizi öneriyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder