26 Mart 2016 Cumartesi

A Perfect Day: Kosova’da Sıradan Bir Gün


1992’den 95 yılına kadar devam eden Bosna Savaşı, geride yüz binden fazla ölü ve iki milyon ülkesini terk etmiş insan bırakmıştı. Yakın zamanın utanç verici bu savaşın en korkunç yönü ise Müslüman Bosnalılara Sırpların yaptığı soykırım olmuştu kuşkusuz. İşte bu hala hafızalarımızda taze olduğundan dolayı belki de beyazperdede birçok defa kendine yer buluyor bu savaş. No Mans Land, Circles,Before The Rain, Twice Born, Cirkus Columbia, Grbavica, The Search ve daha nice film ismi sayılabilir yolu Bosna Savaşı’ndan geçen. Bu filmlerin kimi cephenin tam ortasına kamerasını konumlandırırken kimisi ise cephenin çok daha uzağına, daha günlük, rutin hayatın üzerinden anlatmayı tercih eder derdini.  İşte A Perfect Day tercihini ikinciden yana yapanlardan.  

A Perfect Day’in Bosna Savaşı gibi bir yarayı anlatıyor olmasının yanında en önemli artılarından biri ise yönetmen koltuğunda ülkemizde Los Lunes Al Sol filmi ile tanınıp sevilen Fernando León de Aranoa’nın oturuyor olması kuşkusuz.  Birçok kurmaca ve belgesel filme sahip Aranoa’nın geniş çevrelerce bilinen ve çok sevilen filmi, Oscar’da Yabancı Dilde En İyi Film Ödülü’ne de aday gösterilen Güneşli Pazartesiler oluyor. Los Lunes Al Sol’un işten çıkarılan bir grup tersane işçisinin öyküsü herkesi derinden etkilemiş ayrıca kurulan diyaloglardaki derin anlamlarla birçoğumuzun başucu filmi olduğu biliniyor. Fakat Aranoa, sadece bu filminde değil birçok filminde ister tersane işçisi ister seks işçisi olsun hep hayatla sıkı bir mücadeleye girmiş, kenara atılmış, yenilmiş insanları gözlüyor. Aranoa, bu kez ülkesi İspanya’dan kilometrelerce uzağa Kosova’ya uzanıyor.

Film bizi hiçbir anında savaşın sıcak olarak yaşandığı yerlere götürmüyor kesinlikle. Çok daha sakin, günlük hayatın yaşandığı yerlerde dolaşarak, cephede yaşanılanlardan belki de daha fazla etkiliyor izleyicilerini. A Perfect Day, su üzerinden kuruyor esas olarak çatışmasını. Hatta Aranoa, bize kurduğu dünyayı bir kuyunun içinden yukarıya baktırarak gösteriyor ilk olarak. Üstelik gördüğümüz bir gökyüzü değil kuyudan halatla yukarı çekilen şişmiş bir ceset… Zaten bölgede olan üç kuyudan ikisi mayınlı, biri de cesetli olunca tüm çaba cesedi çıkarmaya harcanıyor. Ama ne fayda… Savaşın yaşandığı topraklara gönüllü gelen BM ekibinden dört kişinin karşısına bürokrasi, yerlilerin güvensizliği gibi birçok şey engel olarak çıkınca her şey arapsaçına dönmekte geç kalmıyor. Bir de bu topunu isteyen küçük Nikola’nın hikâyeye dâhil olması ile ziyadesiyle mantıklı olan ekibimiz bile savaşın dramı karşısında çaresiz kalıyor.

A Perfect Day, yakınını kaybeden birinin feryat figanını ya da kafası gözü parçalanmış bir cesedi göstermiyor. Bunun yerine içinde bulundukları zorlu duruma rağmen gülmeyi, şakalaşmayı, futbol muhabbeti yapmayı, futbol oynamaktan vazgeçmeyen insanları perdeye taşıyor. Bu da elbette her insanın, özellikle de çocukların yaşamayı, gülmeyi hak ettiklerini en güzel anlatma yolu olsa gerek diye düşünmeden edemiyor insan. Aranoa, bir çocuğun elinde gösterilen silahla, saniyelerle gördüğümüz katledilmiş bir aile ile ya da her gün mayınların üzerinde yürüyerek hayvanlarını otlatan bir teyze ile savaşın asıl yüzünü, duygu sömürüsüne yaslanmadan konsantre olarak ifade ediyor.


Özellikle Benicio Del Toro ve Tim Robbins olmak üzere çocuk oyuncu Eldar Residoviç oyunculuklarıyla göz dolduruyorlar. Karakter yaratmakta da ustalığını gösteren Aranoa, romandan esinlenerek çektiği bu film ile bir kez daha gönülleri kazanacağa benziyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder