1996 yılında kariyerine başlayan Anders Thomas
Jensen, henüz ilk kısa filmi Ernst & Iyset ile Oscar heykelciğini
kucaklamış bir isim. Bugüne kadar üç kısa, dört uzun metraj film yöneten Jensen,
hepsinden de alnının akıyla çıkmayı başarır. Dördüncü uzun metrajı dâhil olmak
üzere tümünde Mads Mikkelsen’i başrole koyan yönetmen, Danimarka’nın kuşkusuz
en iyi aktörünü de arkasına alarak yoluna emin adımlarla devam etmekte. Zira
yönetmenin filmografisi başarılarla dolu; her filmiyle çıtayı yükselten gidişatı
dikkatlerden kaçacak gibi değil.
23 Şubat 2016 Salı
Mænd Og Høns: Ve Babamız Bizi Yarattı
Yönetmenin ilk uzun metrajı Blinkende
Iygter’de aksiyon-komedi tarzında çalışsa da son üç filminde yoluna komedi-dram
türünde devam etmiştir. Jensen, filmlerinde birçok şeye takıntılıdır; sürekli
aynı oyuncuları kullanması ve her filminde tavukların olması direk akla
gelenlerdir. Filmlerinde kara mizah tercih eden Jensen, absürtlükten de oldukça
beslenir. Aynı zamanda bu saçmalık dolu ama bir o kadar da anlamlı filmlerine
felsefeyi de yedirmeyi ihmal etmeyerek ortaya gerçekten kıskanılası eserler
çıkarır. De grønne slagtere’deki çılgın, vahşi ama bir o kadar da masum ve
sevimli kasapları, Adams æbler’de
ise elma ağacı ile sınanan hapisten yeni çıkmış bir Neo-Nazi’yi ve
absürtlükte sınır tanımayan din adamını unutamamışken Jensen, bu kez de karşımıza
birbirinden enteresan beş kardeşin sıra dışı, grotesk dünyalarına konuk etmekte
bizleri.
Film babalarını kaybeden Gabriel ve Elias
adlı iki kardeşin asıl babalarının başka biri olduğunu öğrenmeleri ile başlar.
Birlikte babalarını bulmak için yola koyulan Gabriel ve Elias’ın diğer üç
kardeşleriyle tanışmaları, tüm çılgınlıklara fazlasıyla konuksever davranan,
bir saniye bile dur durak bilmeyecek anları başlatır.
Jensen, kardeşleri aynı çatı altında
buluşturarak hikâyesini oldukça konsantre sınırlar içerisine yerleştirir. Terk
edilmiş bir akıl hastanesinde geçen film, kullandığı mekânın muhteşemliği ile
maça bir sıfır galip başlamaktadır zaten. Neredeyse tamamı tek mekânda geçen
film sürprizli, renkli ve gizemli ortamı ile bile tek başına övgüyü hak ediyor
diye düşünmeden edemiyor insan. Tıpkı ressamın öncelikle etkileyici bir manzara
ya da model bulması gibi bir yönetmenin filmini çekeceği mekânı bulması o kadar
önemli olmalı. İşte Jensen, bunu fazlasıyla başarmaktadır. Film, gizem ve merak
yaratacağı her şeyi de bu mekânın içine yerleştirir. Filmin başlarında evin
içine girmek için, daha sonra üst kattaki babanın odasına sonra bodruma son
olarak da bodrumun duvarından gizli bölmeye geçmek için Gabriel ile birlikte
mücadele veririz izleyici olarak. Jensen, o kadar incelikli dokumuştur ki
senaryosunu, film bir an bile nefesini çabuk tüketip de soluklanma ihtiyacı
hissetmez. Art arda sıraladığı çatışmaları filmi hep diri tutar. Filmin, her ne
kadar üzerine kurduğu esas çatışma babanın sırlarına erişebilmek olsa da, amaca
giden yollar asıl öyküyü doğurur. Her kuralın ihlal edilmesiyle açılan kapılar,
tıpkı bir matruşka gibi açıldıkça çoğalıp, zenginleştirir film denen şenliği.
Filmin titizlikle oluşturduğu bir diğer
şey ise karakterlerdir. Hem de tamı tamına yan rolleri saymazsak –ki yan
karakterlerde çok renklidir- beş derinlikli karakter çıkar karşımıza. Kadın
düşkünü Gregor, peynir oburu, mükemmel analizci Josef, şiddetin isim babası
Franz, mastürbasyon bağımlısı, kaypak Elias ve aslında filmin en sıkıcı,
renksiz ve normal karakteri Gabriel muhteşem beşli oluşturmaktalar. Yalnız, Gabriel
karakterinin tüm hikâyeyi çözmek için katalizör görevi gördüğünü, filmin
vazgeçilmez parçası olduğunu da söylemek gerek.
Mænd Og Høns’ın en keyifli sahneleri ise
felsefi konuşmaların yapıldığı anlar olmuştur benim için. Evrim teorisi ile
ilgili ya da daha sonra Gabriel’in zoruyla okudukları İncil’deki pasajlar
üzerine yapılan yorumlar tam anlamıyla olağanüstü. Bu bazen Josef ağzından
dinlediğimiz uzun tiradlar tadından yenmez bir dinleti havasında ilerler. Bu
ilkel koşullarda tıpkı Nuh’un gemisindeki gibi türlü hayvanlarıyla birlikte
yaşayan masumluğu bozulmamış dört kardeş ile onları İncil okumaya ve medeni
yaşamaya zorlayan Gabriel arasında yaşanan çekişme filminde vermek istediği
meselenin bel kemiklerinden biri. Sürekli bilimsel kitaplar okuyan, tenis
oynayan, uzun uzun felsefi konuşmalar yapan oldukça entelektüel karakterlerimiz,
medeniyetin getirdiği diğer nezaket kurallarını pek de umursamazlar. Gabriel
ise tıpkı ilkellikten medeniyete geçen tüm toplumların genetiği ile oynamak için
dini kullanmaları gibi onları değiştirmeye çalışsa da elbette film buna izin
vermeyecektir. Bu beş kardeşin heyecan verici maceralarını kaçırırsanız emin olun
çok üzülürsünüz. Demedi demeyin.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder