Darcey Bell’in 2000 yılında yayınlanan, çok satan romanı
Küçük Bir Rica (A Simple Favor) da perdeyle buluşan romanlar kervanına katılanlardan.
Romanla aynı ismi taşıyan filmin yönetmen koltuğunda ise Paul Feig oturmakta. Feig,
2011 yapımı Nedimeler (Bridesmaids) ile kameranın önüne güçlü, çılgın, başına
buyruk kadın karakterleri geçirerek kariyerinde bir daha ayrılmayacağı bir yol
ayrımına girmişti. Felekten Bir Gece (The Hangover) serisi gibi bir grup
erkeğin yaşadığı çılgınlıklar üzerinden ortaya çıkan komediyi bir grup kadın
üzerinden kuran Feig, büyük bir risk almıştı aslında. Fakat bu hamlesinden
dolayı olumlu geri dönüşler alan Feig, diğer filmlerinde de risk almaktan
çekinmeyerek kendine has bir sinema dilini yarattı böylece. Gişede büyük bir
rekor kıran Nedimeler, belki abartıldığı kadar feminist bir argüman taşımıyordu
ama bazı şeylerin önünü açtığını da inkar edemeyiz. Feig, bir sonraki yapımı
Ateşli Aynasızlar (The Heat) ile yine bir tabuyu yıktı: Kanun adamı olarak
başrolde görmeye alıştığımız zeki, güçlü erkek karakterlerin yerine kadınları
getirdi. Bir kadın FBI ajanı ile yine kadın bir polisin birlikte çalışarak Rus
bir gangster çetesinin peşine düştüğü Ateşli Aynasızlar’ı 2015 yapımı Ajan
(Spy) izledi. Ajan’da ise Feig’in fetiş oyuncusu Melissa McCarthy’nin hayat
verdiği Susan Cooper, bir ajan olarak hem zekâsı, hem yeteneği ile perdede
adeta bugüne kadarki tüm erkek ajanlara meydan okudu. Bu üç filmin ardından
Feig, asıl en büyük hamlesini ise 1984 yapımı Hayalet Avcıları (Ghostbusters)
filmini tamamen kadın karakterlerle birkaç yıl önce yeniden çevirmesiyle yaptı.
Daha filmi kadın karakterlerle tekrar çekeceğini duyurduğu anda birçok tepkiye
maruz kalan Feig, asla bu konuda geri adım atmadığı gibi tabularına bağlı
seyirci tarafından filmin görmezlikten gelinip gişede hayal kırıklığı yaratması
noktasında da pişmanlık yaşamadığını dile getirdi. İşte böylesine riskli ve
tartışmalı bir yolda ilerleyen Feig’in yeni filmi Küçük Bir Rica da tahmin
edileceği üzere yine başrollerinde kadınların olduğu bir hikâyeye sahip. Jessica
Sharzer (American Horror Story adlı dizinin senaristlerinden) tarafından
senaryolaştırılan hikâye, toplum tarafından kabul gören kadınlardan çok daha
başka karakterlere ev sahipliği yapmakta. Yani Feig yine tabuları yıkan bir
hikâye ile karşımızda.
Küçük Bir Rica, Blake Lively ile Anna Kendrick’in
başrollerde yer aldığı bir psikolojik gerilim hikâyesi. Feig, her ne kadar
kadınların dünyasından hikâyelerini anlatmaya devam etse de Küçük Bir Rica’da
komedi türüne en azından bu film özelinde ara vermişe benziyor. Başrolü iki
kadının paylaştığı filmde Emily Nelson karakterinin Stephanie’den (Anna Kendrick
– Alacakaranlık Efsanesi serisinde rol alan Jessica karakteri ile tanınan) bir
adım önde olduğunu söylemek mümkün. Blake Lively’in kusursuz bir oyunculuk ile
hayat verdiği Emily karakteri arkadaşı Stephanie’den küçük bir ricada bulunarak
sırra kadem basar. Uzun bir süre kendisinden haber alınamayan karakterin ortaya
çıkana kadarki yokluğu bile yeterince etkilidir. Zira Emily karakteri
fazlasıyla dominant bir karakterdir. Oyuncu olan babası Ernie Lively’in
yönettiği ilk ve tek film olan Sandman ile oyunculuk kariyerine başlayan ama
asıl tanınırlığını Gossip Girl’deki Serena Van Der Woodsen karakteri ile sağlayan
Lively, Emily karakteri için adeta biçilmiş kaftan. Zira kariyeri boyunca
birçok zorlu rolün altından başarıyla çıkan Lively, yardımcı karakter olduğu Café
Society gibi filmlerde bile başkarakterlerden rol çalmış bir oyuncudur. Yine Ölümsüz
Aşk’da (The Age of Adaline) 29 yaşında yaşadığı bir doğa olayından dolayı hiç
yaşlanmayan Adaline Bowman’a, Karanlık Sular’da (The Shallows) sörf yaparken köpekbalığının
saldırısına uğrayan ve kıyıya çok yakın bir tepecikte mahsur kalarak yaşam
savaşı veren Nanncy’e, Tek Gördüğüm Sensin’de (All I See Is You) küçük yaşta
ailesiyle yaşadığı kazadan dolayı görme yetisini kaybeden Gina’ya başarıyla hayat
verir Lively. Lakin Lively’nin Emily Nelson karakteri için biçilmiş kaftan
olmasının en önemli sebeplerinden biri onun aynı zamanda gerçek hayatında da
stili ile göz önünde olmasıdır. Küçük Bir Rica’da moda sektöründe çalışan bir
iş insanı olan Emily Nelson’un her zaman bakımlı, dikkat çeken ve kusursuz
tarzı nedeniyle birbirlerine çok benzedikleri bir gerçek. Ayrıca yine henüz
otuz bir yaşında ve başarılı bir oyuncu olmasına rağmen iki çocuk annesi olan
Lively’nin çocuklu ve kariyer sahibi bir anneyi canlandırması pek tabii çok
daha kolaydır. Bu nedenlerden dolayı Emily rolüne oyuncu seçimi yapılırken çok
da zorlanmadan Lively’e karar verilmiş olması kuvvetle muhtemel.
Vlogger olan (Kitapta blogger olan Stephanie’nin işi, aradan
geçen on sekiz yılı hesaba katarak filmde vlogger olarak güncellemiş.) ve eşini
kaybettiği için çocuğunu tek başına yetiştirmek zorunda kalan Stephanie,
fazlasıyla yalnız ve mutsuz bir kadındır. Hiç akrabası (Üvey kardeşini de eşi
ile birlikte bir kazada kaybetmiştir.) ve arkadaşı olmayan Stephanie, tüm enerjisini
oğluna ve kanalına vermektedir. Oldukça sıradan bir hayata sahip bir insan
izlenimi veren Stephanie’nin de elbette su yüzüne çıkmamış sırları yok
değildir. Öte yandan evli, çocuklu, kariyer sahibi ve oldukça göz önünde olan,
dikkat çekici Emily ise Stephanie ile asla ortak yanı olmayan bir kadındır.
Fakat bu iki kadın, çocuklarının da sınıf arkadaşı olmasından dolayı
ilişkilerini geliştirir, birbirlerine (Stephanie en azından öyle olduğunu
düşünür.) sırlarını açarlar. Emily, Stephanie’den bir gün küçük bir ricada
bulunur: Oğlunu okuldan bugünlük Stephanie’nin almasını ister. Birçok defa bunu
yapan Stephanie, elbette bu ricayı yerine getirir. Fakat Emily, günler
geçmesine rağmen oğlunu almaya gelmez. Bu noktadan sonra bir yandan Emily’nin
bir yandan da Stephanie’nin sırlarına vakıf olur ve Emily’nin kaybolmasının
arkasındaki sır perdesinin aralanmasını izleriz.
Hikâyede güçlü bir kadın imajı çizen Emily’nin ortadan
kaybolması ve kurulmuş olan planlar, akla birkaç yıl önce izlediğimiz David
Fincher’in yönetmen koltuğunda oturduğu ve başrollerini Rosamund Pike ile Ben
Affleck’in paylaştığı Gone Girl’ü getirmekte. Açıkçası Rosamund Pike’in hayat
verdiği Amy Dunne ile Emily Nelson karakterinin akrabalığı gözlerden kaçacak
gibi değil. Yarattığı güçlü ve gözü kara kadın temsilinden dolayı sağlam bir
feminist damara sahip olan Gone Girl’ün başkarakteri Amy, nasıl planlarında
intikam adına değişiklik yapmayı bile göze alıyor ve planının işlemesi için
herkesi kullanmakta sakınca görmüyor, amaca giden her yolu mubah görüyorsa
Emily de öyledir.
Küçük Bir Rica’nın akrabalığı Gone Girl ile de sınırlı değildir
üstelik. Başkarakter ile arada kurulan benzerliğin yanında bir de başrollerde
yer alan iki karakter arasındaki ilişki açısından değerlendirme yapacaksak
mutlaka anılması gereken bir film daha var. 1951 yılında Alfred Hitchcock
tarafından Patricia Highsmith’in aynı adlı romanından uyarlanan Trendeki
Yabancı (Strangers on a Train) filmi Küçük Bir Rica romanında sık sık anılır. Ki
bu anılma oldukça yerindedir. Çünkü iki filmin görünenin ötesinde akrabalıkları
vardır. Hem Küçük Bir Rica’nın hem de Trendeki Yabancı’nın alt metninde işlenen
eşcinsel aşk dikkatlerden kaçacak gibi değildir. Trendeki Yabancı romanında
oldukça belirgin olan bu durum tabii ki ellili yılların Hollywood muhafazakârlığından
dolayı filmde neredeyse yok sayılmıştır. Aslında başkarakterlerden Guy ile
Bruno arasında her ne kadar adı konmasa da aşk vardır. Özellikle de Bruno’nun
Guy’a âşık olduğu su götürmez bir gerçektir. Küçük Bir Rica’da ise
Stephanie’nin Emily’e olan duygusunu hissetmemek pek mümkün değil. Hiçbir zaman
aşikâr edilmeyen ama kendini fazlasıyla hissettiren bu duygusu, kocaları olmadan
da yola devam eden karakterleri, erkeği amaç değil sadece araç olarak gören
bakış açısı, ensest ilişkiden, aldatmaya kadar modern toplumun birçok kuralını yıkan
davranışlarıyla Küçük Bir Rica, aileyi kutsamayan bir yapıya sahiptir. Hikâyenin en özgün yanlarından biri de bu olur
sanırım. Zaten feminist sinema denilince ilk akla gelen filmlerden biri olan Thelma&Louise
selam gönderen bir hikâyeden de bu beklenir değil mi? Kalıpları yıkan,
sınırları zorlayan ve herkesin kendi hayatındaki sırlarını hatırlayacağı Küçük
Bir Rica’nın roman kadar cesur olup olmayacağını ise izleyip göreceğiz.
Bu yazı ilk olarak 2018 yılı Eylül sayısında "Arka Pencere Mecmua"da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder