2012 yılında kadınlarla ilgili Gönül Kadınları adlı bir
belgesel film çeken Emine Emel Balcı yönetmenlik yolculuğuna ilk uzun metraj filmi
Nefesim Kesilene Kadar ile devam ediyor. Ülkemizde ilk olarak 34. İstanbul Film
Festivali’nde görücüye çıkan film bu hafta vizyona giriyor. Emine Emel Balcı
bir kadın olarak yine bir kadının çetrefilli hayatına odaklanıyor.
Film, Serap (Esme Madra)adlı genç kızın çok erken yaşta gerçek
hayatla tanışması ve hayalini gerçekleştirmek adına onunla tabiri caizse bir
savaşçı gibi mücadele etmesini anlatır. Üstelik Serap’ın öyle zannedileceği
gibi büyük büyük hayalleri yoktur. Tek istediği hiçbir zaman yaşamadığı sıcak
aile yuvasına kavuşmaktır. Bu yuva özlemini babası ile kurmak isteyen Serap
önceleri oldukça saf ve temiz duygularla didinirken zamanla çevresindekiler onu
savaşta hile yapmaya zorlar. Şayet ne yaparsa yapsın, Serap’ı zamanla tanıdıkça
her yaptığına seyirci olarak hak vermemek elde değildir.
Nefesim Kesilene Kadar’ı izlerken ülkemizde son dönemde
izlediğimiz ve oldukça başarılı olmuş birkaç yapımın akla gelmemesi mümkün
değil. Öncelikle Zeynep adlı karakterin hayata tutunma mücadelesini anlatan ve
izleyicilerin suratına tokat gibi çarpan hikâyesini konu alan Zerre ilk
anımsadığımız film olur kuşkusuz. Yine çevresindekilerin ona yardım etmekten
çok köstek olduğu, hayatta kaldıramayacağı görevleri üstlenmek zorunda kalan
Feride’nin öyküsü olan Köksüz filmi de hatırlanan bir diğer yapım olur. Gelgelelim
tanıdıklık hissini en çok 2012 İran yapımı Wadjda filmini izleyenler
yaşayacaktır. Zira Serap’ın da tıpkı Wadjda’nın ki gibi çok küçük masum bir
hayali vardır. Lakin birçoğumuza göre oldukça mütevazı hayaller Wadjda ve Serap
gibiler için Everest’in tepesine tırmanmak kadar zorlu bir yolculuktur.
Hayallerindeki bisikleti almak için niyeti çizdiren Wadjda gibi Serap da sadece
aile sıcaklığını hissedeceği bir ev için çevresindekileri basamak gibi
kullanmaktan çekinmez. Bu iki kahramanımızın ‘’Amaca giden her yol mubahtır’’
anlayışı seyirci olarak onları yargılamamıza sebep de olmaz. Olsa olsa onlarla
tam bir özdeşlik kurmamızın önüne geçer. Ki bu da seyircinin duygularını
kullanmadığı için çok yerinde bir tercihtir. Şunu da unutmamak lazım ki
Serap’ın bir nevi de büyüme hikâyesi diyebileceğimiz Nefesim Kesilene Kadar,
bizi referans gösterdiğim diğer filmlerdeki gibi yan karakterlerin hikâyelerine
de bulaştırmaz; filmin merkezinde tam olarak Serap vardır. Diğerleri Serap’ın
hayatında var oldukları kadar vardırlar.
Geçmişten bu yana Yeşilçam ile şimdi de ucuz romanslarla ya
da dizilerle sunulan yalan hayatlardan beslenmez Emine Emel Balcı. Gerçek
hayatın zengin bir koca bulup mutlu olmak ile alakasının olmadığını bildiği
kadar seyircisinin de tıpkı kendisi kadar akıllı olduğunu düşünür. Masallardaki
hayatları yaşamayanlara yönlendirir kamerasını. Birçoğumuzun görmediği hatta
görmek, bilmek istemediği mekânları yansıtır perdeye. Her akşam dizilerde
izlediğimiz yalıların, fabrikaların yerine merdiven altı atölyeleri, ucuz otel
odalarını sokar gözümüze. En önemlisi de iyilik timsali Külkedisi, Hansel ve
Gretel gibi ancak masallarda dinlendiğinde inanılacak kahramanlar yerine Serap
gibi gerçekçi bir karakter çıkarır karşımıza.
Serap’ın peşi sıra sürüklendiğimiz, yapmacıklık hissini asla
yaşatmayan tam da hayatın ortasından bir film Nefesim Kesilene Kadar. Esme
Madra’nın mükemmel oyunculuğu, bire bir gerçek mekânların yarattığı gerçekçilik
hissi çok etkileyici. Her şeyin görmezden gelindiği, yoksulluğa, açlığa ve en
önemlisi ölümlere bile kayıtsız kalınan ülkemizde Serap’ın hikâyesi ne kadar
görülür ya da ne kadar etkili olur bilenmez ama en azından hala insanlığını
kaybetmemiş, sinemaya tutunan kesime iyi gelecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder