25 Temmuz 2018 Çarşamba

Ferzan Özpetek Sineması

Ferzan Özpetek

Doğu ile Batının Köprüsü Ferzan Özpetek

Üniversite eğitimi almak için doğduğu topraklardan İtalya’ya giden ve hayatına orada kalarak devam eden Ferzan Özpetek, İtalya ile Türkiye’nin yetiştirdiği başarılı bir yönetmen oldu. Ne doğduğu toprakları ne de kendi benliğini bulduğu ülkeyi inkâr etmeyen, ikisini de aynı potada başarıyla eriten Özpetek, Fatih Akın ile de bu noktada çok benzeşirler. Tiyatro ile de uğraşan, son dönem de kitaplar da yazmaya başlayan bu on parmağında on marifet olan adamı filmleriyle daha da yakından tanıyalım isterim. Doğu ile batının mükemmel uyumunu perdeye taşıyan yönetmeni, son filmi İstanbul Kırmızısı’nın, çekim çalışmalarının başlandığı şu günlerde en sevilen beş filmi ile hatırlayalım.
La finestra di fronte

1) La finestra di fronte ( Karşı Pencere) – 2003

Krzysztof Kieślowski ‘nin 1988 yılında çektiği Aşk Üzerine Bir Film’ini hemen aklıma getiren bu yapım, elbette birçok noktada birbirinden ayrılıyor. Fakat karşı komşunun gözetlenme olayı ve sonunda yaşanılan aşk, sanırım en büyük ortak paydaları. Akıllara elbette gözetlenme tarafıyla Alfred Hitchcock’un Arka Pencere filmini de getirmiyor değil. Fakat Özpetek, filmine tam da Özpetek filmi denilecek dokunuşları incelikle yerleştirerek, ustaların yolundan gittiğinin sinyallerini vermiyor diyemeyiz. Bir karı koca, hafızasını kaybetmiş bir yaşlı ve karşı apartmanda oturan çekici adam… Hepsinin yolları kesişir ve hepsi de birbirine adeta domino taşı etkisi yapar. Elbette bu etkiyi en güçlü yaşayan Giovanna olur. Özpetek, bu hepsi birbirinden etkin dört karakteri karşılıklı iki daire gibi kısıtlı bir alana sıkıştırıp, hikâyesini kusursuzca örerek de başarısını konuşturur.
Karşı penceredeki adama âşık olan Giovanni’nin hayatında yaşadığı değişimlerin sadece onunla sınırlı olmadığı bu başarılı yapım, buraya yazmakla bitmez bir ödül külliyatına sahip. Eğer ki izlemediyseniz sanırım hemen izleme hazırlığı yapmaya başladınız. Değil mi?

https://www.youtube.com/watch?v=J7W1iL3d_i8

Hamam

2) Hamam – 1997

Ferzan Özpetek, ilk filmi olan Hamam’da, tıpkı kendi hayatında yaptığı gibi doğu ile batının evliliğini gerçekleştirir. İtalya’da başarılı bir mimar olan Francesco’nun, İstanbul’da yaşayan teyzesinin ölmesiyle hayatı tamamen bir değişme sürecine girer. Teyzesinin sahip olduğu hamamı satmak için İstanbul’a gelmesi oldukça sıkıntılı olan İtalya’daki hayatından sıyrılmasına, rahatlamasına hatta ve hatta benliğini bulmasına neden olur. Hamamı işleten ailenin yaşamı ve ailenin oğlu Mehmet, Francesco’nun hayatının gizil köşelerinin aydınlanmasını sağlayarak onun İstanbul’da kalma kararı almasına kadar vardırır olayı. Fakat ne İstanbul’un ne İtalya’nın ne de kimsenin Francesco’nun hayatını dilediği gibi yaşamasına izni yoktur.
Özpetek, bu ilk gözbebeğinde filme de ismini veren oldukça oryantalist bir mekân seçerek zemini sağlam tutmuştur. Özellikle batılı seyircinin ihya olduğu oryantalizm, bir de başarılı bir göz tarafından filme adeta kusursuzca dokunduğu inkâr edilemez bir gerçek.  Aşkın, arzunun, tarihin, köklerin ve daha nicelerinin perdede buluştuğu Hamam, unutulmayan ve hiç unutulmayacaklar arasında.

https://www.youtube.com/watch?v=x9JzZVuhPlA

Le fate ignoranti

3) Le fate ignoranti (Cahil Periler) – 2001

Özpetek’in üçüncü filmi olan Cahil Periler’i, yönetmenin tarzının da iyice şekillendiği yapım olarak kabul etmek lazım. Yine bir aşk girdabının içine bizi sokan bu film, yan karakterlerle de keyiflenen, renklenen cıvıl cıvıl bir hikâye sunuyor biz seyircilere. Sürekli yemeklerin yapıldığı, sohbetlerin eksik olmadığı, her yaştan, etnik kökenden, cinsel tercihten insanın bir arada gırgır şamata eşliğinde yaşadığı bir dünyaya, böylece bizi de bırakıyor Özpetek. Bu hayattan ve yeni kaybettiği eşinin kendisinden gizli yaşamından tamamen bir haber olan Antonia’nın hayatı, yaşadığı şok ve ardından gelen değişim ile evrilir.
Bu süreci izlemenin keyfi ise biz seyirciye kalır. Zira film her bir karakteri ve ördüğü ustalıklı kurgusu ile çok başarılı. Ne dersiniz? İzleriz değil mi?


Mine Vaganti

4) Mine Vaganti (Serseri Mayınlar) – 2010

Özpetek, bu filminde bizleri büyük bir ailenin içene alarak seyircilerin zaten çok sevdiği bir atmosfer yaratıyor. Zengin bir İtalyan ailesinin içinde patlak veren gelişmeler herkesin aklını başından alıyor, özellikle de babanın. Serseri Mayınlar bir aşk hikâyesinden daha çok baba ile oğul ekseninde dönen bir film. Çatışmasını cinsiyet tercihi ve buna bağlı olarak baba ile çocuk arasındaki ilişkisi üzerinden kuran Serseri Mayınlar, çok önemli mesajlar içermekten de geri durmuyor. Cinsiyet ve hayat tercihini tam babasına açıklayacağı akşam abisinin ondan önce bu hamleyi yapmasıyla bütün planları suya düşen Tomasso’nun çetrefilli ama bir o kadar da eğlenceli hayatı emin olun çok iyi.
Özpetek’in bizi İtalyan kültürüne, aile yapısına, jenerasyonlar arası değişime dâhil ettiği Serseri Mayınlar, izlemeyenlerini beklemekte.

https://www.youtube.com/watch?v=C2lQOhQ2es8

Saturno Contro

5) Saturno Contro (Bir Ömür Yetmez) – 2007

Özpetek’in bir nevi büyük bir aile diyebileceğimiz arkadaş ortamının sırlarına bizi ortak ettiği Bir Ömür Yetmez, yönetmenin belki de en duygusal filmlerinden biri. Filmografisine uyumlu olarak arkadaşlar, yemek, muhabbet, farklı cinsel tercihler vs. gibi bütün formüllerin yanında yönetmen bu filmde gözyaşını bir parça daha fazla koymakta bu tarifine. Akşam yemeği yemek için bir araya gelen arkadaş grubunun oldukça huzurlu ve mutlu ortamında başlayan film, bir tanesinin hastalanmasıyla farklı bir kulvara kaymakta. Her şeyin mükemmel bir kusursuzlukla işliyor gibi göründüğü hayatlar bir anda çatırdamaya, sorgulanmaya başlayacak. Bu sorgulanmalar ve hastane süreci birbirine paralel bir seyir izleyecektir. Ve tüm bu süreç tıpkı karakterler gibi bizi de yorarak, yıpratır. Bu da filmin ne kadar etkileyici olduğunun kanıtı değil midir?
Arkadaşlık ve ilişkiler üzerine söyledikleriyle fazlasıyla benimsenen Özpetek, emin olun yine seyirciyi oldukça tatmin ediyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder