Kamera Arkasındaki Katil, Hitchcock
Gerilim denilince akla ilk gelen isim kuşkusuz büyük üstat Alfred Hitchcock’dur.
Yaptığı her film ile gerilim yaratan, değme korku filmlerine taş çıkartan
Hitchcock filmlerinin hepsi birer başyapıttır. Fakat Psycho, sanırım yönetmenin
filmlerini takip etmeyenlerin bile bildiklerindendir. Üstelik de bir sahnesiyle
herkesin aklına kazınmıştır. Hangi sahne mi? Elbette duş sahnesi… İtiraf edin
bakalım, hala duş alırken tedirgin olmanıza sebep olan, tarihe unutulmaz
sahnelerden biri olarak adını yazdıran anları hatırlamayan var mı? Ne dediniz?
Yok değil mi? Tam bir hafta çekimleri süren, defalarca tekrar çekimi alınan,
oyunculara da set ekibine de fenalık getiren bir sahne ne de olsa. Peki,
öyleyse o muhteşem anlara şöyle biraz daha ayrıntılı bir gözlem yapmak için
tekrar gidelim mi?
Sahne
Marion’un(Janet Leigh) gayet sıradan bir şekilde duşa girmesiyle başlıyor.
Marion, küvete adımını attıktan sonra duş perdesini bizim yüzümüze doğru
çekmesiyle aslında bu sahnenin demek ki bu kadarına şahit olacağız derken Hitchcock
oldukça davetkâr bir şekilde bizi perdenin öbür yanına alıyor. Hatta Marion’u
duş alırken tam karşısından, yanından, ötesinden, berisinden açıkçası birçok
açıdan izlettiriyor. Elbette bu izlettirmeyi çıplak bir vücut olarak
düşünmeyin. Zira Janet Leigh’in asla mahrem yerlerini görmüyoruz. Zaten
sahnenin amacı da bundan çok uzak. Marion’u duşun altında oldukça keyifli bir halde
yıkanırken izliyoruz. Marion duşa girmeden önce bir karar vermiş ve her ne
şekilde olursa olsun bir karara varması onu rahatlamış ve şimdi de banyoda
yaptığı hatalardan suyun yardımıyla arındığını hissediyor. Ne var ki bu keyifli
dakikalar çok da uzun sürmüyor. Çok geçmeden perdenin öte yanında bir siluetin
belirdiğini biz seyirciler fark ediyoruz. Ne yazık ki Marion’un fark etmesi
ancak perdeyi elinde bıçağıyla gelen kadının açmasıyla oluyor. Bu yüzünü tam
seçemediğimiz fakat bir kadın olduğunu anladığımız kişi, hiçbir tereddüt
yaşamadan onlarca kez Marion’a bıçak darbelerini indiriyor. Bu sahne çekilirken
Leigh’in dublörünün kullanıldığını, bıçak darbelerini indiren kişinin de
Hitchcock’un tam kendisi olduğunu biliyor muydunuz? Peki, Hitchcock’un kendini
sahneye çok kaptırıp da dublörü iki yerinden yaraladığını? Lakin hiçbir bıçak
darbesinin Marion’un vücuduna saplandığını görmüyoruz. Cinayetin işlendiği bir
anda hiç kan göstermeden gerilim yaratmak ancak Hitchcoock gibi ustalara has
bir durum olsa gerek. Bu kan bile görmediğimiz, sadece Leigh’in başarılı
oyunculuğu ile yarattığı yüz ifadesi, çığlıkları ve fondaki Bernard Hermann’ın
muhteşem müzikleri ile yaratılan gerilim, film ilk yayınlandığı zamanlar birçok
kişinin salonu terk etmesine daha da ötesi hamile kadınların çocuğunu düşürmesine
bile sebep olmuştur. Katilimiz işini bitirdikten sonra olay yerini terk ediyor.
Marion ile tek kaldığımız banyoda, onun son çırpınışlarına şahit olmak daha da
zor geliyor biz seyircilere. Önce banyonun fayanslarından kayan eli, daha sonra
duş perdesine uzanırken, duş perdesini kavrarken görüyoruz. Hitchcock, o el
üzerinden bile gerilimi o kadar güzel devam ettirir ki, sanki daha her şey yeni
başlıyor, daha neler olacak diye sinyal veriyor adeta. Zaten özellikle filmin
vizyona girdiği yıllar için fazlasıyla izlenmesi zor anlara şahit olan ve artık
soluk almak isteyen seyirciye hiç insafı yoktur yönetmenimizin. Kamerasıyla
odaklandığı her görüntü üzerinden seyirciyi meraka, endişeye ve haliyle
gerilime sürüklüyor ısrarla. Perdeyi elliyle son bir güçle yakalayan Marion’u Hichcoock,
tam tepeden seyircisine onu tanrının gözleriyle izlettirerek filmin başından
beri katharsis kurdurttuğu kahramanlarının ne kadar çaresiz bir durumda
olduğunu anlatmış oluyor. Bu oldukça işgüzar yönetmenimiz perdeden güç alarak
ayağa kaldırmaya çalıştığı Marion üzerinden seyircinin tüm masum duygularıyla
sonuna kadar oynayarak muhtemelen çok eğlenmişti. Evet, ne yazık ki Marion’un
bu hamlesi başarısızlıkla sonuçlanıyor. Asıldığı perde şahit olduğumuz gibi tek
tek halkalarından koparak Marion’u yere düşürüyor. Perde halkaları bile Marion’a
ve böylece seyirciye değil Hitchcock’a, onun hınzır düşüncelerine yardım ediyor.
Marion’un yere düşmesinden sonra sahnenin ilk başında olduğu gibi yine tam
duşun altına kamerasını konumlandırıyor çok kısa bir süreliğine yönetmenimiz.
Daha sonra giderden akan kanları görüyoruz ki, pek de kana benzemez –Hitchcock
kan yerine çikolata sosu kullanmayı tercih etmiştir- bu gördüğümüz şey.
Giderdeki suyun helezonlar oluşturarak aktığı sahneyi ustamız, mükemmel bir
uyum içerisinde Marion’un gözlerine bağlıyor. Uzun bir süre ölmüş olan Marion’un
gözlerine odaklanmamız, özdeşlik kurduğumuz kahramanımızın filmin daha yarısı
bile olmadan ölmesine anlam veremediğimiz zamanları yaşatıyor bizlere. Bu
sahnede gözlere bu kadar uzun bir süre bakmak zorunda kalan seyirci bile
zorlanırken Leigh’in neler çektiğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Bu sahneyi
tekrarlamak isteyen Hitchcook’a kesin bir şekilde karşı çıkmışLeigh. Gördüğünüz
gibi sadece seyirciyi değil, oyuncularını da delirten bir adam Hitchcock. Göze
odaklanan kameranın yavaş yavaş uzaklaşması ve Marion’un yüzünü son defa
görmemiz ile sahne sona eriyor. Kafalarda bu günah işleyen kız, bir nevi
sinemanın tanrısı Hitchcook tarafından oldukça sert bir şekilde
cezalandırılıyor düşüncesi, kulaklarda o dayanılmaz müzik, hafızalarda o tek
bir göz görüntüsü hiç çıkmayacak bir şekilde kalıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder