26 Mart 2016 Cumartesi

Fatih Akın Sineması


Almanya’da yaşayan bir gurbetçidir Fatih Akın. Fakat aklı bir yerde kalanlardan değildir. Hem ülkesini hem de şu an yaşamakta olduğu Almanya’yı içselleştirmiş, tanımış ve sevmiştir. Genellikle Almanya’da çekse de filmlerini bazı filmlerinde Türkiye’ye de kamerasını taşımaktan geri durmamıştır. Filmografisinin iki filmi hariç genelde aynı tarzda eserler ortaya koymuştur. Göç olgusu, bir kültürden diğer kültüre adaptasyonda arafda kalma durumu, aşk, ihanet, aile Akın denilince ilk akla gelenlerdir. Fakat Yaşamın Kıyısında ve Cut filmleri ile daha toplumsal, siyasi mevzulara eğilmiş, bu büyük meseleler altından çok da başarılı olarak kalkamamıştır. Bu iki filmini yine Akın sinemasına gösterdiğim bağlılık ve saygı çerçevesinde onun affına sığınarak ayrı bir yere koyuyor büyük bir iştah ve aşkla, her biri birbirinden muhteşem beş filmini anlatmayı denemeye başlıyorum.

1)Duvara Karşı – 2004


54. Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı Ödülü başta olmak üzere birçok ödülün sahibi olmuş bu film, kuşkusuz yönetmenin filmografisinin de en iyisi. Almanya ve Türkiye’de çekilen Duvara Karşı, gurbetçi olarak ailesiyle birlikte yaşayan Sibel’in daha özgür bir hayat için aslen Türkiyeli olan hiç tanımadığı Cahit’e evlenme teklif etmesiyle başlar. Sahte bir evlilik olması planlanan bu birliktelikte ne var ki, hiçbir şey planlandığı gibi gitmez. Almanya’da başlarına gelen felaketler Türkiye’de devam eder. Cahit de Sibel’de hayattan paylarına düşen talihsizliği yaşarlar. Sibel’in filmin başında yola çıktığı umutlu, istekli, hayat dolu halinden eser kalmamıştır. Cahit’in ise zaten dibe vurduğu hayatında karşısına çıkan umut kaynağını bulmasıyla yitirmesi bir olur. Mutlu son ile nihayete ermeyen bir kaybedenler hikâyesidir Duvara Karşı. Her ne kadar Sibel Kekilli ile ilgili sansasyonel haberler o dönem öne çıksa da asıl konuşulması gereken Kekilli’nin muhteşem oyunculuğu olmalıydı bana kalırsa.


2)Soul Kitchen – 2009


Venedik Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’ne layık görülen Soul Kitchen tam bir kendini iyi hisset filmi.  Akın’ın ekibi tam kadro iş başında bu filmde. Sürekli aynı oyuncularla çalışan yönetmenleri ve ekibi bir aile olarak gördüğüm için bir nevi hiç ayrılmasınlar isterim ben şahsen. İşte Akın, bu filmde toplaşma zamanı demiş anlaşılan. Genel olarak üç erkek üzerinden ilerleyen filmde ne yazık ki üçü de kaybeden olarak hayatımıza giriyor. Bu birbirinden şapşal, birbirinden talihsiz üç adamın eğlenceli, olaylı hayatları enfes yemeklerin piştiği bir restoranda vuku bulursa ne olur sizce? Ortaya elbette burnumuzda tüten, tadı damağımızda kalan bir eğlencelik çıkıyor. Emin olun yemek pişirmek de yemek de hiç bu kadar komik, müzikal ve hayat dolu olmamıştı. 


3)In July – 2000


Öncelikle şunu söylemeliyim ki benim izlerken zevkten bin bir köşe olduğum adeta büyülendiğim bir yol hikâyesi filmi varsa o da tartışmasız In July’dir.  In July, bazen burnunun ucunda duran hayatının aşkını fark etmeyip de kendini maceraya sürükleyen herkesin hayatından bir şeyler bulacağı bir film. Açıkçası bakıp da görmeyenlerin, dinleyip de duymayanların gözünü kulağını, aşkın, hayatın dünyasına açmayı benimsetiyor bizlere. Yolda giderken bir yandan iki yol arkadaşının birbirini ve aşkı bulmalarını izlerken başlarına gelen türlü belalarla uğraşmalarını da izliyor ve çok eğleniyoruz. Lakin filmin en unutulmaz anlarından birinin ise İdil Üner’in muhteşem yorumuyla Güneşim şarkısını dinlediğimiz sahne olduğunu söylemem gerek. Emin olan uzun bir süre bu şarkıyı mırıldanıp, söyleyeceksiniz.


4)Kurz Und Schmerzlos – 1998


Fatih Akın’ın ilk uzun metrajlı filmi Kurz Und Schmerzlos, yönetmenin filmografisini en iyi yansıtanlardan. Eğer ki bir Akın incelemesi yapmak istiyorsanız sadece Kurz Und Schmerzlos’ı izlemek oldukça açıklayıcı olacaktır. Zira Akın’ın sonraki yıllarda çektiği filmlerin hepsinin çıkış noktası, esin kaynağı Kurz Und Schmerzlos olmuştur. Göç olayını Türkiyeli, Sırp, Yunan üç arkadaş üzerinden anlatan film çok zor bir araya gelecek üç milleti arkadaştan da öte dost yapıyor Akın. Ayrıca bu üç farklı ülkeden insanın da Almanya’da aynı şekilde kaybeden, uçurumun kenarında yaşamaya mahkûm insanlar olarak çizerek oldukça anlamlı bir durum ortaya koyuyor. Bu üç arkadaştan her ne kadar biri artık bu suçlu dünyasından kurtulup huzura ermeyi planlasa da içinde bulunmak zorunda olduğu hayat buna asla izin vermiyor. Seyirci olarak bizlerin tabiri caizse yüreğini dağlayan bu film Akın ile tanışmak isteyenlerin tartışmasız ilk izlemesi gerekenlerden.


5)Solino -2002


Fatih Akın’ın nispeten daha toplumsal bir yaklaşım ile çektiği bir filmdir Solino. Fakat Akın’ın mizah duygusunu, izleyicinin izlerken içini kıpır kıpır eden sahneleri de bünyesinde barındırmayı da ihmal etmeyen bir film. Akın, bu kez bir Türkiyeli aileyi değil de İtalyan ailenin Almanya’ya göçüne tanık ediyor bizleri. Zaten birçok açıdan birbirimizden izler taşıyan İtalyanlar’ı kendi yerimize Akın filminde görmek hiç de yadırgatmıyor biz izleyicileri. Almanya’ya göç edince tüm yaşamları kısa bir süre sonra içinden çıkılmaz bir noktaya gelen bu sevimli ailenin hikâyesi her ne kadar ilk etapta eğlendirse de daha sonra üzmeye başlıyor.  Güldürürken hüzünlendiren, eğlendirirken düşündüren bir film Solino tam olarak. Akın yine ülkeler arasındaki yaşam farkını, buna uyum sağlamaya çalışan ya da sağlayamayıp tamamen uçuruma sürüklenen insanların hayatlarını bir kez daha ustalıkla perdeye yansıtıyor. Eğer ki İtalyan komedi ya da dramlarını, Akın filmografisini seviyorsanız, Solino tam olarak bunların karışımı nefis bir pizza ikram ediyor size.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder