ABD’de elli yaş altı ölümlerin büyük bir kısmının nedeninin
aşırı doza bağlı ölümler olduğunu biliyor muydunuz? Bağımlılıktan kurtulup
hayata dönenlerin oranı ise çok az. Zira devletin bağımlılara ve ailelerine
verdiği destek yok denecek düzeyde.
Geçen ayki sayıda kaleme aldığım “Güzel Oğlum” yazısına tam
da böyle başlamıştım. Şu işe bakın ki aynı yıl içerisinde bu dertten muzdarip
bir film daha seyirci karşısına çıkıyor. Gerçek bir hayat öyküsünden yola çıkan
“Güzel Oğlum”un devletin bağımlılara verdiği desteğin yetersiz olduğuna
değinmesinin yanında “Eve Dönüş” çerçeveyi daha da genişletip, tüm sorumluları
ebelemekten geri durmuyor. Zira “Eve Dönüş”te bağımlı olunan madde, kanser
hastalarına ya da şiddetli ağrılar çeken insanlara verilmek için üretilen
morfin bazlı ilaçlar (opioid). ABD yıllardır birçok insanın bu ağrı kesiciler
nedeniyle iflah olmaz birer bağımlıya dönüştüğünü bilmesine rağmen hâlâ satışını
durdurmuyor. Şu an uyuşturucuya bağlı ölümlerin yüzde yetmiş altısını opioid sebepli
olan ölümler oluşturuyor. İşte yedi yaşında bağımlı olan annesi tarafından terk
edilmiş, en yakın arkadaşını aşırı dozdan kaybetmiş olan Peter Hedges, bir
yazar ve yönetmen olarak gidişatı kısmen de olsa ifşa ettiği “Eve Dönüş”de opioid
mağduru bir genç ile annesinin yirmi dört saatlik mücadelesine bizi ortak
ediyor.
Senaristliğiyle (Bir Erkek Hakkında) Oscar’a aday olmuş,
şimdiye kadar üç roman yazmış Peter Hedges, hem tecrübelerini, acısını hem de
güçlü kalemini “Eve Dönüş” için harekete geçirir. Yönetmen koltuğuna da kendi
oturan Hedges, oğlu ile yan yana mücadele verecek anne rolünü ise Oscar’lı (Tatlı
Bela) oyuncu Julia Roberts’a emanet eder. Sinemaya yine babasının yönettiği
“Şamar Oğlanı” filmiyle adım atan Lucas Hedges, ailesi tarafından monitörden izlenme
hissinden hoşlanmadığı halde “Eve Dönüş”ün senaryosunun cazibesinden kendini
alamaz. Son yılların yükselen yıldızı, 2016 yapımı “Yaşamın Kıyısında”
filmindeki Patrick rolüyle henüz on sekiz yaşında Oscar’a aday olan Hedges, tüm
ısrarların da üzerine kendisine Altın Küre adaylığı getiren Boy Esared’in
çekimleri tamamlanır tamamlanmaz soluğu “Eve Dönüş” setinde alır.
Toronto Film Festivali’nde prömiyerini yapan, “Eve Dönüş”,
film boyunca uğrayacağımız mekânlara hızlı bir bakış atarak başlıyor. Daha
sonra kilisede karar kılan görüntü, içeri girerek üç çocuğunu da sahnede
izleyen bir annenin haklı gururuna ortak ediyor bizi. Bu huzur dolu anlar ise
çok sürmüyor. Ailenin bağımlı çocuğu Ben, rehabilite merkezinden henüz hazır
olmamasına rağmen Noel için dönmüştür. Lakin bu dönüş, onu gördüğüne gerçekten
de deliler gibi sevinen annesi Holly’i bile fazlasıyla tedirgin etmeye yetiyor.
Ailenin tedirginliği ve Ben’in utancı ve
güven vermeyen hali öylesine yoğun bir hissiyat yaratıyor ki hiçbir şey
bilmeyen biz seyircinin merak duygusunu kısa sürede ele geçiriyor film. Bu
duygunun hemencecik kaybolduğunu söylemek de pek mümkün değil. Yirmi dört
saatlik bir zaman zarfında geçen filmde Ben’in yalan söylediğini ve eve
dönmesinin altında bir sebep yattığını düşündüren gizem duygusu, yavaş yavaş
etkisini yitirse de geçmiş ile yüzleşme anları filmi sürüklemeye devam ediyor.
Noel arifesi olduğu için hep birlikte kiliseye giden ailenin,
döndüklerinde evin diğer bireyi olan köpeğin kaybolduğunu fark etmesiyle film,
bir yol hikâyesine evriliyor. Ponce’u aramak için yola düşen Holly ile Ben, geçmiş
ile yüzleşmeye başlıyorlar. Her ne kadar ilk kısımda kucağımıza ufak tefek
nüveler koyulmuş olsa da asıl hikâyeyi bu yolculuk esnasında öğreniyoruz. Üstelik
şu işe bakın ki; biz seyirci ile birlikte Holly de birçok şeyi yeni
öğrenmektedir. Ben için ise bu bir gecelik yolculuk tüm bağımlılık hayatının
bir özetidir. Ben, adeta terapisti tarafından hipnoz edilerek bilinçaltına
inilen bir hasta gibidir. Hatırlamaktan korktuğu her şeyle yüzleşir Ben. Yaptıklarının
sonuçlarından daha da tiksinir, neden olduğu şeylerin sorumluluğunu ise ilk
defa üstlenir. Ben, saatler içerisinde adeta olgunlaşır.
Bu tek gecelik yolculuk sırasında çizilen Amerika panoraması
ise içler acısıdır. Opioid’leri satan ama aşırı doza karşı etkili Naloxone gibi
acil müdahale ilaçlarını satmayan eczanelerden tut da bağımlılık yapan ilaçları
pervasızca yazan doktorlara, öğrencisine cinsel istismarda bulunan öğretmenlere
ve en acısı da şehrin bir tarafına itelenmiş, görmezden gelinen bağımlılara
kadar uzanıyor görüntü. Tüm bunlar
karşısında Holly kimi zaman kusarak kimi zaman ağlayarak kimi zaman da “Şikâyet
ediyorum!” diye avazı çıktığı kadar bağırarak dayanmaya çalışıyor yaşadıklarına.
Son olarak elinden geldiğince birçok şeye dokunmayı ihmal etmeyen filmin
oldukça kusursuz bir kadın karakter yarattığını da belirtmeden geçmemek gerek. Holly’nin
son karedeki Ben’e bakışı ise filmin başındaki kilisedeki bakışından çok
farklıdır belki. Ama ne bir utanç ne de pişmanlık barındırmaz tüm yaşananlara
ve yaşanacaklara rağmen. Zira sevgi tam da böyle bir şey değil midir?
Bu yazı ilk olarak 2019 yılı Nisan sayısında "Sinema Se7en"da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder