30 Temmuz 2018 Pazartesi

Paul Verhoeven Sineması



Hollanda asıllı Paul Verhoeven, her ne kadar Hollywood’da kariyerini sürdürse de her zaman birçok yanıyla bozguncu çocuk rolünü üstlenmiş bir isimdir. Hollywood sinemasının birçok genel geçer kuralını, klişesini uygulamamakta direnmiştir yıllarca. Belki de bir Amerikalı olmadığı için özellikle Amerika’nın kültürünü seyirciye alt metinlerle empoze ettirmeye çalışan yaklaşımlara boyun eğmemiştir hiçbir koşulda. Hal böyle olunca filmlerinde kullandığı şiddeti ve cinselliği bahane ederek ona yüklenen ve suçlayan bir kesim ile hep karşılaşmak zorunda kalmıştır. Lakin o inatla aslında Amerika’nın saçma sapan kanunlarının şiddeti körüklediğini, kendisinin tam da bu durumu eleştiren filmler yaptığını dile getirmiş ve hala da dile getirmektedir.

Özellikle bilim-kurgu türünde kitlelerin çok büyük beğeniyle karşılayıp, sarıp sarmaladığı filmlere, karakterlere hayat veren Verhoeven, güçlü, biraz da tehlikeli kadınlar yaratarak, birçok kadın yönetmenden daha feminist bir duruş sergilemekten de geri durmamaya devam etmektedir. Şiddeti tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren, asla bu konuda tıpkı cinsellik mevzusunda olduğu gibi elini korkak alıştırmayan, bu çılgın yönetmenin absürtlüklerle filmlerini renklendirme konusunda da kimse eline su dökemez. Ne dersiniz bu kural tanımaz, başına buyruk, oyun bozucu admaı filmleriyle daha yakından tanımak istemez misiniz? İşte tam da onun adıyla hafızalara kazınan ve kazınacak beş film ile Verhoeven:

1)Elle (O Kadın) – 2016

Paul Verhoeven, 78 yaşında olmasına rağmen onunla ilgili bilinen tüm yakıştırmaları bir kez daha üstelik fazlasıyla haklı çıkaracak olan Elle’i yaratmıştır. İlerleyen yaşı ile birlikte yumuşayan, çizgisinin dışına çıkan yönetmenlerin aksine Verhoeven, tabiri caizse dişlerini daha da bilemiş bir şekilde karşımızda arzı endam etmekte Elle ile. Geçmişimde tarifi mümkünsüz bir travma yaşamış, çevresinde eski kocası, oğlu, annesi de dahil olmak üzere çok da ona destek olacak birileri olmayan, yalnız yaşayan Michèle Leblanc tüm bunların aksine oldukça güçlü hatta haşin, yırtıcı bir kadındır. Zira yaşadığı tecavüzü bile soğukkanlılıkla karşılar. Peki, kabullenir mi? İşte bu sorunun yanıtı filmin kendisinde saklı.

Isabella Huppert’in tek kelimeyle dudak uçuklatan performansı ile ayyuka çıkan film, Verhoeven’in şiddet ve seks ağırlıklı sert tarzı ile tamamlanıyor. Verhoeven’in güçlü kadınları içerisinde belki de en üst sıraya tırmanacak Michèle başta olmak üzere tüm karakterlerin de fazlasıyla derinlikli olduğu filmin Fransız oyuncularla ve Fransızca olması da ayrıca çok doğru bir seçim olmuş.



2)Zwartboek (Kara Kitap) – 2006

Verhoven,  İkinci Dünya Savaşı’na o lanetli yıllara kamerasını çevirdiği filmi, doğduğu topraklarda çekmeyi tercih eder. Zwartboek, savaş yıllarında geçmesine rağmen ne cephede ne de toplama kamplarında geçer. Nazilere tamamen bir teslimiyet sergileyen Hollanda’da geçen film, kaçarak hayatını kurtarmaya çalışan Yahudiler ve Hollandalı direnişçiler ile onların karşısına konumlandırdığı işgalci Nazi askerleri çemberinde ilerler . Bu iki karşı kutbun ortasına ise başkarakter Rachel/Ellis’i (Carice Van Houten) yerleştirir.

Tüm sevdikleri Nazi askerleri tarafından gözlerinin önünde öldürülen Rachel’in hem yaşama savaşı hem de direnişçilerle birlikte giriştiği tehlikeli oyunlar, seyirci olarak nefesimizi tutarak izleyeceğimiz bir filmi ortaya çıkarıyor. Verhoeven’in yine bir güçlü kadın karakterinin omuzlarında yükselen Zwartboek’i, savaşın anlamsızlığı ve acımasızlığından çok daha fazlasını söylüyor. Nefretin, güç sarhoşluğunun, hırsların ve ihanetin öncelikle her insanın teslim olduğu bir durum olduğunu, bu durumun Nazi ya da herhangi bir Avrupalı olsa da değişmediğini tokat gibi suratlara çarpıyor. Ve en önemlisi iyi ya da kötü insan genellemesinin zavallılığını gözler önüne sererek, her insanın iyi ve kötü yönleriyle var olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor.Her insanın izleyip, kendini sorgulaması gereken çarpıcı bir yapım demekten başka ne denilebilir ki?



3)Basic Instinct (Temel İçgüdü) – 1992

1992 yapımı Paul Verhoeven’ın Basic İnstinct filmi ülkemizde Temel İçgüdü adıyla gösterime girmişti. O günden bu yana da yasaklanma, sansür, sansasyonlarla anılan bir film olagelmiştir. Sinema salonlarında gösterildiğinde gösterimi bir süre yasaklansa da gişe rekoru kıran filme, televizyonda da sansürlenerek gösterilse de ilgi azalmamıştı. Bir kesim tarafından sadece erotik yanlarıyla anılsa da çok başarılı bir cinayet filmidir aynı zamanda Basic İnstinct.

Michael Douglas ile Sharon Stone gibi başarılı oyuncuların cesur sahneleri ile hatırlanan film ile en çok özdeşleşen an Sharon Stone’nin frikik verdiği sahne olsa da film, asla bir sahneye sığdırılamayacak kadar derinlikli, düşündürücü ve oldukça zorlayıcıdır. Sinema tarihinin görüp görebileceği en zeki, seksi, hırslı ve tehlikeli kadınlarından biri ile tanışmamızı sağlayan bu Verhoeven harikası, klasik sinemanın cinsiyet üzerinden yaptığı kodlamaları alaşağı eder. Zira kadını yarım akıllı, güzel ve aptal, seksi ve bilgisiz gibi yakıştırmaların hepsini unutturacak bir kahraman arzı endam eder sahnede. Filmi izleyen tüm erkeklerin, Catherine Tramell ve onun gibi kadınların şerrine yakalanma korkusu yaşamadıklarını kim inkâr edebilir?



4)Total Recall (Gerçeğe Çağrı) – 1990

Verhoeven’in 2084 yıllarında geçen bilim-kurgu filmi, Philip K. Dick’in “Sizin İçin Topyekün Hatırlayabiliriz” adlı kısa hikâyesinden uyarlanmıştır. Elbette bu uyarlanma, Verhoeven’in kendi tarzına uygun bir yol izlenmiştir. Yani Verhoeven kendi tarzını, biçimini Dick’in hikâyesi ile birleştirerek, böylesine özgün bir esere imza atmıştır. Total Recall, günümüz koşulları, imkânları ile değerlendirilmemeli elbette. Film, gösterime girdiği zamanlar açısından tam anlamıyla baş döndürücü bir etki yaratır. Özellikle efektler konusunda seyirciyi kendine hayran bırakan film, kısa zamanda kült mertebesine erişmiştir. Akademi tarafından En İyi Görsel Efekt (Özel Başarı) Ödülü’ne layık görülen Total Recall, Arnorld Schwarzenegger’in oyunculuğuyla hafızalara kazınmıştır.

Verhoven’in absürtlük, şiddet, cinsellik gibi durumlardan fazlasıyla beslendiği filmin B Film sularında da kendine yer bulmaya çalıştığı kesin. Lakin her ne kadar B Film’in birçok özelliğine sahip olsa da Total Recall, bir B Film olamayacak kadar da birçok yönden oldukça nitelikli. Her ne kadar çoğu kişinin aklında üç memeli kadın görüntüsü ile kalsa da çok daha fazlasını barındırmakta.



5)Robocop (Robot Polis) – 1987

Verhoeven’in bir diğer bilim-kurgu filmi olan Robocop, aynı zamanda tekinsiz bir distopyada geçmektedir. Kar amacıyla dünyayı, hunharca inşa ettikleri şehirlerle tam bir cehenneme çeviren birkaç tekel ve bu şehirlerde hayatta kalmak için ölen ve öldürülen insancıklar… Aslında bu filmde yaşanılanlar artık biz seyircilere pek de uzak şeyler değil. Zaten yönetmenimiz de tamamen bir hayal dünyası inşa etmek istememiştir. Bugünün dünyasına, yaşanılanlara bir eleştiri maiyetinde bu filmi yaratır Verhoeven. Ne var ki her zamanki gibi ne yaparsa yapsın eleştiri oklarına hedef olmaktan yine kurtulamamıştır. Zira direnişe geçilmemesi, her koşulda ne sebeple olsun yine de iktidara hizmet edilmesi gerekli gibi bir mesaj verdiği iddia edilmiştir. Gerçekten de başkarakter Robocop üzerinden böyle bir durum yaratılmaktadır.

İnsan-robot birleşimi bir mutant karakter yaratması ve bunu seyirci kitlesinin fazlasıyla sevip, benimseyeceği bir noktaya getirmesiyle yakalanan başarıyı asla yadsıyamayız. Şiddetin yine adeta pervasız bir şov yaptığı filmin devem ve remake ile bir efsaneye dönüştüğünü de söylemeye gerek yok sanırım.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder