İspanya doğumlu Luis Buñuel, tam
anlamıyla tüm dünyaya mâl olmuş bir yönetmendir. Sinema tarihinin önemli yapı
taşlarından biri olan Buñuel, sürrealist sinemanın da öncüsüdür. Salvador Dali
ile başladığı yola tek başına devam eder ve ettikçe büyür, devleşir Buñuel. Daha ilk uzun metrajı L'Âge d'or ile
Katolizmi hedefine alıp otoriteleri rahatsız ederek, aykırı, asi yönetmenler
arasına katılır. Her filminde burjuvaziyi akıl almaz durumlara sokan Buñuel,
tüm filmlerinde bu sınıfı hedef tahtası olarak kullanmaktan asla vazgeçmez.
Zira o ezilenlerin yanına konumlandırmıştır kamerasını. Tıpkı alt sınıfın gözleriyle
burjuvaziye bakar. Ama bu konumdan bakarken de aydın bir insan olarak onlara
kuru öfkesini değil incelikli hicvini sergiler. Ki bu da o zavallı üst sınıfı
tabiri caizse yerin dibine geçirir. Dilerseniz Buñuel filmografisini oluşturan
her biri birbirinden değerli filmlerin affına sığınarak en sevdiğim beş tanesi
üzerinden Buñuel sinemasının o büyülü dünyasına yakından bakalım.
1)Le Charme Discret De La Bourgeoisie-1972
Buñuel, Le Charme Discret De La Bourgeoisie’de
burjuvazi ile tam olarak dalga geçer. Onların en basit ihtiyaçları olan ve
ellerindeki bol miktarda para ile halledebilecekleri yemek yemeyi bile
başaramadıkları bir duruma anlatır. Evet, Buñuel,
asla filmindeki bu zavallı karakterlere ağız tadıyla bir yemek yedirmeyecektir.
Bu çok basit olgu üzerinden yürüyen film, burjuvazinin bütün gizil dürtülerini
açık eder. Rüya içinde rüyadan oluşan film, kamera oyunları ya da müzik
kullanmadan tam anlamıyla hikâyesine odaklanarak, derdini açık etmek ister.
Ortam seslerini çok akıllıca kullanan Buñuel, klasik bir filmdeki formülü de
uygulamaz; tüm belirsizlikler açığa kavuşmadan öylece kalır. Zaten Buñuel’i bu
kadar büyük yapan da bu değil midir?
2) El Ángel Exterminador-1962
Buñuel’in bana kalırsa Le Charme Discret De La Bourgeoisie
ile en çok akrabalığının olduğu film El Ángel Exterminador’dir.
Zira bu filmde de burjuvazimiz her zamanki gibi görkemli partilerinden birin dedir
ama büyük bir sükse ile girdikleri mekândan bir türlü çıkamayacak ve tam
anlamıyla rezil duruma düşeceklerdir. Gecenin ilk saatlerinde her taraflarından
nezaket akan insanların evden nedensiz bir şekilde çıkamamalarından sonra her
birinin maskesini düşürdüğüne, olabildiğince çirkinleştiğine hayretler
içerisinde şahit oluruz. Buñuel’in yapmak istediği
de tam olarak budur zaten. Yönetmen, evdeki her bir kişiyi zirve noktasında
bize tanıtarak ilerleyen zaman zarfında hepsini tek tek uçurumdan aşağı
bırakır. Seyirci ise filmin sonunda en derinlerde sefil bir halde çırpınan
insanlara tiksinerek bakar sadece. Zira Buñuel, bir insanın ne kadar
çirkinleşebileceğinin resmini muhteşem bir ustalıkla çizer.
https://www.youtube.com/watch?v=WY53StuI-7o
3) Belle De Jour-1967
Buñuel, bu kez de varlıklı bir kadının
normal şartlarda yokluk içerisinde yaşanabilecek bir durumu arzulamasını
odağına alır. Kocasıyla Séverine, gündüzleri işteyken ise Belle
de Jour ismiyle tanıdığımız kadın, kendisini seven bir koca, rahat bir hayata
sahiptir. Ne var ki bu konforlu hayatı yaşayan çoğu üst sınıf mensubu gibi
elindekilerle yetinmeyerek tatminsizlik yaşar Séverine. Kocası ile ilişkiye
bile giremezken tanımadığı insanlarla gündüzleri bir randevu evinde fahişelik
yapar gündüz güzelimiz. Burjuva sınıfını yine hem de çok daha ince bir çizgiden
eleştiren bu film Venedik Film Festivali’nde de Altın Aslan ödülüne layık
görülür.
4) Cet
obscur objet du désir-1977
Buñuel’in son filminde olan Cet
obscur objet du désir bu kez de burjuva sınıfından birinin
doyurulamayan, doyurulamayacak cinsel isteğine şahit oluruz. Mathieu, yaşına
başına bakmadan-parası vardır ya gerisi önemli değildir ne de olsa- genç bir
kıza âşık olur. Fakat yönetmenimiz bu doyumsuz, etik davranışlardan yoksun,
kendilerinde her şeyi yapma hakkı gören küstah sınıfın isteklerini elbette
yerine getirmez. Tabiri caizse Mathieu ile ve onun şahsında tüm paralı kart
horozlara gününü gösterir. Böylelikle Cet
obscur objet du désir ile daha önce paralarıyla bile yemek
yiyemeyen, asla özgür olamayan, mutlu olamayan burjuvaziye cinselliğini
yaşayamayanı da ekler. Arzu olarak ortaya koyulan kadın sürekli değişken bir
ruh hali çizdiğinden dolayı Mathieu amacına ulaşamaz. Buñuel,
kadının bu değişken halini belirginleştirmek için iki farklı oyuncu kullanır.
Anlayacağınız Buñuel, son filminde bile sinema dünyasına yenilikler
kazandırmaya, hala ilk günkü heyecanını katmaya devam eder.
5) Un Chien Andalou-1929
Ünlü
İspanyol ressam Salvador Dali ile Luis Buñuel’in
gördükleri rüyalardan yola çıkarak çektikleri bir kısa film olan Un Chien Andalou, deneysel
sinemanın ilk örneği olarak kabul edilir. Dali ve Buñuel’in
aynı zamanda oynadıkları film, sinemadaki sürrealizmin tam karşılığı bir
yapımdır. Tamamen tutarsız ve birbirine bağlantısız sahnelerden oluşan Un Chien Andalou, ustura ile bir
kadının gözünün kesilme sahnesiyle tüm zamanların hala en ilginç filmi olma
unvanını taşımaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder