Almanya’da yaşayan bir gurbetçidir Fatih Akın. Fakat aklı
bir yerde kalanlardan değildir. Hem ülkesini hem de şu an yaşamakta olduğu
Almanya’yı içselleştirmiş, tanımış ve sevmiştir. Genellikle Almanya’da çekse de
filmlerini bazı filmlerinde Türkiye’ye de kamerasını taşımaktan geri
durmamıştır. Filmografisinin iki filmi hariç genelde aynı tarzda eserler ortaya
koymuştur. Göç olgusu, bir kültürden diğer kültüre adaptasyonda arafda kalma
durumu, aşk, ihanet, aile Akın denilince ilk akla gelenlerdir. Fakat Yaşamın
Kıyısında ve Cut filmleri ile daha toplumsal, siyasi mevzulara eğilmiş, bu
büyük meseleler altından çok da başarılı olarak kalkamamıştır. Bu iki filmini
yine Akın sinemasına gösterdiğim bağlılık ve saygı çerçevesinde onun affına
sığınarak ayrı bir yere koyuyor büyük bir iştah ve aşkla, her biri birbirinden
muhteşem beş filmini anlatmayı denemeye başlıyorum.
1)Duvara Karşı – 2004
54. Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı Ödülü başta olmak
üzere birçok ödülün sahibi olmuş bu film, kuşkusuz yönetmenin filmografisinin de
en iyisi. Almanya ve Türkiye’de çekilen Duvara Karşı, gurbetçi olarak ailesiyle
birlikte yaşayan Sibel’in daha özgür bir hayat için aslen Türkiyeli olan hiç
tanımadığı Cahit’e evlenme teklif etmesiyle başlar. Sahte bir evlilik olması
planlanan bu birliktelikte ne var ki, hiçbir şey planlandığı gibi gitmez.
Almanya’da başlarına gelen felaketler Türkiye’de devam eder. Cahit de Sibel’de
hayattan paylarına düşen talihsizliği yaşarlar. Sibel’in filmin başında yola
çıktığı umutlu, istekli, hayat dolu halinden eser kalmamıştır. Cahit’in ise
zaten dibe vurduğu hayatında karşısına çıkan umut kaynağını bulmasıyla
yitirmesi bir olur. Mutlu son ile nihayete ermeyen bir kaybedenler hikâyesidir
Duvara Karşı. Her ne kadar Sibel Kekilli ile ilgili sansasyonel haberler o dönem
öne çıksa da asıl konuşulması gereken Kekilli’nin muhteşem oyunculuğu olmalıydı
bana kalırsa.
2)Soul Kitchen – 2009
Venedik Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’ne layık görülen
Soul Kitchen tam bir kendini iyi hisset filmi.
Akın’ın ekibi tam kadro iş başında bu filmde. Sürekli aynı oyuncularla
çalışan yönetmenleri ve ekibi bir aile olarak gördüğüm için bir nevi hiç
ayrılmasınlar isterim ben şahsen. İşte Akın, bu filmde toplaşma zamanı demiş
anlaşılan. Genel olarak üç erkek üzerinden ilerleyen filmde ne yazık ki üçü de
kaybeden olarak hayatımıza giriyor. Bu birbirinden şapşal, birbirinden talihsiz
üç adamın eğlenceli, olaylı hayatları enfes yemeklerin piştiği bir restoranda
vuku bulursa ne olur sizce? Ortaya elbette burnumuzda tüten, tadı damağımızda
kalan bir eğlencelik çıkıyor. Emin olun yemek pişirmek de yemek de hiç bu kadar
komik, müzikal ve hayat dolu olmamıştı.
3)In July – 2000
Öncelikle şunu söylemeliyim ki benim izlerken zevkten bin
bir köşe olduğum adeta büyülendiğim bir yol hikâyesi filmi varsa o da
tartışmasız In July’dir. In July, bazen
burnunun ucunda duran hayatının aşkını fark etmeyip de kendini maceraya
sürükleyen herkesin hayatından bir şeyler bulacağı bir film. Açıkçası bakıp da
görmeyenlerin, dinleyip de duymayanların gözünü kulağını, aşkın, hayatın
dünyasına açmayı benimsetiyor bizlere. Yolda giderken bir yandan iki yol
arkadaşının birbirini ve aşkı bulmalarını izlerken başlarına gelen türlü
belalarla uğraşmalarını da izliyor ve çok eğleniyoruz. Lakin filmin en
unutulmaz anlarından birinin ise İdil Üner’in muhteşem yorumuyla Güneşim şarkısını
dinlediğimiz sahne olduğunu söylemem gerek. Emin olan uzun bir süre bu şarkıyı
mırıldanıp, söyleyeceksiniz.
4)Kurz Und Schmerzlos – 1998
Fatih Akın’ın ilk uzun metrajlı filmi Kurz Und Schmerzlos,
yönetmenin filmografisini en iyi yansıtanlardan. Eğer ki bir Akın incelemesi
yapmak istiyorsanız sadece Kurz Und Schmerzlos’ı izlemek oldukça açıklayıcı
olacaktır. Zira Akın’ın sonraki yıllarda çektiği filmlerin hepsinin çıkış
noktası, esin kaynağı Kurz Und Schmerzlos olmuştur. Göç olayını Türkiyeli,
Sırp, Yunan üç arkadaş üzerinden anlatan film çok zor bir araya gelecek üç
milleti arkadaştan da öte dost yapıyor Akın. Ayrıca bu üç farklı ülkeden
insanın da Almanya’da aynı şekilde kaybeden, uçurumun kenarında yaşamaya mahkûm
insanlar olarak çizerek oldukça anlamlı bir durum ortaya koyuyor. Bu üç
arkadaştan her ne kadar biri artık bu suçlu dünyasından kurtulup huzura ermeyi
planlasa da içinde bulunmak zorunda olduğu hayat buna asla izin vermiyor.
Seyirci olarak bizlerin tabiri caizse yüreğini dağlayan bu film Akın ile
tanışmak isteyenlerin tartışmasız ilk izlemesi gerekenlerden.
5)Solino -2002
Fatih Akın’ın nispeten daha toplumsal bir yaklaşım ile
çektiği bir filmdir Solino. Fakat Akın’ın mizah duygusunu, izleyicinin izlerken
içini kıpır kıpır eden sahneleri de bünyesinde barındırmayı da ihmal etmeyen
bir film. Akın, bu kez bir Türkiyeli aileyi değil de İtalyan ailenin Almanya’ya
göçüne tanık ediyor bizleri. Zaten birçok açıdan birbirimizden izler taşıyan
İtalyanlar’ı kendi yerimize Akın filminde görmek hiç de yadırgatmıyor biz
izleyicileri. Almanya’ya göç edince tüm yaşamları kısa bir süre sonra içinden
çıkılmaz bir noktaya gelen bu sevimli ailenin hikâyesi her ne kadar ilk etapta
eğlendirse de daha sonra üzmeye başlıyor.
Güldürürken hüzünlendiren, eğlendirirken düşündüren bir film Solino tam
olarak. Akın yine ülkeler arasındaki yaşam farkını, buna uyum sağlamaya çalışan
ya da sağlayamayıp tamamen uçuruma sürüklenen insanların hayatlarını bir kez
daha ustalıkla perdeye yansıtıyor. Eğer ki İtalyan komedi ya da dramlarını,
Akın filmografisini seviyorsanız, Solino tam olarak bunların karışımı nefis bir
pizza ikram ediyor size.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder