16 Mart 2016 Çarşamba

O AN : Selvi Boylum Al Yazmalım


Sevgi neydi? Sevgi iyilikti, dostluktu, sevgi emekti.
Durursam bir daha kurtulamam.
Ziyanı yok, gülüşü yeter bize.
Yüreğim kaydıysa günah mı?
Çamura saplansam yardıma gelir misin?
Elini tuttum sıcacıktı, yüreği elindeymiş gibi.
Elinden tutuversem benimle gelir mi?
Seninim işte, alıp götürsene beni.
Elveda Asya, elveda selvi boylum al yazmalım, elveda.
Bitmemiş türküm benim.

Yukarıdaki sözleri duyduğumuz ve bir daha asla hafızalardan silinmeyecek, sinemamızın başyapıtlarından Atıf Yılmaz’ın Selvi Boylum Al Yazmalım filmini unutmak ne mümkün. Selvi Boylum Al Yazmalım, yerli sinemanın en önemli kilometre taşlarından biri olan Atıf Yılmaz’ın filmografisindeki birçok başyapıttan bana kalırsa sadece biridir. Yılmaz, Cengiz Aytmatov’un aynı adlı romanından uyarladığı Selvi Boylum Al Yazmalım’da birçok filminde yaptığı gibi yerini kadından yana konumlandırıyor. Özellikle Yeşilçam döneminde herkesin seveceği tarzda mutlu sonlara sığınmıyor Yılmaz. Gücünü emekten, gerçeklikten alan filmler yapıyor. İşte Selvi Boylum Al Yazmalım da tam da böyle bir filmdir. Her ne kadar her şey masallardaki gibi başlasa da Yılmaz, filmin sonunda Yeşilçam’ın gerçekdışı, samimiyetsiz mutlu sonlarına büyük bir darbe indiriyor. Türkan Şoray’ın bile itiraz ettiği, Yeşilçam’a yeni bir çığır açan, zaman geçtikçe kabullenilen, birçok filme esin kaynağı olan Selvi Boylum Al Yazmalım’ın final sahnesiyle sizleri baş başa bırakmamı ister misiniz?

Sahne Asya’nın(Türkan Şoray) Samet’e koşarken nefes nefese kalmış bir halde karşısında gördüğü görüntüye bakakaldığı an ile başlar. İlyas (Kadir İnanır) kamyonu durdurur ve ağlayan Samet’i indirir. Tam Samet’e onun gerçek babası olduğunu açıklayacakken Asya, yetişir. Annesini gören Samet hemen koşup sarılır. Bu esnada yüzü bize dönük olan Asya’nın gözlerindeki ifade yıllardır içe atılan, dile getirilmeyen o kadar çok şeyi söylemeye gebedir ki… Fakat Yılmaz, bu gözlerle anlatılanların dile dökülmesine asla izin vermeden Cemşit’i sahneye alır. Zira Cemşit, bu aşk hikâyesinin içine dâhil olan çok önemli bir etmendir. Şimdi her şey bir nevi neticeye kavuşacaksa eğer, bu karar anında onun da olmasından doğal hiçbir şey yoktur. Cemşit’in sahneye girmesiyle Asya’nın yüzüne zoom yapan kamera oldukça uzaklaşır. Böylece hem hikâyenin dört kahramanı aynı kare içerisine yerleştirilmiş hem de karakterlerin karar anında yönetmen, onları kendi kaderleriyle baş başa bırakmış olur. Çok kısa bir anlığına gördüğümüz bu kareden sonra tekrar Asya’ya döner kamera; ayağa kalkan Asya, Samet’in elini tutarak İlyas’ın ve Cemşit’in olduğu yöne doğru yürümeye başlar. İlyas da elbette ona doğru yürür. Yılmaz bu anlarda önce Asya ile İlyas’ı açı karşı açı ile gösterse de hemen ardından Cemşit’in yüzünü de araya sokarak asla aşk ile mantığı birbirinden koparmaz.  Sonrasında ise çok daha etkileyici bir kare gelir gözlerimizin önüne; karede sadece Asya, İlyas ve Samet vardır. Büyük aşk, meyveleri ile birlikte ilk defa aynı karenin içine sığdırılmıştır. Ne var ki bu Asya’nın bile tüm mantığını o an kaybetmesine neden olan büyüleyici saniyeler Samet’in “babacım” sözleriyle bozulur. Asya ilk etapta şaşırsa da çok geçmeden ne olduğunu anlar ve aklını başına toplar. Bir tarafta kendisini bebeğiyle bir başına bırakan, âşık olduğu adam bir yanda da kendisini çocuğuyla birlikte seven, kol kanat geren Cemşit… Peki, oğlu kimi baba bilir? Oğlu kimden babalık görmüştür? Baba ile oğul kavuşmalarının sevincini yaşarken Asya ile İlyas için vedalaşma vaktidir. Asya ile İlyas daha önce yapmadıkları vedalaşmayı gerçekleştirirler. Bu anlarda İlyas konuşarak Asya ise iç sesiyle söyler söyleyeceklerini. İşte tam bu esnada, sanırım Şoray ile İnanır’ın yüzlerle yaptıkları oyunculuk takdiri hak edecek türdendir. Özellikle Şoray’ın sadece yüzüne değil tüm vücuduna oturttuğu o tükenmiş, yorulmuş hissiyatından etkilenmemek mümkün değil. Asya ona emek harcayana sevginin gerçek anlamına doğru ilerler. Oğlunun elinden tutar –böylece Cemşit’in de elinden tutmuş olur- ve sırtını İlyas’a dönerek yürümeye devam eder. Geriye doğru yaşlı gözlerle Asya’nın dönüp bakışı bir şeyi değiştirmeyecektir. Asya ile İlyas’ın seslerinden duyduğumuz birbirlerine ilk zamanlar söyledikleri sözler, ebedi ayrılığın son sözleri olur aynı zamanda. Sahne bu aşkın en büyük şahitlerinden olan kamyonun görüntüsü ile son bulur. Bu unutulmaz filmi ve elbette final sahnesine eşlik eden Cahit Berkay ustanın enfes müziklerini dile getirmeden yazıyı bitirmek olmaz kuşkusuz.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder