29 Ağustos 2015 Cumartesi

Far From Men: Ne Fransız Ne Arap


Albert Camus’un ‘Sürgün ve Krallık’ eserindeki ‘Misafir’ adlı öyküden uyarlanan Far From Men insanlık, iç savaş, kan davası gibi oldukça önemli meselelerden bahseder. David Oelhoffen’ın yönettiği film değindiği tüm meselelerin altını yeterince doldururken western türünden beslenerek zorlu doğa koşullarını da filme dahil eder. Hayatta kaybeden iki insanın tesadüfler sonucu bir araya gelmesiyle mecburi bir birlikteliği temel alan film üzücü bir yol hikayesi.
Viggo Mortensen’in canlandırdığı Daru karakteri Fransız-Cezayir savaşının –Fransa’nın Cezayirlilere soykırım uygulaması- ortasında Arap çocuklara öğretmenlik yaparak, hiç istemediği hesaplardan kendini uzak tutmaya çalışır. Ne var ki Daru ne kadar çocuklarla zaman geçirerek masumiyetini kaybetmemek istese de koşullar onu kaçmak istediklerinin içine sürükler. Bu arada yanlış anlaşılmasın: Daru, savaştan korkan mesnetsiz bir adam değildir. Zira Daru, öğretmenlikten önce Fransız ve Cezayir yurttaşlarıyla omuz omuza savaşmış, saygı duyulan bir binbaşıdır. Daru, hiç anlam veremediği bu savaşın maşası olmak istemez.  Reda Kateb’in canlandırdığı Mohamed ise Daru’yu istemeden yollara düşürecek karakter. Ailesini aç bırakmamak uğruna cinayet işlemiş Cezayirli Mohamed, Fransız adaletine(?) teslim edilmelidir.  Tuhaf olan şu ki: Mohamed de bunu ister. Mohamed’in öyle dertleri vardır ki asilerin arasına katılmayı düşünmeye bile fırsatı olmaz. Onun derdi bambaşkadır. Bunun için de Fransız hükümetine Daru tarafından teslim edilmelidir. Daru, Fransız hükümeti tarafından idam edileceğine emin olduğu için asla Mohamed’i teslim etmek istemez ama Mohamed oldukça ısrarcıdır. Böylece yollara düşülür.

Zorlu doğa koşullarına karşı mücadele veren Daru ve Mohamed bir yandan da Hem Mohamed’in akrabalarından hem Fransız kuvvetlerinden hem de asilerden saklanarak ilerlemeye çalışırlar. Bazen doğanın acımasız şartlarından dolayı sığındıkları terk edilmiş bir evde bazen de esir düştükleri asilerin kampında sohbete dalar böylece birbirleri hakkında bilgi sahibi olurlar ve elbette aralarında sevgi bağı oluşur. Zamanla yaşadıkları bu bağı daha da kuvvetlendirirler; yeri gelir Daru Mohamed’i yaşamaya ikna etmek için neler yapmaz ki.
Film elbette Daru ve Mohamed’in dışında gelişen savaş hakkında da bir şeyler söyler. Fransız yönetmen Oelhoffen, oldukça tarafsız bir rota çizer kendine; Fransız birliklerinin savaş ahlakını nasıl çiğnediklerini ifade etmekten hiç çekinmez. Hatta Fransızların soykırım yaptığını tek bir hareket ile net bir şekilde ortaya koyar. Ayrıca bir zamanlar omuz omuza savaşmış ırkların şimdi karşı karşıya gelmelerini anlamlandıramadığını da birçok diyalog ile besler. Ki aslen Endülüs’ten göç etmiş bir İspanyol olan Daru’nun ‘Buraya ilk geldiğimizde bize Fransızlar tarafından Arap denildi. Şimdi ise Araplar Fransız diyor’ sözleri tüm meselenin özeti olur. Filmin kilit noktası da burasıdır bence.
Daru ile Mohamed’i bataklığın içerisinde yeşeren iki fidan gibi düşünebiliriz. Ve onlar tüm kan emici sivrisinekleri geride bırakarak yollarına devem eder, ellerinden geldiğince kendilerini tüm yaşanılanlardan uzak tutarlar. Ölmek ve öldürmekten gitgide uzaklaşır, yaşamın güzelliklerine kendilerini bırakırlar.
Doğanın uçsuz bucaklığı, değme savaş filmlerini aratmayacak çatışma sahneleri, mükemmel uyum sağlayan müzikleri, gerçekten hissederek ortaya konulan performansları ve en önemlisi objektif bakış açısı ile aldığı ödülleri fazlasıyla hak ettiğini ispatlıyor Far From Men.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder