Sevgi neydi? Sevgi iyilikti,
dostluktu, sevgi emekti.
Durursam bir daha kurtulamam.
Ziyanı yok, gülüşü yeter bize.
Yüreğim kaydıysa günah mı?
Çamura saplansam yardıma gelir misin?
Elini tuttum sıcacıktı, yüreği
elindeymiş gibi.
Elinden tutuversem benimle gelir mi?
Seninim işte, alıp götürsene beni.
Elveda Asya, elveda selvi boylum al
yazmalım, elveda.
Bitmemiş türküm benim.
Yukarıdaki
sözleri duyduğumuz ve bir daha asla hafızalardan silinmeyecek, sinemamızın
başyapıtlarından Atıf Yılmaz’ın Selvi Boylum Al Yazmalım filmini unutmak ne
mümkün. Selvi Boylum Al Yazmalım, yerli sinemanın en önemli kilometre
taşlarından biri olan Atıf Yılmaz’ın filmografisindeki birçok başyapıttan bana
kalırsa sadece biridir. Yılmaz, Cengiz Aytmatov’un aynı adlı romanından
uyarladığı Selvi Boylum Al Yazmalım’da birçok filminde yaptığı gibi yerini
kadından yana konumlandırıyor. Özellikle Yeşilçam döneminde herkesin seveceği
tarzda mutlu sonlara sığınmıyor Yılmaz. Gücünü emekten, gerçeklikten alan filmler
yapıyor. İşte Selvi Boylum Al Yazmalım da tam da böyle bir filmdir. Her ne
kadar her şey masallardaki gibi başlasa da Yılmaz, filmin sonunda Yeşilçam’ın
gerçekdışı, samimiyetsiz mutlu sonlarına büyük bir darbe indiriyor. Türkan
Şoray’ın bile itiraz ettiği, Yeşilçam’a yeni bir çığır açan, zaman geçtikçe
kabullenilen, birçok filme esin kaynağı olan Selvi Boylum Al Yazmalım’ın final
sahnesiyle sizleri baş başa bırakmamı ister misiniz?
Sahne
Asya’nın(Türkan Şoray) Samet’e koşarken nefes nefese kalmış bir halde karşısında
gördüğü görüntüye bakakaldığı an ile başlar. İlyas (Kadir İnanır) kamyonu
durdurur ve ağlayan Samet’i indirir. Tam Samet’e onun gerçek babası olduğunu
açıklayacakken Asya, yetişir. Annesini gören Samet hemen koşup sarılır. Bu
esnada yüzü bize dönük olan Asya’nın gözlerindeki ifade yıllardır içe atılan,
dile getirilmeyen o kadar çok şeyi söylemeye gebedir ki… Fakat Yılmaz, bu
gözlerle anlatılanların dile dökülmesine asla izin vermeden Cemşit’i sahneye
alır. Zira Cemşit, bu aşk hikâyesinin içine dâhil olan çok önemli bir etmendir.
Şimdi her şey bir nevi neticeye kavuşacaksa eğer, bu karar anında onun da
olmasından doğal hiçbir şey yoktur. Cemşit’in sahneye girmesiyle Asya’nın
yüzüne zoom yapan kamera oldukça uzaklaşır. Böylece hem hikâyenin dört
kahramanı aynı kare içerisine yerleştirilmiş hem de karakterlerin karar anında
yönetmen, onları kendi kaderleriyle baş başa bırakmış olur. Çok kısa bir
anlığına gördüğümüz bu kareden sonra tekrar Asya’ya döner kamera; ayağa kalkan
Asya, Samet’in elini tutarak İlyas’ın ve Cemşit’in olduğu yöne doğru yürümeye
başlar. İlyas da elbette ona doğru yürür. Yılmaz bu anlarda önce Asya ile
İlyas’ı açı karşı açı ile gösterse de hemen ardından Cemşit’in yüzünü de araya
sokarak asla aşk ile mantığı birbirinden koparmaz. Sonrasında ise çok daha etkileyici bir kare
gelir gözlerimizin önüne; karede sadece Asya, İlyas ve Samet vardır. Büyük aşk,
meyveleri ile birlikte ilk defa aynı karenin içine sığdırılmıştır. Ne var ki bu
Asya’nın bile tüm mantığını o an kaybetmesine neden olan büyüleyici saniyeler
Samet’in “babacım” sözleriyle bozulur. Asya ilk etapta şaşırsa da çok geçmeden
ne olduğunu anlar ve aklını başına toplar. Bir tarafta kendisini bebeğiyle bir
başına bırakan, âşık olduğu adam bir yanda da kendisini çocuğuyla birlikte
seven, kol kanat geren Cemşit… Peki, oğlu kimi baba bilir? Oğlu kimden babalık
görmüştür? Baba ile oğul kavuşmalarının sevincini yaşarken Asya ile İlyas için
vedalaşma vaktidir. Asya ile İlyas daha önce yapmadıkları vedalaşmayı
gerçekleştirirler. Bu anlarda İlyas konuşarak Asya ise iç sesiyle söyler
söyleyeceklerini. İşte tam bu esnada, sanırım Şoray ile İnanır’ın yüzlerle
yaptıkları oyunculuk takdiri hak edecek türdendir. Özellikle Şoray’ın sadece
yüzüne değil tüm vücuduna oturttuğu o tükenmiş, yorulmuş hissiyatından
etkilenmemek mümkün değil. Asya ona emek harcayana sevginin gerçek anlamına
doğru ilerler. Oğlunun elinden tutar –böylece Cemşit’in de elinden tutmuş olur-
ve sırtını İlyas’a dönerek yürümeye devam eder. Geriye doğru yaşlı gözlerle Asya’nın
dönüp bakışı bir şeyi değiştirmeyecektir. Asya ile İlyas’ın seslerinden
duyduğumuz birbirlerine ilk zamanlar söyledikleri sözler, ebedi ayrılığın son
sözleri olur aynı zamanda. Sahne bu aşkın en büyük şahitlerinden olan kamyonun
görüntüsü ile son bulur. Bu unutulmaz filmi ve elbette final sahnesine eşlik
eden Cahit Berkay ustanın enfes müziklerini dile getirmeden yazıyı bitirmek
olmaz kuşkusuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder