6 Temmuz 2020 Pazartesi

7 DAYS İN ENTEBBE



1976 yılında Tel Aviv’den Atina aktarmalı olarak Paris’e uçan ve içerisinde çoğunlukla İsraillilerin bulunduğu bir uçak, Filistinli ve Alman özgürlük savaşçıları tarafından kaçırılarak içerisindeki yolcular Uganda’nın Entebbe şehrinde esir alınır. Uganda devlet başkanı İdi Amin –ki kendisi yakın tarihin bilinen en acımasız diktatörlerinden biridir- bu eyleme türlü sebeplerden dolayı destek verir, ülkesinin kapılarını açar. Ve sonrasında İsrail tarafından yakın tarihin bilinen en başarılı (!) operasyonlarından biri gerçekleştirilir. Bu başarılı kelimesi sayılarla yan yana geldiğinde elbette bir gariplik sezilir: Bir İsrail askeri, üç rehine, sekiz eylemci ve kırk beş Uganda askeri hayatını kaybetmiştir bu operasyonda. Başarılı kelimesinden kasıt insan ölmemesi ise bu hesapta bir yanlışlık olması gerek. Yok, kıstas sadece İsrailli ise evet oldukça başarılı (!) bir operasyon olduğu su götürmez bir gerçek.


Brezilyalı José Padilha’nın yönettiği Entebbe’de 7 Gün, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün ve Almanya’da uzun yıllar etkisini gösterecek Raf’ın öncülü olarak kabul edilen Baader-Meinhof Grubu’nu temsilen iki devrimcinin birlikte gerçekleştirdikleri eylemi perdeye yansıtırken sanatın etkileyiciliğini arkasına alıyor. Filmin anlatılması etik anlamda çok önemli noktaları bile çoğu zaman pas geçerek seyirciyi perdedeki görüntüye kilitleyecek ama aynı zamanda hikâyeye pek de katkı sunmayan modern dans sahnelerine yer vermesi tam da bu sebepten olsa gerek. Yine Alman Brigitte Kuhlmann (Rosamund Pike) ve Wilfried Böse’nin (Daniel Brühl) neden bu eylemin içinde olduklarını anlamamız flacshback ile sürekli beslenirken Filistinli savaşçıların birkaç kalıplaşmış konuşması dışında yaşadıklarına, nedenlerine kapı aralanmadığı gibi en çok kayıp veren Ugandalı askerlerin ise varlığının esamesi dahi okunmuyor.


İsrail hükümetinin özellikle Başbakan Yitzhak Robin ile Savunma Bakanı Shimon Peres arasında yaşanan çekişmelere ve Yitzhak’ın karar verebilme anlarındaki psikolojisine derin derin bizi ortak eden filmin, ne kadar kurmaca anlamıyla bugüne kadar yapılmış yapımların (Raid on Entebbe gibi…) arasında yanlı olmamaya özen gösterdiği gözlemlense de yine de pek ikna edici olduğu söylenemez. Yitzhak’ın müzakere yanlısı olduğunu anlatmak için harcanan zamanın neden Filistinli savaşçılar için yok sayıldığını sorgulamamak mümkün değil açıkçası. Neden Yitzhak’ın derin bakışlarına uzun uzun şahit olurken bu ihtimamın Filistinli savaşçılara gösterilmediğinin sebebi onlarla özdeşlik kurmamızın istenmemesi olabilir mi? Film, karşı taraftan sadece Alman devrimcilerle özdeşlik kurmamıza izin veriyor. Tabii onları da yavaş yavaş büyük bir pişmanlığa gark edeceği için yapıyor bunu. Filmin başından sonuna kadar Brigitte ile Wilfried, atalarının Nazi olmasının yükü altında ezilmek, sürekli Nazi olmadıklarını dile getirmek, ispatlamak zorunda bırakılıyorlar. İnsanlığa karşı büyük suçlar işlemiş İdi Amin’in zaten elle tutulur bir yanı da olmayınca geriye uzun nutuklar atan Filistinliler, pişmanlık altında ezilen Almanlar kalıyor. Karşı tarafta ise aslında barışa hasret olan, insanları dans etsin diye ölüme meydan okuyan cesur, kararlı bir ülke duruyor. Bir de tüm bu dramatizasyonun içine serpiştirilen muazzam dans sahneleri giriyor ki değmeyin gitsin.


İsrailli Ohad Naharin’in ‘Minus 16’ adlı dans koreografisinin hikâyede hiçbir kilit öneme sahip olmayan İsrailli askerin kız arkadaşı nedeniyle filme dahil olması da yine Naziler tarafından soykırıma uğramış bir halkın ne yaparsa yapsın haklılığını desteklemesi için yapılmış bir hamle. Zira Minus 16’nın özellikle finalinde dansçıların halleri toplama kampındaki Yahudilerin durumunu işaret etmekte. Filmdeki gerçek görüntülerin bile karşımıza geldiği anlar hep bu minvalde katkı sağlıyor. Barış müzakerelerini isteyen, mağdur olan İsrail halkı yansıyor sadece perdeye. Böylece Entebbe’de 7 Gün, ne kadar yansız bir film olmaya çalışsa da geçmişin acılarını bile malzeme konusu yaparak gerçeklerin flulaştırmasında sakınca görmeyerek öncüllerinin yanında yerini alıyor.

Gregory Burke’nin oldukça sıkıntılı senaryosu ve José Padilha’nın aynı bakış açısını devam ettirdiği yönetmenliği ile hayat bulan Entebbe’de 7 Gün, sadece finaldeki paralel kurgu sahnesi –film genel olarak kurgu konusunda oldukça etkileyici bir işçiliğe sahip-  ile hatırlanacak gibi. Minus 16 adlı dansın hem görsellik hem de müzik anlamında seyirciyi ele geçiren atmosferi ile Entebbe’deki operasyon anlarının ve İsrail’deki tedirgin bekleyişin aynı sahnede hayat bulduğu final gerçekten etkileyici olmayı başarıyor. Lakin birazcık dans gösterisinin etkisinden sıyrılıp da büyük çerçeveye bakıldığında kocaman soru işaretleriyle baş başa kalınması olasılıklar arasında oldukça güçlü. Zaten perdede beliren en son yazı her şeyi açıklıyor:  “İsrail ile Filistin arasında şu an hiçbir barış anlaşması yoktur”
Bu yazı ilk olarak 2018 yılı Nisan sayısında "Arka Pencere Mecmua"da yayınlanmıştır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder