11 Temmuz 2020 Cumartesi

THE LİON KİNG



Gün geçmiyor ki Disney, vizyona girdiğinde büyük başarı yakalayan animasyonlarının yeniden çevrimi ile biz seyircileri tekrar buluşturmasın. Mayıs sayımızda 1992 yapımı animasyon filmi “Aladdin”i bu köşeye konuk almıştık. Zira filmin gerçek oyuncularla yeniden çevrimi vizyona girmişti. Aradan sadece iki ay geçmişken bu kez de “Aslan Kral”ın yeniden çevrimi vizyona giriyor. O zaman Disney tarihinde uzun bir süre zirveyi kimseye kaptırmayan, Amerikan Film Enstitüsü tarafından tüm zamanların en iyi dördüncü animasyonu kabul edilen, 1994 yapımı “Aslan Kral”ı (The Lion King) da mercek altına almanın tam sırası.


 İlk andan itibaren peşinden ayrılmayacağımız başkarakter Simba’nın doğumu nedeniyle yapılan kutsanma ritüeli gibi önemli bir an ile başlayan film, bir büyüme hikâyesidir aslında.  Simba’nın film boyunca yaşadıkları onu olgunlaştıracak, hayatı tanımasını, ayaklarının yere daha sağlam basmasını sağlayacaktır. Roger Allers ve Rob Minkoff’un yönettiği Jeremy Irons’un (Scar –Disney tarihinin en başarılı antagonistlerinden biri olabilir-) sadece sesiyle değil etkileyici gözleriyle de filme dâhil olduğu “Aslan Kral”da Simba, düzeni hiçe sayıp, asi takılan çöl faresi Simon ve yaban domuzu Pumbaa’dan öğrendiği Hakuna Matata (Zanzibar, Tanzanya ve Kenya'da yaşayan halkın kullandığı “takma kafana” “hiç üzülme” ya da “hiç sorun yok” anlamlarına gelen bir deyim) felsefesini benimseyerek sorunlarıyla başa çıkacaktır. Ama film, takındığı tavır, alt metninde söyledikleri ve prodüksiyon aşamasında hayvanlara yaptığı zulümler (Çizimler için bir yetişkin ve bir yavru aslanın stüdyoya hapsedilmesi gibi…) nedeniyle “Hakuna Matata” felsefesinden de bu felsefeyi doğuran ve benimseyen insanlardan da birçok yönden ayrı düşüyor.


Psikanalizin kurucusu Sigmund Freud, ilk kez kullandığı psikolojik projeksiyon (yansıtma) kavramını; kişinin istenmeyen düşünce ve davranışlarını başka bir kişiye yansıtması olarak tanımlamıştır. Tabii Freud’un yaptığı bu tanımı; bir türün istenmeyen düşünce ve davranışlarını başka bir türe yansıtması olarak da genişletebiliriz. Örneğin M.Ö 6. yüzyılda yaşamış Ezop’un ve 17. yüzyılda yaşamış Jean de La Fontaine’nin yazdığı fabl masalları hayvanlara yapılan en haksız yansıtmalarla akıllara yer etmiştir. Ve ne yazık ki yılanın sinsi, tilkinin kurnaz, karıncanın vicdansız, ağustos böceğinin tembel, kurdun nankör, karganın aptal yerine koyulduğu ve daha nice hayvanın birçok yersiz yakıştırmaya layık görüldüğü bu bakış açısı, aradan yüzyıllar geçmesine rağmen hâlâ aynen varlığını sürdürüyor. Tıpkı “Aslan Kral”da olduğu gibi. Nasıl mı?


Filmin prolog sahnesinde izlediğimiz Simba’nın doğumu önemlidir, çünkü Kral Mufasa’dan sonra tahtın sahibi olacak aslandır o. Farkındaysanız tahtın varisi olacak hayvan değil aslan diyorum. Çünkü başka türlüsü ihtimal dâhilinde bile değildir. Pride Rock’da (Onur Kayalığı)hiyerarşi besin zincirine göre şekillenmektedir. Et yiyen ve kaplandan sonra kedigillerin en güçlüsü olan aslan, yaşanılan platoda hükmeden konumundadır. Hepçil ya da otçulların ise itaat etmekten başka seçeneği zaten yoktur ne yazık ki. Peki, besin piramidinde tıpkı aslan gibi en yukarıda yer alan sırtlan, neden ötelenmiş, hatta sınır dışı edilmiştir? Aynı aileden gelen ve neredeyse aynı bölgelerde yaşayan bu hayvanların birbirinden farkı nedir? Beslenme şekli mi? Her ne kadar Onur Kayalığı’nda böyle bir durum ile karşılaşmasak da aslanlar da sırtlanlar gibi leş yer ve sırtlanlar da aslanlar gibi zaman zaman avlanır. Fakat ne yazık ki insanlığın kendinde bulunan ama bir türlü kendine konduramadığı kötü yönlerini ve zamanında yapıp da unutmak istediği şeyleri yansıtmak için sırtlan seçilmiştir filmde.


Sorumsuz, işgüzar, düzen bozucu, aç gözlü, pis, çirkin, aptal ve daha niceleriyle itham edilen sırtlan türü, seyirciye adeta her kötülüğün müsebbibi olarak yansıtılıyor. Zaten filmde Simba’nın amcası Scar’ın sırtlanlara seslenerek isyanı başlattığı sahnenin, bire bir Nazi askerlerinin Adolf Hitler’in önünden selam vererek yürüdüğü sahneden kotarıldığı da bilinmekte. Yine bunun gibi biçim olarak da sürekli filmdeki bu zıtlık besleniyor. Örneğin Onur Kayalığı’nda aydınlık, ışıl ışıl bir atmosfer hâkimken, sırtlanların yaşadığı bölgeye geçtiğimizde karanlık ve kasvet egemen oluyor. Yine aslında insan gülüşüne çok benzeyen sırtlanların çıkardığı seslerin bile filmde rahatsız edici bir şekle büründüğünü görüyoruz. Özellikle çocuk izleyicileri bu atmosferin etkilememesi pek mümkün değil gibi. Her ne kadar Scar’ı da tarihin en büyük diktatörlerinden biri olan Hitler’in (Aslında sosyalist bir düzenin lideri yakıştırmasına daha müsaittir.) yerine koyarak bu iki tür arasındaki keskin çizgi, bir nebze kırılsa da yine de sırtlan türünün komple zan altında bırakılması büyük bir sorun. Disney’in “Aslan Kral”ı çekerken kendine referans aldığı National Geograohic belgeseli “Eternal Enemies: Lions and Hyenas”ı izleyince durumun hiç de filmde yansıtıldığı gibi olmadığı çok daha net anlaşılıyor. Aslında sırtlanların, komün halinde yaşamaları ve anaerkil bir topluluk olmaları nedeniyle böyle bir uygulamaya tabi oldukları da düşünülebilir. Zira erkeğin egemen olduğu bir tür olan aslan, filmin monarşi sisteminde yaşanan hikâyesine daha çok uyum (!)sağlıyor ne de olsa. Tabii filmde sadece sırtlan türüne yapılan haksızlık değildir tek sorun. Bir şamanı temsil eden biraz babun biraz da mandril hayvanına benzeyen Rafiki’nin (Yerli halkı yani Kızılderilileri temsil ediyor.) sessiz sakin itaat etmesi ve yalnızca kutsanma gibi ritüellerde ihtiyaç duyulan bir konumda olması da başlı başına ayrı bir mevzu aslında. Gelgelelim filmin bu türcü, ırkçı ve cinsiyetçi yaklaşımı, iyi ile kötünün gerçek olmayacak kadar keskin çizgilerle ayrılması gibi sorunları bir yana koyduğumuzda da içerik ile ilgili sorun bitmiyor ne yazık ki.


 Disney tarihinin çocuk edebiyatından uyarlanmayan ilk filmi olan “Aslan Kral” 2010 yapımı “Oyuncak Hikâyesi”ne kadar tüm zamanların en büyük hasılat yapan filmidir. Bu başarıyı elbette özgün (!) bir eserle ortaya koyması kayda değer bir durumdur. Peki, senaryo gerçekten de özgün müdür? Bu mevzunun en hararetli tartışıldığı dönemlerde bile en çok dillendirilen her ne kadar William Shakespeare’nin Hamlet’i ve Antik Mısır Mitolojisi’nden Osiris efsanesi olsa da ne yazık ki benzerlik bu eserlerle de sınırlı değildir. Hamlet ve Osiris ile olan benzerliği pekâlâ esinlenme olarak açıklamak mümkün. Lakin 1950 ile 1953 yılları arasında önce Osamu Tezuka tarafından yaratılan manga olarak daha sonra 1965 ile 1966 yılları arasında Tv’de anime olarak yayınlanan ve uzun yıllar kimi zaman tv’de kimi zaman perdede boy gösteren Janguru Taitei (Beyaz Aslan Kimba) ile olan benzerliğin pek de izahı mümkün değil gibi. 1967'de 19. Venedik Uluslararası Film Festivali'nde St. Mark Gümüş Aslan Ödülü'ne layık görülen “Beyaz Aslan Kimba”yı, bir süre Tokyo’da da yaşamış olan “Aslan Kral”ın yönetmeni Roger Allers’ın ise hiç görmediğini iddia etmesi ne kadar inandırıcı tartışılır. Zaten özellikle “Aslan Kral” Japonya’da vizyona girdiğinde tartışmalar iyice alevlenmiş, 488 karikatürist ve anime sanatçısı bu durumu protesto eden dilekçeye imza atmıştır.


29 kişilik bir yazım ekibinin eseri olan “Aslan Kral”ın senaryosu ve alt metni ile ilgili bu sıkıntılarının yanında büyük başarılara imza attığı yadsınamaz elbette. Gişeden beklediğinden fazlasını alması bir yana ödüller açısından da fazlasıyla ihya olmuştur. Film, müzik ve orijinal şarkı dalında hem Oscar’ı hem de Altın Küre’yi kucaklayarak müzik dalında yıla damgasını vurmuştur adeta. Bununla da kalmamış filmin soundrack albümü de satış rekoru kırmıştır. Tabii ünlü Alman besteci Hans Zimmer’in ilk kez bir animasyon filminde biraz da istemeyerek çalışması sonucu ilk ve tek Oscar’ına kavuşması da enteresandır. “Aslan Kral”ın Elton John ve Tim Rice’nın da sayesinde müzik alanındaki bu başarısının yanında animasyon tarihine damga vuracak kadar başarılı olmasını sağlayan film ekibinin Disney’in B takımı olduğunu da unutmayalım. Zira aynı yıl çekilen ve büyük umutlar bağlanan “Pacahontas” için A takımı görevlendirilmiştir. Fakat Disney’in tahminleri yanlış çıkmış ve “Aslan Kral” nispeten daha acemi bir ekip tarafından çekilip tüm zamanların en başarılı animasyonlarından biri olmuştur. Gel gör ki aradan yıllar geçse de bu başarısını gölgeleyen kara bulutları aralayamamıştır. Bakalım bu ay vizyona girecek “Aslan Kral” bunu başarabilecek mi?

Bu yazı ilk olarak 2019 yılı Temmuz sayısında "Sinema Se7en"da yayınlanmıştır. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder