12 Temmuz 2020 Pazar

A SİMPLE FAVOR



Darcey Bell’in 2000 yılında yayınlanan, çok satan romanı Küçük Bir Rica (A Simple Favor) da perdeyle buluşan romanlar kervanına katılanlardan. Romanla aynı ismi taşıyan filmin yönetmen koltuğunda ise Paul Feig oturmakta. Feig, 2011 yapımı Nedimeler (Bridesmaids) ile kameranın önüne güçlü, çılgın, başına buyruk kadın karakterleri geçirerek kariyerinde bir daha ayrılmayacağı bir yol ayrımına girmişti. Felekten Bir Gece (The Hangover) serisi gibi bir grup erkeğin yaşadığı çılgınlıklar üzerinden ortaya çıkan komediyi bir grup kadın üzerinden kuran Feig, büyük bir risk almıştı aslında. Fakat bu hamlesinden dolayı olumlu geri dönüşler alan Feig, diğer filmlerinde de risk almaktan çekinmeyerek kendine has bir sinema dilini yarattı böylece. Gişede büyük bir rekor kıran Nedimeler, belki abartıldığı kadar feminist bir argüman taşımıyordu ama bazı şeylerin önünü açtığını da inkar edemeyiz. Feig, bir sonraki yapımı Ateşli Aynasızlar (The Heat) ile yine bir tabuyu yıktı: Kanun adamı olarak başrolde görmeye alıştığımız zeki, güçlü erkek karakterlerin yerine kadınları getirdi. Bir kadın FBI ajanı ile yine kadın bir polisin birlikte çalışarak Rus bir gangster çetesinin peşine düştüğü Ateşli Aynasızlar’ı 2015 yapımı Ajan (Spy) izledi. Ajan’da ise Feig’in fetiş oyuncusu Melissa McCarthy’nin hayat verdiği Susan Cooper, bir ajan olarak hem zekâsı, hem yeteneği ile perdede adeta bugüne kadarki tüm erkek ajanlara meydan okudu. Bu üç filmin ardından Feig, asıl en büyük hamlesini ise 1984 yapımı Hayalet Avcıları (Ghostbusters) filmini tamamen kadın karakterlerle birkaç yıl önce yeniden çevirmesiyle yaptı. Daha filmi kadın karakterlerle tekrar çekeceğini duyurduğu anda birçok tepkiye maruz kalan Feig, asla bu konuda geri adım atmadığı gibi tabularına bağlı seyirci tarafından filmin görmezlikten gelinip gişede hayal kırıklığı yaratması noktasında da pişmanlık yaşamadığını dile getirdi. İşte böylesine riskli ve tartışmalı bir yolda ilerleyen Feig’in yeni filmi Küçük Bir Rica da tahmin edileceği üzere yine başrollerinde kadınların olduğu bir hikâyeye sahip. Jessica Sharzer (American Horror Story adlı dizinin senaristlerinden) tarafından senaryolaştırılan hikâye, toplum tarafından kabul gören kadınlardan çok daha başka karakterlere ev sahipliği yapmakta. Yani Feig yine tabuları yıkan bir hikâye ile karşımızda.


Küçük Bir Rica, Blake Lively ile Anna Kendrick’in başrollerde yer aldığı bir psikolojik gerilim hikâyesi. Feig, her ne kadar kadınların dünyasından hikâyelerini anlatmaya devam etse de Küçük Bir Rica’da komedi türüne en azından bu film özelinde ara vermişe benziyor. Başrolü iki kadının paylaştığı filmde Emily Nelson karakterinin Stephanie’den (Anna Kendrick – Alacakaranlık Efsanesi serisinde rol alan Jessica karakteri ile tanınan) bir adım önde olduğunu söylemek mümkün. Blake Lively’in kusursuz bir oyunculuk ile hayat verdiği Emily karakteri arkadaşı Stephanie’den küçük bir ricada bulunarak sırra kadem basar. Uzun bir süre kendisinden haber alınamayan karakterin ortaya çıkana kadarki yokluğu bile yeterince etkilidir. Zira Emily karakteri fazlasıyla dominant bir karakterdir. Oyuncu olan babası Ernie Lively’in yönettiği ilk ve tek film olan Sandman ile oyunculuk kariyerine başlayan ama asıl tanınırlığını Gossip Girl’deki Serena Van Der Woodsen karakteri ile sağlayan Lively, Emily karakteri için adeta biçilmiş kaftan. Zira kariyeri boyunca birçok zorlu rolün altından başarıyla çıkan Lively, yardımcı karakter olduğu Café Society gibi filmlerde bile başkarakterlerden rol çalmış bir oyuncudur. Yine Ölümsüz Aşk’da (The Age of Adaline) 29 yaşında yaşadığı bir doğa olayından dolayı hiç yaşlanmayan Adaline Bowman’a, Karanlık Sular’da (The Shallows) sörf yaparken köpekbalığının saldırısına uğrayan ve kıyıya çok yakın bir tepecikte mahsur kalarak yaşam savaşı veren Nanncy’e, Tek Gördüğüm Sensin’de (All I See Is You) küçük yaşta ailesiyle yaşadığı kazadan dolayı görme yetisini kaybeden Gina’ya başarıyla hayat verir Lively. Lakin Lively’nin Emily Nelson karakteri için biçilmiş kaftan olmasının en önemli sebeplerinden biri onun aynı zamanda gerçek hayatında da stili ile göz önünde olmasıdır. Küçük Bir Rica’da moda sektöründe çalışan bir iş insanı olan Emily Nelson’un her zaman bakımlı, dikkat çeken ve kusursuz tarzı nedeniyle birbirlerine çok benzedikleri bir gerçek. Ayrıca yine henüz otuz bir yaşında ve başarılı bir oyuncu olmasına rağmen iki çocuk annesi olan Lively’nin çocuklu ve kariyer sahibi bir anneyi canlandırması pek tabii çok daha kolaydır. Bu nedenlerden dolayı Emily rolüne oyuncu seçimi yapılırken çok da zorlanmadan Lively’e karar verilmiş olması kuvvetle muhtemel.


Vlogger olan (Kitapta blogger olan Stephanie’nin işi, aradan geçen on sekiz yılı hesaba katarak filmde vlogger olarak güncellemiş.) ve eşini kaybettiği için çocuğunu tek başına yetiştirmek zorunda kalan Stephanie, fazlasıyla yalnız ve mutsuz bir kadındır. Hiç akrabası (Üvey kardeşini de eşi ile birlikte bir kazada kaybetmiştir.) ve arkadaşı olmayan Stephanie, tüm enerjisini oğluna ve kanalına vermektedir. Oldukça sıradan bir hayata sahip bir insan izlenimi veren Stephanie’nin de elbette su yüzüne çıkmamış sırları yok değildir. Öte yandan evli, çocuklu, kariyer sahibi ve oldukça göz önünde olan, dikkat çekici Emily ise Stephanie ile asla ortak yanı olmayan bir kadındır. Fakat bu iki kadın, çocuklarının da sınıf arkadaşı olmasından dolayı ilişkilerini geliştirir, birbirlerine (Stephanie en azından öyle olduğunu düşünür.) sırlarını açarlar. Emily, Stephanie’den bir gün küçük bir ricada bulunur: Oğlunu okuldan bugünlük Stephanie’nin almasını ister. Birçok defa bunu yapan Stephanie, elbette bu ricayı yerine getirir. Fakat Emily, günler geçmesine rağmen oğlunu almaya gelmez. Bu noktadan sonra bir yandan Emily’nin bir yandan da Stephanie’nin sırlarına vakıf olur ve Emily’nin kaybolmasının arkasındaki sır perdesinin aralanmasını izleriz.


Hikâyede güçlü bir kadın imajı çizen Emily’nin ortadan kaybolması ve kurulmuş olan planlar, akla birkaç yıl önce izlediğimiz David Fincher’in yönetmen koltuğunda oturduğu ve başrollerini Rosamund Pike ile Ben Affleck’in paylaştığı Gone Girl’ü getirmekte. Açıkçası Rosamund Pike’in hayat verdiği Amy Dunne ile Emily Nelson karakterinin akrabalığı gözlerden kaçacak gibi değil. Yarattığı güçlü ve gözü kara kadın temsilinden dolayı sağlam bir feminist damara sahip olan Gone Girl’ün başkarakteri Amy, nasıl planlarında intikam adına değişiklik yapmayı bile göze alıyor ve planının işlemesi için herkesi kullanmakta sakınca görmüyor, amaca giden her yolu mubah görüyorsa Emily de öyledir.


Küçük Bir Rica’nın akrabalığı Gone Girl ile de sınırlı değildir üstelik. Başkarakter ile arada kurulan benzerliğin yanında bir de başrollerde yer alan iki karakter arasındaki ilişki açısından değerlendirme yapacaksak mutlaka anılması gereken bir film daha var. 1951 yılında Alfred Hitchcock tarafından Patricia Highsmith’in aynı adlı romanından uyarlanan Trendeki Yabancı (Strangers on a Train) filmi Küçük Bir Rica romanında sık sık anılır. Ki bu anılma oldukça yerindedir. Çünkü iki filmin görünenin ötesinde akrabalıkları vardır. Hem Küçük Bir Rica’nın hem de Trendeki Yabancı’nın alt metninde işlenen eşcinsel aşk dikkatlerden kaçacak gibi değildir. Trendeki Yabancı romanında oldukça belirgin olan bu durum tabii ki ellili yılların Hollywood muhafazakârlığından dolayı filmde neredeyse yok sayılmıştır. Aslında başkarakterlerden Guy ile Bruno arasında her ne kadar adı konmasa da aşk vardır. Özellikle de Bruno’nun Guy’a âşık olduğu su götürmez bir gerçektir. Küçük Bir Rica’da ise Stephanie’nin Emily’e olan duygusunu hissetmemek pek mümkün değil. Hiçbir zaman aşikâr edilmeyen ama kendini fazlasıyla hissettiren bu duygusu, kocaları olmadan da yola devam eden karakterleri, erkeği amaç değil sadece araç olarak gören bakış açısı, ensest ilişkiden, aldatmaya kadar modern toplumun birçok kuralını yıkan davranışlarıyla Küçük Bir Rica, aileyi kutsamayan bir yapıya sahiptir.  Hikâyenin en özgün yanlarından biri de bu olur sanırım. Zaten feminist sinema denilince ilk akla gelen filmlerden biri olan Thelma&Louise selam gönderen bir hikâyeden de bu beklenir değil mi? Kalıpları yıkan, sınırları zorlayan ve herkesin kendi hayatındaki sırlarını hatırlayacağı Küçük Bir Rica’nın roman kadar cesur olup olmayacağını ise izleyip göreceğiz.

Bu yazı ilk olarak 2018 yılı Eylül sayısında "Arka Pencere Mecmua"da yayınlanmıştır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder