29 Temmuz 2018 Pazar

Derviş Zaim Sineması




Kıbrıs'da doğan ve üniversite yıllarına kadar da orada yaşayan Derviş Zaim, roman yazarak başladığı üretim hayatına Kamerayı As adlı belgesel ile devam eder. Bir süre tv için çalışan Zaim, 1996 yılında ilk uzun metraj kurmaca filmiyle yönetmenlik kariyerinin en iyisine imza atar. Filmlerinde her zaman toplumsal meselelere duyarlı olan Zaim, kültürümüzün önemli motiflerini filmlerinde işlemeyi de bir borç bilir. Ebru sanatı, Hacivat ile Karagöz, hat sanatı, minyatür gibi birçok geleneksel sanatlarımız onun filmlerinde unutulmaktan kurtuldu belki de. Son filmi Rüya'da da Yedi Uyurlar efsanesini dile getirmeyi tercih eder Zaim. Bürokrasinin kirli ilişkilerinden, 1963 Kıbrıs olaylarına, Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşanan taht kavgalarına, insanın doğaya zulmüne, yoksulluğa, çarpık kentleşmeye, ranta ve daha nicelerine filmlerinde yer vermiş bu sorumluluk sahibi, sinema sevdalısı insan, gönül verdiği alanda bildiklerini yeni nesillere de hocalık yaparak aktarmaya devam etmektedir. Festivallerde, filmlerde en çok gördüğümüz yönetmen unvanını kimseye bırakmayan, her zaman kendini geliştiren, hep daha farklısını yapma isteğiyle üreten bu yönetmeni filmografisinin en sevilen beş tanesi ile daha yakından tanıyalım.

1)Tabutta Rövaşata – 1996

Zaim’in kariyerinin ilk filmi olan Tabutta Rövaşata, Mahsun (Ahmet Uğurlu) isimli kaybeden bir adamın hazin öyküsünü anlatır. Daha sonraki yıllarda filmografisine birçok film ekleyen Zaim, hep bu ilk filmiyle anılacaktır bana kalırsa. Zira ürettiği eserler arasında hiçbiri Tabutta Rövaşata’nın samimiyetinin, etkileyiciliğinin ve elbette ki gerçekçiliğinin yanına bile yaklaşamayacaktır. Evsiz ve kimsesiz olan Mahsun adlı karaktere odaklanan filmde, her daim onu takip eder, onunla acı çeker, onunla üzülür ve onunla kaybederiz. Mahsun, yaşadıklarıyla öylesine sarsar ki seyirciyi… Her defasında yaşadıklarına gögüs geren bu karakter, izleyicileri tam da can evinden yakalar. Rumeli Hisarı’nda bir sabahçı kahvesi dolaylarında hayatını devam ettiren kahramanımız, bir araba sevdalısıdır aynı zamanda. Geceleri üşüdüğünde arabaları çalan, gece içinde uyuyup, sonrasında aynen yerine bırakan, anlaşılması güç biridir. Kendi yokluğuna bakmadan başkalarının derdine koşan, Mahsun, saflığının, iyiliğinin karşılığını yine kaybetmekle alır. Hayatını renklendiren tek şey olan tavus kuşları bile kurtaramaz onu.

Yerli sinemanın önemli kilometre taşlarından biri olan Tabutta Rövaşata, neredeyse yok denecek bir bütçe ile çekilerek de sektöre örnek teşkil ederek, kusursuz bir yapım olarak tarihte yerini alır. Elbette o yıl silip süpürdüğü ödülleri de unutmamak gerek.


2)Filler ve Çimen – 2001

Derviş Zaim’in ikinci filmi Filler ve Çimen, tam da adında olduğu gibi her zaman paralı, güçlü, arkası sağlam insanlar ile kaybetmeye mahkûm, korunaksızları karşı karşıya getirir. Yani Tabutta Rövaşata’daki Mahsun ve onun gibilere ek olarak tam zıttı bir hayat yaşayanlar da vardır bu filmde. Hayatın güç dengesini, bir bakan, onun kirli ilişkileri ve bu küçük topluluğun altında yok olmaya, harcanmaya mahkûm insanlar üzerinden anlatır Zaim. Havva adlı atlet ile onun askerdeyken sakat kalmış kardeşi İldem, yasadışı işler yapan ve bu pisliklerini bir şekilde örtbas eden bürokratlar, mafya vs… Zaim, Filler ve Çimen ile tam anlamıyla bir Türkiye panoraması çizer.

O güne kadar ülkemizde örneği yapılmamış bir filme imza atan Zaim, üstelik böylesine kapsamlı bir yapım için yine kısıtlı bütçeyle yetinmek zorunda kalkmıştır. Gangster türü ile melodramı birbirine bağlayan, birçok başarılı oyuncuyu bir araya getirerek, büyük ve cesur laflar söyleyen bu yapım ile büyük bir başarı yakalar Zaim. Üstelik kariyeri boyunca bir daha yakalayamayacağı bir başarıdır bu.


3)Balık – 2014

Zaim’in Devir filmi ile başladığı doğa üçlemesinin ikinci ayağı olan Balık, yönetmenin kamerasını tam anlamıyla doğaya çevirdiği bir yapım olarak ayrı bir öneme sahip. İnsanlığın doğaya karşı nasıl bir tutum içerisinde olduğunu, bu tutumun sonucunun elbet bir dönüşünün olacağını oldukça etkili anlatır Balık. Kıt kanaat geçimlerini sağlayan bir aile ve bu ailenin konuşamayan, tedavi görmesi gereken kızları… Bu güçlü çatışmanın arasında güç dengesi olarak ise tamamen masum ve korunmasız göl, göldeki balıklar… Kısacası kendine yapılan müdahalelere, zulme karşı savunmasız doğa. Zaim bu filmi ile insan ile doğayı karşı karşıya getirerek izleyenlerin de basiretini bağlar. Lakin doğaya karşı her ne sebeple olursa olsun yapılan hadsizliğin karşılığının er ya da geç bulması oldukça etkileyici bir şekilde verilir. Film, özellikle ilk yarısından itibaren tırmanan gerilimi, finale doğru doruğa çıkarmayı çok iyi başararak, izleyicisini fazlasıyla tatmin etmektedir.

Örneklerinin artmasının dileneceği bir film olan Balık, Bülent İnal’ın başarılı oyunculuğuyla da parlamakta. Film, prömiyerini yaptığı 22. Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Senaryo Ödülü’nü fazlasıyla hak ederek kazanmıştır ayrıca.


4)Cenneti Beklerken – 2006

Zaim, bilindiği üzere her filminde bir Türk sanatını filmine başarıyla işlemeyi kendine görev bilir. Fakat Cenneti Beklerken Zaim’in bu uğraşının bir adım daha öteye gittiği, kültürümüzün eşsiz bir örneği olan minyatür sanatını, filmine tamamen arka fon olarak kullandığı yapımdır. Zaim’in Türk kültürüne olan merakı, özeni ve elbette saygısı kuşkusuz bu filmle doruğa çıkar. Tarihte de çok iyi bilinen minyatür sanatçısı Eflatun’un hayatına odaklanan Cenneti Beklerken, ona hayat veren Serhat Tutumluer’in oyunculuğuyla hayat bulur. Bu oldukça sanatsal, ruhani bir film olarak başlayan ve öyle de devam edeceğini düşündüğümüz Cenneti Beklerken ilk yarısından sonra epey hareketlenerek, her türden seyirciyi cezp etmeyi de bilir.

Zaim’in kültürümüzün unutulmaya yüz tutan bir örneğini filmine tema seçmesi, bu temaya işlediği Osmanlı İmparatorluğu’nun taht kavgaları ve elbette olmazsa olmaz aşk muhteşem bir birliktelikle hayat bulur bu filminde.


5)Gölgeler ve Suretler – 2010

Zaim, yine her zamanki sorumluluğuyla, elini taşın altına attığı filmlerden birine imza atar. Kendisi de bir Kıbrıslı olan Zaim, 1963 yılında Kıbrıs’ta Rumlar ile Türkler arasında yaşanılan can sıkıcı olaylara çevirir kamerasını. Aslında her zamanki hikâye çıkmakta karşımıza. Mutlu, mesut bir arada yaşayan insanlar, başkalarının nifak sokması sonucu birbirlerine düşerler. Ve olan yine onlara, dostluklarına, huzurlarına olur. Zaim, bu yaşanılan sıkıntıları bir baba ve kızı üzerinden daha çok vermeye çalışarak, bu zorlu süreçte bir yandan can derdine düşün insanları ve bir yandan bir kızın büyümesine şahit eder izleyiciyi. Hacivat ile Karagöz’ü, bu unutulmaz perde oyununu ne güzel işler filmine Zaim.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder