Anthony Burgess’in 1962’de yazdığı A Clorkwork Orange
yazıldığı dönemdeki modernleşme sancıları üzerinden bireyin özgürlüğünün nerede
başlayıp, bittiğini sorgular. Yazıldığı dönem için oldukça iddialı olan romanı
1971 yılında Stanley Kubrick sinemaya uyarlar. Film İngiltere’de otuz yıl olmak
üzere birçok ülkede yasaklanır. Şiddet,
suç ve ceza kavramlarını sorgulayan film, gelmiş geçmiş en rahatsız edici
filmlerden biri olarak kabul edilir. İzlemesi birbirinden zorlu sahneleriyle
tanınan bu filmde benim için en rahatsız edici sahne Alex DeLarge’nin kurduğu
çetenin karısı ile birlikte yaşayan bir yazarın evine girerek, yedikleri
haltları izlediğimiz bölümdür. İzlerken
insanın kanını donduran bu sahneyi biraz daha derinine incelemek isterim.
Bilinmeyen zamanda ve distopik bir mekanda geçen filmin
kuşkusuz en farklı mekanı yazarın evi olsa gerek. Yerlerin dama tahtasını
andırdığı, duvarların aynalardan ve kitaplıklardan oluştuğu, uzay aracını
andıran koltukların bulunduğu ev oldukça uçuk bir tasarıma sahiptir. İşte bu
evde kitap okuyarak ya da yazarak oldukça entelektüel bir hayat sürdüren
sakinleri, gece vakti zilin çalmasına anlam veremezler. Fazlasıyla bilinçli ve
temkinli olan bu insanlar kapıyı açıp açmama konusunda ikilem yaşasalar da kapıdakilerin
söylediklerine kayıtsız kalamayacak kadar henüz insanlıktan çıkmamışlardır. Ne
yazık ki kapı açılır ve çete için oyun oynama zamanı başlar. Alex, Frank
Sinatra’nın Singing in The Rain şarkısını söyleyerek, çete üyeleri ile birlikte
mükemmel bir düzene sahip evi yerle bir eder. Yazarın çalışma masasını,
kitaplığı alaşağı yapar. Böylelikle Alex sistemin düzenine olan isyanını açık
etmiş olur. Aslında çalışma masasını ve kitaplığı bürokrasiyi temsil eden
objeler olarak düşünür Alex. Ve temsili
de olsa bunları yıkmak onu fazlasıyla mutlu eder. Zira Alex’in sevdiği ve saygı
duyduğu tek şey müziktir; müzik dışındaki -özellikle Bethoveen- hiçbir şeye
değer vermez. Peki bu kadarı ile yetinir mi çete üyeleri?
Tabii ki hayır… Alex şarkıyı söylerken
dans etmekten de geri durmayarak, yazarın karısına yönelir. Genç ve güzel olan
kadına kocasının gözü önünde önce taciz sonrasında ise tecavüz eder. Böylece
toplumun cinsiyet konusundaki ahlakçı yapısından da intikamını alır. Zira Alex
ve çetesi için iktidar tarafından konulan yasaların da toplum tarafından
benimsenen ahlak kurallarının da hiçbir önemi yoktur. Asıl olan tek şey isyan ve karmaşadır.
Sistemin insanoğlunu otomatik işleyen bir makine haline
getirmesine tepki olarak yazılmış romanın, aynı isimle sinemaya uyarlanmış neo
noir türündeki unutulmaz kült filmlerden biri A Clorkwork Orange. Tahammül edilmesi zor sahneleri, alt
metindeki sistem eleştirisi, klasik müzik konserindeymiş gibi hissettiren
müzikleri, her an bir sanat galerisindeymiş hissini veren mekanları ve kusursuz
sinematografisi ile bir baş yapıt bu film. Ve düşünün ki bu başyapıttan sadece
bir sahneden bahsettim. Bu sahneyi
çöldeki vahadan bir avuç kum gibi düşünün. Vaha izlenmek için sizi
bekliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder