1992’den 95 yılına kadar devam eden Bosna Savaşı, geride yüz
binden fazla ölü ve iki milyon ülkesini terk etmiş insan bırakmıştı. Yakın
zamanın utanç verici bu savaşın en korkunç yönü ise Müslüman Bosnalılara
Sırpların yaptığı soykırım olmuştu kuşkusuz. İşte bu hala hafızalarımızda taze
olduğundan dolayı belki de beyazperdede birçok defa kendine yer buluyor bu
savaş. No Mans Land, Circles,Before The Rain, Twice Born, Cirkus Columbia,
Grbavica, The Search ve daha nice film ismi sayılabilir yolu Bosna Savaşı’ndan
geçen. Bu filmlerin kimi cephenin tam ortasına kamerasını konumlandırırken
kimisi ise cephenin çok daha uzağına, daha günlük, rutin hayatın üzerinden
anlatmayı tercih eder derdini. İşte A
Perfect Day tercihini ikinciden yana yapanlardan.
A Perfect Day’in Bosna Savaşı gibi bir yarayı anlatıyor
olmasının yanında en önemli artılarından biri ise yönetmen koltuğunda ülkemizde
Los Lunes Al Sol filmi ile tanınıp sevilen Fernando León de
Aranoa’nın oturuyor olması kuşkusuz. Birçok kurmaca ve belgesel filme sahip
Aranoa’nın geniş çevrelerce bilinen ve çok sevilen filmi, Oscar’da Yabancı
Dilde En İyi Film Ödülü’ne de aday gösterilen Güneşli Pazartesiler oluyor.
Los Lunes Al Sol’un işten çıkarılan bir grup tersane işçisinin
öyküsü herkesi derinden etkilemiş ayrıca kurulan diyaloglardaki derin
anlamlarla birçoğumuzun başucu filmi olduğu biliniyor. Fakat Aranoa, sadece bu
filminde değil birçok filminde ister tersane işçisi ister seks işçisi olsun hep
hayatla sıkı bir mücadeleye girmiş, kenara atılmış, yenilmiş insanları gözlüyor.
Aranoa, bu kez ülkesi İspanya’dan kilometrelerce uzağa Kosova’ya uzanıyor.
Film bizi hiçbir anında savaşın sıcak olarak
yaşandığı yerlere götürmüyor kesinlikle. Çok daha sakin, günlük hayatın
yaşandığı yerlerde dolaşarak, cephede yaşanılanlardan belki de daha fazla
etkiliyor izleyicilerini. A Perfect Day, su üzerinden kuruyor esas olarak
çatışmasını. Hatta Aranoa, bize kurduğu dünyayı bir kuyunun içinden yukarıya
baktırarak gösteriyor ilk olarak. Üstelik gördüğümüz bir gökyüzü değil kuyudan
halatla yukarı çekilen şişmiş bir ceset… Zaten bölgede olan üç kuyudan ikisi
mayınlı, biri de cesetli olunca tüm çaba cesedi çıkarmaya harcanıyor. Ama ne
fayda… Savaşın yaşandığı topraklara gönüllü gelen BM ekibinden dört kişinin karşısına
bürokrasi, yerlilerin güvensizliği gibi birçok şey engel olarak çıkınca her şey
arapsaçına dönmekte geç kalmıyor. Bir de bu topunu isteyen küçük Nikola’nın
hikâyeye dâhil olması ile ziyadesiyle mantıklı olan ekibimiz bile savaşın dramı
karşısında çaresiz kalıyor.
A Perfect Day, yakınını kaybeden birinin feryat
figanını ya da kafası gözü parçalanmış bir cesedi göstermiyor. Bunun yerine
içinde bulundukları zorlu duruma rağmen gülmeyi, şakalaşmayı, futbol muhabbeti
yapmayı, futbol oynamaktan vazgeçmeyen insanları perdeye taşıyor. Bu da elbette
her insanın, özellikle de çocukların yaşamayı, gülmeyi hak ettiklerini en güzel
anlatma yolu olsa gerek diye düşünmeden edemiyor insan. Aranoa, bir çocuğun
elinde gösterilen silahla, saniyelerle gördüğümüz katledilmiş bir aile ile ya
da her gün mayınların üzerinde yürüyerek hayvanlarını otlatan bir teyze ile savaşın
asıl yüzünü, duygu sömürüsüne yaslanmadan konsantre olarak ifade ediyor.
Özellikle Benicio Del Toro ve Tim Robbins olmak
üzere çocuk oyuncu Eldar Residoviç oyunculuklarıyla göz dolduruyorlar. Karakter
yaratmakta da ustalığını gösteren Aranoa, romandan esinlenerek çektiği bu film
ile bir kez daha gönülleri kazanacağa benziyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder