23 Şubat 2016 Salı

Love: Ben Artık Aşkı Dinlemek Değil Hissetmek İstiyorum


 Bugüne kadar dört tane uzun metraj filme imza atan Gaspar Noé, her yapımıyla olay yaratmıştır. Sinemanın aykırı yönetmenlerinden biri olan Noé, ilk filminden bu yana tehlikeli sularda yüzmeyi tercih eder. Ensest ilişkiden tecavüze, uyuşturucu bağımlılığından şiddete, eşcinsellikten sekse, aldatılmaktan intikama kadar görmezden gelinen, dillendirilmeyen mevzuları kaşır. Çünkü bilir ki bu meseleler hayatın tam da içinden gerçeklerdir, olmamış gibi yaparak yaşanılan gerçekleri yok edemezsin. İşte bu nedenle tıpkı yeme, içme, uyku gibi doğal olan gerçekleri filmlerine sadece konuk etmekle kalmaz, adeta ameliyat masasına yatırarak detaylı bir operasyon gerçekleştirir. O yüzden de uyuşturucu kullanan birini izlerken onun beyninin her kıvrımında yaşanan değişikliği görür, tecavüz sahnesinde kesintisiz bir şekilde tam da burunlarının dibinden şahit oluruz.

Noé, son filminde de tarzından vazgeçmediği gibi cesaretini bir adım daha da arttırır. Bu kez aşkı ve sadakati odağına alan yönetmen, değindiği meseleyi anlatmak için sanat ve estetiğe sırtını yaslar. Evet, yanlış duymadınız, yönetmenin son filmi Love, sanıldığı ya da lanse edildiği gibi cinsellik ve seks üzerinden beslenen bir film değil asla. Love, olsa olsa her karesinde muhteşem görselliğe sahip resim tablolarını gördüğümüz ya da incelikle yazılmış şiirleri, titizlikle bestelenmiş müzikleri duyduğumuz bir sanat galerisidir.

Noé filminin türünü erotik melodram olarak adlandırır. Şimdi bunu duyan bazı seyircilerin: ‘’Bak işte, film erotikmiş.’’ dediğini duyar gibiyim. Peki, soruyorum size erotik denilince neden aklımıza kabul edilemeyecek bir durum geliyor? Filmin türünden çok o türü nasıl işlediğinin bir önemi olmalı değil mi? Çok daha muhafazakâr bir öpüşme sahnesi barındıran bir filmin birçok erotik filmden daha tahrik edici olduğunu kim inkâr edebilir… Love’da erotizm sadece bir araç olarak kullanılır. Filmin asıl meselesi değildir cinsellik. Ve bu aracı da öyle bir naiflikle kullanır ki, emin olun bakış açısı olarak sakat, değme filmden çok daha ahlakidir Love. Bir de olaya şu açıdan bakalım; Tarantino’nun filmlerinde de hep şiddet vardır değil mi? Peki, soruyorum size, Tarantino filmlerini izlediğinizde şiddete meyilli oluyor musunuz? Ya da kandan silahtan rahatsız oluyor musunuz? Cevap hayır değil mi? Neden? Çünkü Tarantino da şiddeti bir araç olarak kullanır ve onu seyirciğe muhteşem bir estetik ile sunar. Asıl derdi, anlatmak istediği şeyler ise toplumsal gerçeklerdir. İşte, Noé de aşkı, sadakati anlatmak için cinselliği bir araç olarak kullanan ama bunu yaparken de estetik sunum gerçekleştiren bir yönetmendir. Bu filmi gerçekten hissederek izleyen seyircilerin gözlerinde yaş biriktiğini de inkâr edemeyiz. O zaman Noé, melodramı da çok iyi kotarmış olmuyor mu? Noé, Love ile özellikle son sahnesinde izleyenleri gözyaşları içerisinde bırakacak kadar duygusal bir film yapmıştır. Hanginiz erotik bir filmde duygulanıp ağlarsınız? Bunu ancak Noé gibi türler arası muhteşem bir uyum yakalayabilen mimarlar yapabilir sanırım.

Film Electra ile Murphy arasında tutkulu bir aşkın yaşandığı sıralar başlar. Bu çılgın çiftimizin aşklarının merkezine on altılık çıtır Omi’yi dâhil etmeleriyle başlarda eğlenceli ve atraksiyon dolu hayatları planlanmayan gelişmelerle çatırdamaya evrilir. Ve bu noktadan sonra özellikle çoğu şey Murphy’nin kafasında dönmeye başlar. Murphy’nin pişmanlıkları, keşkeleri, sorgulayışları bitmek bilmez. Kimi zaman flasbacklerle kimi zaman Murphy’nin rüya ve hayalleriyle içinden çıkılmaz bir döngüye dönüşür hikâye. Electra’nın filmin ikinci yarısından sonra sadece anılar ve rüyalarda var olduğu ama çok daha fazla kendini hissettiren anlar yaşanır. Fiziki olarak gitmiş olan bir karakteri yönetmen o kadar yoğun bir şekilde seyirciye hissettirir ki adeta hepimiz Electra’yı kaybeden insan yığını gibi hissederiz kendimizi. Electra’nın gidişi yeni bir hayata yer açmaktır bir nevi. Filmin final sahnesinde gidenler, gelenler, gidenlerin yerine geçenler mükemmel bir şiirsellik ve görsellikle anlatılır. Aslında hayat ve aşk döngüsünün en güzel vücut bulmuş halidir filmin son sahnesi. Asla unutulmayacak anlardan biri olacaktır kuşkusuz.

Son olarak Noé’nin sinefil yanını da filme yansıttığını da söylemeden geçmemek gerek. Her filminde yaptığı gibi yine sinemaya minnettarlığını göstererek, yaptığı ufak dokunuşlarla saygı duruşunda bulunur. Bir kez daha yaptığı işi ne kadar sevdiğini ve önemsediğini gösterir. Bu sinemaya deliler gibi tutkun, cesaretli, asi adamın sanat müzesi kalibresindeki eserini izlemeyi ihmal etmeyin derim. En azından söylentilere değil kendi düşüncenize, duygularınıza şans vermelisiniz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder