İçinde Yaşadığım Rahim
Roman Polanski’nin Polonya dışında çektiği ilk film 1965
yapımı Repulsion’dur. Sansasyonel hayatı ile de çektiği filmlerle de oldukça
dikkat çeken Polanski, Apartman üçlemesinin bu ilk filmiyle nevrozları arasında
sıkışıp kalmış bir genç kadının cinselliğe duyduğu tiksintinin öldürürcü
eylemlere kadar varan yıkıcı sürecini anlatır. Tüm zamanların en iyi psikolojik
gerilim filmlerinden biri kabul edilen Repulsion, metaforlardan fazlasıyla
beslenen, genelde kapalı mekânlara izleyeni hapseden, düş ile gerçeğin
birbirine karıştığı bir akıl oyunudur. Filmin nevrozlu karakteri Carol’un artık
tiksintisini eylemlere dönüştürdüğü ilk sahnesine değinecek olursak…
Sahne Carol’un her zamankinden daha gergin olduğu bir anda
zilin çalınmasıyla başlar. Carol, bir önceki sahnede o lanet olası aile
fotoğrafına bakmış ve bütün bu tiksintisine sebep olan kaynağı tekrar
hatırlamıştır. Bu olayın üzerine çalan zil ve arkasından duyulan erkek sesi
Carol’un o an duymak isteyeceği en son şeydir elbette. Carol oldukça ürkek bir
şekilde kapıdaki dürbünden gelenin kim olduğuna bakar. Biz de onun gözünden
görürüz kimin geldiğinin… Ve çok iyi biliriz ki gelen kişi Carol’dan fazlasıyla
hoşlanan, duygusal bir ilişki yaşamak için elinden gelen çabayı sarf eden Colin’den
başkası değildir. Fakat Carol için kapıdaki kişinin tek karşılığı erkektir.
Onun için erkeklerin hepsi aynı şeyi ifade ediyordur. Maalesef Carol’u bizim
kadar tanımayan Colin, kapı açılmayınca kırmaya çalışır. Çünkü Carol’un evde
olduğuna ve kapıyı açmadığından emindir. Colin’in kapıyı kırmaya çalıştığı
anlarda Carol’un da tedirginliği, korkusu gittikçe artar. Kapıya vurulan her
darbe gerilimi tırmandırır. Sonunda kapı kırılır ve Carol’un kendini güvende
hissettiği, daha doğrusu saklanmaya çalıştığı korunaklı bölge hem de bir erkek
tarafından ihlal edilmiştir. Carol’un kendini kapattığı bu evi ana rahmi olarak
düşünebiliriz. Zaten duvarlara dokunduğunda el izlerinin kalması, stresi
arttığında duvarlarda çatlakların oluşması, taşan sular vs. hepsi bebek taşıyan
bir rahimde yaşanılan şeylerdir. Yani Carol, doğduktan sonra geldiği dünyadaki
tehlikelerden kurtulmak için bir nevi kendini tekrar ana rahmine kapamıştır. Ve
zaten sürekli tehdit edilen bu yaşam alanına ilk büyük eylem gerçekleşmiş;
Carol’ın hanesine tecavüz edilmiştir. Elbette Carol buna göz yummayacaktır;
daha Colin kapıyı zorlarken kendine seçtiği silahı (şamdan) kuşanmış olarak
bekler. Colin her ne kadar özürler dilese de Carol bunları duymuyordur bile;
tek düşündüğü rahmin yabancı maddeden temizlenmesi, tekrar korunaklı hale
gelmesidir. Bu anlarda oldukça münasebetsiz yan komşunun gelmesi ve uzun bir
süre tıpkı bir film izliyormuşçasına onları izlemesini de görürüz. Carol’un
evinin kapısının kadraj içinde kadraj durumunu yaratması ve kameranın da evin
içinde konumlanması sanki bu filmin içinde bizim olduğumuzu ve komşunun
hepimizi seyrettiği izlenimini uyandırır. Kendisini fark etmelerinden sonra bu
hadsizliğine son veren komşu evine girmeye yeltenir, Colin de daha fazla
seyredilmemek için kapıyı kapamaya… Lakin Carol bu fırsatı kaçırmaz elindeki
şamdanı Colin’in kafasına indirir. Yere düşen Colin’e kendinden geçmişçesine
defalarca vurmaya devam eder. Bu anlar gerilimin büyük ustası Hitchcock’a adeta
bir saygı duruşudur. Birçok Hitchcock filminden hatırlayacağımız bu cinayet
sahnesi unutulacak gibi değildir. Colin’in başından akan kanları görmemiz ile
sahne son bulur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder