Quentin Tarantino bir önceki filmi Django’dan üç yıl sonra
The Hateful Eight ile beyazperdeye döndü. Ve bir kez daha kendine hayran
bırakan bir westerne imza attı. Üstelik neredeyse tümü tek mekânda geçen bir
hikâye ile. Peki, Tarantino denilince akla ilk gelen şeylerden biri nedir?
Sanırım çoğumuz için cevap bir ressamın fırça darbelerinden oluşmuşçasına
etrafa yayılan kandır şüphesiz. Kaç tane filmde boğazımıza kadar kana
battığımız halde rahatsızlık hissinin uyanmadığını fark ederiz? Tarantino
şiddeti, kanı ve gözyaşını hayatı ciddiye almayan bir estetikle sunar bizlere.
İşte son filmi The Hateful Eight’de öyle bir sahne var ki, tam da söylenenleri
özetliyor.
Sahne, John’un kısa bir süreliğine kısmi özgürlük tanıdığı
Daisy’i tekrar kendine kelepçelemesiyle başlar. John’un kahveyi içtiğini ve
birazdan az çok neler olabileceğini tahmin eden Daisy, birlikte kelepçelenmeye
şiddetle karşı çıkar. Ama ne var ki, John her zamanki gibi onun isteğini
oldukça kibar bir şekilde (kapa çeneni diyerek) geri çevirir. Direnmenin anlamı
olmadığını anlayan Daisy sabırsızlıkla beklemeye koyulur. Masada John ile
birlikte otururken bir yandan elleriyle ritim tutarak stresini azaltmaya
çalışır bir yandan da etrafını meraklı bakışlarla süzer. Hatta Daisy’in bu hali
John’un da dikkatinden kaçmaz. Zaten fazlasıyla gergin olan John’u bu durum
daha da sinirlendirir. Sanki içinde mahvına sebep olacak kahveyi içtiğini bilir
gibi lanet olası fincanı elinde evirip çevirir. Tıpkı suç ortağını esir almış
gibidir. Oysaki daha olacaklardan bile bir haberdir. Zaten fincanın,
cellâdın(John’un lakabı cellâttır) elindeki tutsaklığı çok uzun sürmez. Tam da
Mannix kendine koyduğu kahveyi yudumlayacağı sırada John masanın üzerine kan
kusar. İlk şoku atlatan John’un gözü kanının masada izlediği yolu takip ederek hala
elinde kahvesini içmekte olan Jackson’a kayar. Zira daha etkili bir kan
patlaması Jackson’da yaşanır. John gibi kurtlar sofrasında bugüne kadar hayatta
kalmayı becerebilen bir adam tabii ki her şeyi anlar. Önce kahve fincanına
sonra da şuan ona en çok öfke bileyecek kişi olan Daisy’e –John, Daisy’i idama
götürüyordur- bakar. Kurtlar sofrasına en az John kadar alışık olan Daisy,
oldukça rahat bir tavırla bunu kendisinin yaptığını söyler. Elbette bunun
üzerine Daisy, zaten sanatsal çalışmalara tabiî olan suratına güçlü bir fırça
darbesi daha alır. İkisi birlikte yuvarlanırken bu dibe vurmuş, ibretlik iki
insana tepeden baktırır Tarantino. Bu bakış belki de ikisini en çaresiz
gördüğümüz andır. John, bir tokat daha indirdikten sonra Mannix’i kahveyi
içmemesi konusunda uyarır. Bunu duyan Mannix’in kahve fincanından kurtulmasının
ardından art arda etrafa saçılan kanlar mekânı kırmızıya boyar adeta. John ile
Daisy’in yerde debelendikleri esnada Tarantino da kamerasıyla bizi onların
seviyesinde konumlandırır. Son olarak üstünlüğü eline alan John yine tam da
hedefe orta yerinden yumruğu indirir. Karşılığını tükürük olarak almakta da gecikmez.
Daisy’in arsız kahkahalarının eşliğinde sonuna kadar açık olan ağzının ve
suratının ortasına tüm kanı boşaltır John. Daisy tabii ki bunu mesele yapacak
bir kadın değildir. John’un silahını eline geçirir ve onu hiç tereddüt etmeden
vurur. Ölmeden önce silahı fark eden John’un yüzündeki ifade çok derindir.
Ölüme götürdüğü kişi tarafından ölüme yollanır. Sahne Daisy’in kana bulanmış
kafasına doğrultulan silahın göründüğü kare ile biter.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder