Kıbrıs'da
doğan ve üniversite yıllarına kadar da orada yaşayan Derviş Zaim, roman yazarak
başladığı üretim hayatına Kamerayı As adlı belgesel ile devam eder. Bir süre tv
için çalışan Zaim, 1996 yılında ilk uzun metraj kurmaca filmiyle yönetmenlik
kariyerinin en iyisine imza atar. Filmlerinde her zaman toplumsal meselelere
duyarlı olan Zaim, kültürümüzün önemli motiflerini filmlerinde işlemeyi de bir
borç bilir. Ebru sanatı, Hacivat ile Karagöz, hat sanatı, minyatür gibi birçok
geleneksel sanatlarımız onun filmlerinde unutulmaktan kurtuldu belki de. Son
filmi Rüya'da da Yedi Uyurlar efsanesini dile getirmeyi tercih eder Zaim.
Bürokrasinin kirli ilişkilerinden, 1963 Kıbrıs olaylarına, Osmanlı
İmparatorluğu'nda yaşanan taht kavgalarına, insanın doğaya zulmüne, yoksulluğa,
çarpık kentleşmeye, ranta ve daha nicelerine filmlerinde yer vermiş bu
sorumluluk sahibi, sinema sevdalısı insan, gönül verdiği alanda bildiklerini
yeni nesillere de hocalık yaparak aktarmaya devam etmektedir. Festivallerde,
filmlerde en çok gördüğümüz yönetmen unvanını kimseye bırakmayan, her zaman
kendini geliştiren, hep daha farklısını yapma isteğiyle üreten bu yönetmeni
filmografisinin en sevilen beş tanesi ile daha yakından tanıyalım.
1)Tabutta Rövaşata – 1996
Zaim’in kariyerinin ilk filmi olan Tabutta Rövaşata, Mahsun
(Ahmet Uğurlu) isimli kaybeden bir adamın hazin öyküsünü anlatır. Daha sonraki
yıllarda filmografisine birçok film ekleyen Zaim, hep bu ilk filmiyle
anılacaktır bana kalırsa. Zira ürettiği eserler arasında hiçbiri Tabutta
Rövaşata’nın samimiyetinin, etkileyiciliğinin ve elbette ki gerçekçiliğinin
yanına bile yaklaşamayacaktır. Evsiz ve kimsesiz olan Mahsun adlı karaktere
odaklanan filmde, her daim onu takip eder, onunla acı çeker, onunla üzülür ve
onunla kaybederiz. Mahsun, yaşadıklarıyla öylesine sarsar ki seyirciyi… Her
defasında yaşadıklarına gögüs geren bu karakter, izleyicileri tam da can
evinden yakalar. Rumeli Hisarı’nda bir sabahçı kahvesi dolaylarında hayatını
devam ettiren kahramanımız, bir araba sevdalısıdır aynı zamanda. Geceleri
üşüdüğünde arabaları çalan, gece içinde uyuyup, sonrasında aynen yerine
bırakan, anlaşılması güç biridir. Kendi yokluğuna bakmadan başkalarının derdine
koşan, Mahsun, saflığının, iyiliğinin karşılığını yine kaybetmekle alır.
Hayatını renklendiren tek şey olan tavus kuşları bile kurtaramaz onu.
Yerli sinemanın önemli kilometre taşlarından biri olan
Tabutta Rövaşata, neredeyse yok denecek bir bütçe ile çekilerek de sektöre
örnek teşkil ederek, kusursuz bir yapım olarak tarihte yerini alır. Elbette o
yıl silip süpürdüğü ödülleri de unutmamak gerek.
2)Filler ve Çimen – 2001
Derviş Zaim’in ikinci filmi Filler ve Çimen, tam da adında
olduğu gibi her zaman paralı, güçlü, arkası sağlam insanlar ile kaybetmeye
mahkûm, korunaksızları karşı karşıya getirir. Yani Tabutta Rövaşata’daki Mahsun
ve onun gibilere ek olarak tam zıttı bir hayat yaşayanlar da vardır bu filmde.
Hayatın güç dengesini, bir bakan, onun kirli ilişkileri ve bu küçük topluluğun
altında yok olmaya, harcanmaya mahkûm insanlar üzerinden anlatır Zaim. Havva
adlı atlet ile onun askerdeyken sakat kalmış kardeşi İldem, yasadışı işler
yapan ve bu pisliklerini bir şekilde örtbas eden bürokratlar, mafya vs… Zaim,
Filler ve Çimen ile tam anlamıyla bir Türkiye panoraması çizer.
O güne kadar ülkemizde örneği yapılmamış bir filme imza atan
Zaim, üstelik böylesine kapsamlı bir yapım için yine kısıtlı bütçeyle yetinmek
zorunda kalkmıştır. Gangster türü ile melodramı birbirine bağlayan, birçok
başarılı oyuncuyu bir araya getirerek, büyük ve cesur laflar söyleyen bu yapım
ile büyük bir başarı yakalar Zaim. Üstelik kariyeri boyunca bir daha
yakalayamayacağı bir başarıdır bu.
3)Balık – 2014
Zaim’in Devir filmi ile başladığı doğa üçlemesinin ikinci
ayağı olan Balık, yönetmenin kamerasını tam anlamıyla doğaya çevirdiği bir
yapım olarak ayrı bir öneme sahip. İnsanlığın doğaya karşı nasıl bir tutum
içerisinde olduğunu, bu tutumun sonucunun elbet bir dönüşünün olacağını oldukça
etkili anlatır Balık. Kıt kanaat geçimlerini sağlayan bir aile ve bu ailenin
konuşamayan, tedavi görmesi gereken kızları… Bu güçlü çatışmanın arasında güç
dengesi olarak ise tamamen masum ve korunmasız göl, göldeki balıklar… Kısacası
kendine yapılan müdahalelere, zulme karşı savunmasız doğa. Zaim bu filmi ile
insan ile doğayı karşı karşıya getirerek izleyenlerin de basiretini bağlar.
Lakin doğaya karşı her ne sebeple olursa olsun yapılan hadsizliğin karşılığının
er ya da geç bulması oldukça etkileyici bir şekilde verilir. Film, özellikle
ilk yarısından itibaren tırmanan gerilimi, finale doğru doruğa çıkarmayı çok
iyi başararak, izleyicisini fazlasıyla tatmin etmektedir.
Örneklerinin artmasının dileneceği bir film olan Balık,
Bülent İnal’ın başarılı oyunculuğuyla da parlamakta. Film, prömiyerini yaptığı
22. Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Senaryo Ödülü’nü fazlasıyla hak ederek
kazanmıştır ayrıca.
4)Cenneti Beklerken – 2006
Zaim, bilindiği üzere her filminde bir Türk sanatını filmine
başarıyla işlemeyi kendine görev bilir. Fakat Cenneti Beklerken Zaim’in bu
uğraşının bir adım daha öteye gittiği, kültürümüzün eşsiz bir örneği olan
minyatür sanatını, filmine tamamen arka fon olarak kullandığı yapımdır. Zaim’in
Türk kültürüne olan merakı, özeni ve elbette saygısı kuşkusuz bu filmle doruğa
çıkar. Tarihte de çok iyi bilinen minyatür sanatçısı Eflatun’un hayatına
odaklanan Cenneti Beklerken, ona hayat veren Serhat Tutumluer’in oyunculuğuyla
hayat bulur. Bu oldukça sanatsal, ruhani bir film olarak başlayan ve öyle de
devam edeceğini düşündüğümüz Cenneti Beklerken ilk yarısından sonra epey
hareketlenerek, her türden seyirciyi cezp etmeyi de bilir.
Zaim’in kültürümüzün unutulmaya yüz tutan bir örneğini
filmine tema seçmesi, bu temaya işlediği Osmanlı İmparatorluğu’nun taht
kavgaları ve elbette olmazsa olmaz aşk muhteşem bir birliktelikle hayat bulur
bu filminde.
5)Gölgeler ve Suretler – 2010
Zaim, yine her zamanki sorumluluğuyla, elini taşın altına
attığı filmlerden birine imza atar. Kendisi de bir Kıbrıslı olan Zaim, 1963
yılında Kıbrıs’ta Rumlar ile Türkler arasında yaşanılan can sıkıcı olaylara
çevirir kamerasını. Aslında her zamanki hikâye çıkmakta karşımıza. Mutlu, mesut
bir arada yaşayan insanlar, başkalarının nifak sokması sonucu birbirlerine
düşerler. Ve olan yine onlara, dostluklarına, huzurlarına olur. Zaim, bu
yaşanılan sıkıntıları bir baba ve kızı üzerinden daha çok vermeye çalışarak, bu
zorlu süreçte bir yandan can derdine düşün insanları ve bir yandan bir kızın
büyümesine şahit eder izleyiciyi. Hacivat ile Karagöz’ü, bu unutulmaz perde
oyununu ne güzel işler filmine Zaim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder