Bazı yönetmenler vardır, filmleri kültleşmiş, yorumlandıkça derinleşmiş hatta ve hatta anlayabilmek ve anlatabilmek için üzerine filmler yapılmış... İşte Stanley Kubrick, bu yönetmenlerin en önemlilerinden biridir. Zira Kubrick filmografisi, ilk uzun metrajı Fear and Desire'den tut da son filmi Eyes Wide Shut da dâhil olmak üzere tam bir sinema ziyafeti sunar bizlere. Clockwork Orange ve The Shining ise bu ziyafetinin en lezzetli noktalarıdır bana kalırsa. İşte lezzet patlaması yaşatırken aynı zamanda hazmedebilmek için sağlam sinirlere de sahip olmamız gereken Kubrick’in The Shining'i, her anı ile bir başyapıttır. Hepimiz Jack Nicholson’ı parçalanmış bir kapı aralığından kafasını uzattığı görüntü ile hatırlıyoruz değil mi? İşte tam da o karenin olduğu yüz yirmi yedi kez tekrar çekimi alınan, çekimler boyunca kırk kapının kırıldığı sahneyi konuşalım isterseniz.
Sahne Wendy’nin Danny’e sarıldığı görüntü ile başlar. Hemen arkasından cinnet geçiren baba Jack’in kapıyı balta ile kırmaya başladığı görüntü gelir. Artık iyice kapana kısıldıklarını hisseden Wendy, Danny’i de kucağına alarak banyoya kaçar. Bu esnada banyo kapısında yazılı olan ‘’redrum’’ yazısına dikkatinizi çekerim. Zira bu yazıyı Danny, annesinin ruju ile yazmıştır. Lakin evin çeşitli yerlerine yazdığı bu yazıyı bir nevi trans halindeyken yazmaktadır. Redrum tersten okunduğunda murder yani cinayet demektir. Kubrick, otelde daha önceden işlenen cinayetleri bir nevi bu şekilde açık eder. Bir anne olarak küçük çocuğunu korumak ile yükümlü Wendy, banyoya girer girmez hızlıca karar verdiği çözüm yolunu uygulayarak Danny'i banyo penceresinden karların üzerine bırakır. Oldukça yükselmiş olan karlardan dolayı Danny kolaylıkla kurtulur. Fakat Wendy, pencereden sığamadığı için çıkamaz ve Danny’e koşup saklanmasını söyleyerek içeriye girer. Bu esnada elbette Jack de boş durmaz. Adeta karısı ve oğlu ile saklambaç oynuyormuşçasına bir mutluluk ile kapıları kırmaya devam eder.
Nihayet Jack, kapıyı kırarak içeriye girer. Jack, öyle bir ruh halindedir ki sanki Wendy onu bekliyormuş gibi odaya girdiğini haber verir. Karşısına çıkan banyo kapısının da onu yıldırmayacağı yine Jack’in sinir bozucu konuşmalarından anlaşılır. Jack banyonun kapısına geldiğinde “Küçük Domuz! Beni içeriye al! Yoksa üfleyip evini başına yıkacağım!” diyerek ”Üç Küçük Domuz” masalından alıntı yapar. Böylece filmin başından beri masallara yapılan göndermeler devam ettirilmiş olur. Dışarıya çıkıp kurtulamayacağını anlayan Wendy, daha önce Danny’nin elinden aldığı bıçağı kendi eline alarak kapının devamındaki köşeye sığınır. Sahnenin geriliminin bu oldukça arttığı anlarda Jack’in her balta darbesine eşlik eden Wendy’nin çığlıkları iyice sinir bozucu olmaya başlar. Çünkü bu çığlıklar bir süre sonra oldukça senkronize bir şekilde balta darbesinin sesleriyle uyum içerisinde devam eder. Küçük balta darbelerinde daha kısa çığlık, şiddetli balta darbelerinde daha yüksek sesle çığlık atar Wendy. En önemlisi ise Wendy’nin yüzündeki ifadedir. Shelley Duvall rolünü o kadar başarıyla oynar ki, Kubrick’in bu sahneyi Duvall’a gerçekten yaşattığını düşünmeden edemez insan. Zira Kubrick’in Duvall’ı film boyunca psikopat yönetmen davranışlarıyla yıldırdığı çok iyi bilinmekte ne de olsa. Baltanın son darbelerinde Kubrick, şiddeti ve gerilimi daha da arttırmak adına kamerayı yani bizleri tam da kapının önüne konumlandırır. Son darbelerin adeta bize indiğini hissetmemizle zaten iyice alt üst olan sinirlerimiz kopma noktasına gelir böylece. Balta darbelerinin bitmesi de kurtuluş değildir. Çünkü kırılan kapı aralığından başını uzatıp Jack’in kapıyı açmaya kalkışması Wendy ile aynı duyguları bire bir yaşamamıza sebep olur. Neyse ki Wendy, bıçağı Jack’in eline indirerek bu durumu engeller. Ama çığırından çıkmış Jack'i tamamen durdurmak bu kadar kolay olmayacaktır. Jack, Danny'nin peşine düşerek oynadığı oyuna devam edecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder