26 Mart 2016 Cumartesi

O AN: Psycho


Kamera Arkasındaki Katil, Hitchcock


Gerilim denilince akla ilk gelen isim kuşkusuz büyük üstat Alfred Hitchcock’dur. Yaptığı her film ile gerilim yaratan, değme korku filmlerine taş çıkartan Hitchcock filmlerinin hepsi birer başyapıttır. Fakat Psycho, sanırım yönetmenin filmlerini takip etmeyenlerin bile bildiklerindendir. Üstelik de bir sahnesiyle herkesin aklına kazınmıştır. Hangi sahne mi? Elbette duş sahnesi… İtiraf edin bakalım, hala duş alırken tedirgin olmanıza sebep olan, tarihe unutulmaz sahnelerden biri olarak adını yazdıran anları hatırlamayan var mı? Ne dediniz? Yok değil mi? Tam bir hafta çekimleri süren, defalarca tekrar çekimi alınan, oyunculara da set ekibine de fenalık getiren bir sahne ne de olsa. Peki, öyleyse o muhteşem anlara şöyle biraz daha ayrıntılı bir gözlem yapmak için tekrar gidelim mi?

Sahne Marion’un(Janet Leigh) gayet sıradan bir şekilde duşa girmesiyle başlıyor. Marion, küvete adımını attıktan sonra duş perdesini bizim yüzümüze doğru çekmesiyle aslında bu sahnenin demek ki bu kadarına şahit olacağız derken Hitchcock oldukça davetkâr bir şekilde bizi perdenin öbür yanına alıyor. Hatta Marion’u duş alırken tam karşısından, yanından, ötesinden, berisinden açıkçası birçok açıdan izlettiriyor. Elbette bu izlettirmeyi çıplak bir vücut olarak düşünmeyin. Zira Janet Leigh’in asla mahrem yerlerini görmüyoruz. Zaten sahnenin amacı da bundan çok uzak. Marion’u duşun altında oldukça keyifli bir halde yıkanırken izliyoruz. Marion duşa girmeden önce bir karar vermiş ve her ne şekilde olursa olsun bir karara varması onu rahatlamış ve şimdi de banyoda yaptığı hatalardan suyun yardımıyla arındığını hissediyor. Ne var ki bu keyifli dakikalar çok da uzun sürmüyor. Çok geçmeden perdenin öte yanında bir siluetin belirdiğini biz seyirciler fark ediyoruz. Ne yazık ki Marion’un fark etmesi ancak perdeyi elinde bıçağıyla gelen kadının açmasıyla oluyor. Bu yüzünü tam seçemediğimiz fakat bir kadın olduğunu anladığımız kişi, hiçbir tereddüt yaşamadan onlarca kez Marion’a bıçak darbelerini indiriyor. Bu sahne çekilirken Leigh’in dublörünün kullanıldığını, bıçak darbelerini indiren kişinin de Hitchcock’un tam kendisi olduğunu biliyor muydunuz? Peki, Hitchcock’un kendini sahneye çok kaptırıp da dublörü iki yerinden yaraladığını? Lakin hiçbir bıçak darbesinin Marion’un vücuduna saplandığını görmüyoruz. Cinayetin işlendiği bir anda hiç kan göstermeden gerilim yaratmak ancak Hitchcoock gibi ustalara has bir durum olsa gerek. Bu kan bile görmediğimiz, sadece Leigh’in başarılı oyunculuğu ile yarattığı yüz ifadesi, çığlıkları ve fondaki Bernard Hermann’ın muhteşem müzikleri ile yaratılan gerilim, film ilk yayınlandığı zamanlar birçok kişinin salonu terk etmesine daha da ötesi hamile kadınların çocuğunu düşürmesine bile sebep olmuştur. Katilimiz işini bitirdikten sonra olay yerini terk ediyor. Marion ile tek kaldığımız banyoda, onun son çırpınışlarına şahit olmak daha da zor geliyor biz seyircilere. Önce banyonun fayanslarından kayan eli, daha sonra duş perdesine uzanırken, duş perdesini kavrarken görüyoruz. Hitchcock, o el üzerinden bile gerilimi o kadar güzel devam ettirir ki, sanki daha her şey yeni başlıyor, daha neler olacak diye sinyal veriyor adeta. Zaten özellikle filmin vizyona girdiği yıllar için fazlasıyla izlenmesi zor anlara şahit olan ve artık soluk almak isteyen seyirciye hiç insafı yoktur yönetmenimizin. Kamerasıyla odaklandığı her görüntü üzerinden seyirciyi meraka, endişeye ve haliyle gerilime sürüklüyor ısrarla. Perdeyi elliyle son bir güçle yakalayan Marion’u Hichcoock, tam tepeden seyircisine onu tanrının gözleriyle izlettirerek filmin başından beri katharsis kurdurttuğu kahramanlarının ne kadar çaresiz bir durumda olduğunu anlatmış oluyor. Bu oldukça işgüzar yönetmenimiz perdeden güç alarak ayağa kaldırmaya çalıştığı Marion üzerinden seyircinin tüm masum duygularıyla sonuna kadar oynayarak muhtemelen çok eğlenmişti. Evet, ne yazık ki Marion’un bu hamlesi başarısızlıkla sonuçlanıyor. Asıldığı perde şahit olduğumuz gibi tek tek halkalarından koparak Marion’u yere düşürüyor. Perde halkaları bile Marion’a ve böylece seyirciye değil Hitchcock’a, onun hınzır düşüncelerine yardım ediyor. Marion’un yere düşmesinden sonra sahnenin ilk başında olduğu gibi yine tam duşun altına kamerasını konumlandırıyor çok kısa bir süreliğine yönetmenimiz. Daha sonra giderden akan kanları görüyoruz ki, pek de kana benzemez –Hitchcock kan yerine çikolata sosu kullanmayı tercih etmiştir- bu gördüğümüz şey. Giderdeki suyun helezonlar oluşturarak aktığı sahneyi ustamız, mükemmel bir uyum içerisinde Marion’un gözlerine bağlıyor. Uzun bir süre ölmüş olan Marion’un gözlerine odaklanmamız, özdeşlik kurduğumuz kahramanımızın filmin daha yarısı bile olmadan ölmesine anlam veremediğimiz zamanları yaşatıyor bizlere. Bu sahnede gözlere bu kadar uzun bir süre bakmak zorunda kalan seyirci bile zorlanırken Leigh’in neler çektiğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Bu sahneyi tekrarlamak isteyen Hitchcook’a kesin bir şekilde karşı çıkmışLeigh. Gördüğünüz gibi sadece seyirciyi değil, oyuncularını da delirten bir adam Hitchcock. Göze odaklanan kameranın yavaş yavaş uzaklaşması ve Marion’un yüzünü son defa görmemiz ile sahne sona eriyor. Kafalarda bu günah işleyen kız, bir nevi sinemanın tanrısı Hitchcook tarafından oldukça sert bir şekilde cezalandırılıyor düşüncesi, kulaklarda o dayanılmaz müzik, hafızalarda o tek bir göz görüntüsü hiç çıkmayacak bir şekilde kalıyor.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder