20 Ocak 2016 Çarşamba

O AN: The Hateful Eight


Quentin Tarantino bir önceki filmi Django’dan üç yıl sonra The Hateful Eight ile beyazperdeye döndü. Ve bir kez daha kendine hayran bırakan bir westerne imza attı. Üstelik neredeyse tümü tek mekânda geçen bir hikâye ile. Peki, Tarantino denilince akla ilk gelen şeylerden biri nedir? Sanırım çoğumuz için cevap bir ressamın fırça darbelerinden oluşmuşçasına etrafa yayılan kandır şüphesiz. Kaç tane filmde boğazımıza kadar kana battığımız halde rahatsızlık hissinin uyanmadığını fark ederiz? Tarantino şiddeti, kanı ve gözyaşını hayatı ciddiye almayan bir estetikle sunar bizlere. İşte son filmi The Hateful Eight’de öyle bir sahne var ki, tam da söylenenleri özetliyor.

Sahne, John’un kısa bir süreliğine kısmi özgürlük tanıdığı Daisy’i tekrar kendine kelepçelemesiyle başlar. John’un kahveyi içtiğini ve birazdan az çok neler olabileceğini tahmin eden Daisy, birlikte kelepçelenmeye şiddetle karşı çıkar. Ama ne var ki, John her zamanki gibi onun isteğini oldukça kibar bir şekilde (kapa çeneni diyerek) geri çevirir. Direnmenin anlamı olmadığını anlayan Daisy sabırsızlıkla beklemeye koyulur. Masada John ile birlikte otururken bir yandan elleriyle ritim tutarak stresini azaltmaya çalışır bir yandan da etrafını meraklı bakışlarla süzer. Hatta Daisy’in bu hali John’un da dikkatinden kaçmaz. Zaten fazlasıyla gergin olan John’u bu durum daha da sinirlendirir. Sanki içinde mahvına sebep olacak kahveyi içtiğini bilir gibi lanet olası fincanı elinde evirip çevirir. Tıpkı suç ortağını esir almış gibidir. Oysaki daha olacaklardan bile bir haberdir. Zaten fincanın, cellâdın(John’un lakabı cellâttır) elindeki tutsaklığı çok uzun sürmez. Tam da Mannix kendine koyduğu kahveyi yudumlayacağı sırada John masanın üzerine kan kusar. İlk şoku atlatan John’un gözü kanının masada izlediği yolu takip ederek hala elinde kahvesini içmekte olan Jackson’a kayar. Zira daha etkili bir kan patlaması Jackson’da yaşanır. John gibi kurtlar sofrasında bugüne kadar hayatta kalmayı becerebilen bir adam tabii ki her şeyi anlar. Önce kahve fincanına sonra da şuan ona en çok öfke bileyecek kişi olan Daisy’e –John, Daisy’i idama götürüyordur- bakar. Kurtlar sofrasına en az John kadar alışık olan Daisy, oldukça rahat bir tavırla bunu kendisinin yaptığını söyler. Elbette bunun üzerine Daisy, zaten sanatsal çalışmalara tabiî olan suratına güçlü bir fırça darbesi daha alır. İkisi birlikte yuvarlanırken bu dibe vurmuş, ibretlik iki insana tepeden baktırır Tarantino. Bu bakış belki de ikisini en çaresiz gördüğümüz andır. John, bir tokat daha indirdikten sonra Mannix’i kahveyi içmemesi konusunda uyarır. Bunu duyan Mannix’in kahve fincanından kurtulmasının ardından art arda etrafa saçılan kanlar mekânı kırmızıya boyar adeta. John ile Daisy’in yerde debelendikleri esnada Tarantino da kamerasıyla bizi onların seviyesinde konumlandırır. Son olarak üstünlüğü eline alan John yine tam da hedefe orta yerinden yumruğu indirir. Karşılığını tükürük olarak almakta da gecikmez. Daisy’in arsız kahkahalarının eşliğinde sonuna kadar açık olan ağzının ve suratının ortasına tüm kanı boşaltır John. Daisy tabii ki bunu mesele yapacak bir kadın değildir. John’un silahını eline geçirir ve onu hiç tereddüt etmeden vurur. Ölmeden önce silahı fark eden John’un yüzündeki ifade çok derindir. Ölüme götürdüğü kişi tarafından ölüme yollanır. Sahne Daisy’in kana bulanmış kafasına doğrultulan silahın göründüğü kare ile biter.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder