Avusturyalı Michael Haneke, sinema tarihinin en rahatsız
edici ve sert filmlerine imza atan yönetmenlerinden biridir. Kendi
deyimiyle’’Kimsenin kolayca ve içi rahat bir şekilde seyredemeyeceği’’ filmler
yapan yönetmen modern toplumun insanlarına takıntılıdır. Filmlerinden özellikle üst orta sınıf Avrupalı
kent soylusu ailelerle uğraşan Haneke, sadece bu sınıfı eleştirmekle kalmaz
birçok defa da filmleriyle tabiri caizse hadlerini bildirir. Mesafeli kamerası,
soğuk atmosferi, yabancılaştığınız karakterleri, müziksiz durgun sahneleri ve
acımasız alt metni, oldukça güçlü senaryoları ile Haneke filmlerinin her biri
unutulmaz yapımlardır. Eğer ki yönetmenin filmlerini izleyebilecek kadar
yürekliyseniz, Haneke filmografisi değme akademilere taş çıkartacak denli
başarılı bir sinema eğitimi vaat eder size.
1)Amour-2012
Haneke son filmi Amour ile sanırım ilk kez seyircisine
kısmen de olsa özdeşlik kuracağı karakterler yaratır. Hayatlarının son
demlerindeki Anne ve Georges ile bizleri tanıştırır. Tanıştırması ile birlikte de
bizi Anne ile Georges’in çaresizliğe düştükleri dipsiz kuyu misali dünyalarının
tam da ortasına bırakır. Aşk ve huzur kokan eve hastalığın çökmesiyle kasvet
hakim olur. Bu evde neredeyse iki saat boyunca çiftimizin yaşadığı yürek
burkan, iç sıkıntısı yaratan hayatlarına tanıklık ederiz. En zoru ise Georges
ile Anne’nin verdiği son karardır elbet. Haneke seyirciye istesen de istemesen
de bu sona tanıklık edeceksin der. Haneke’yi
tanıyan seyirci de bunu göze almıştır sonuçta.
2)Funny Games-1997
Haneke’nin burjuvaziyi eleştirmekten bir adım öteye gittiği
burjuvaziden bildiğin intikam aldığı film olur Funny Games. Burjuvazi ile
kedinin fare ile oynadığı gibi oynayan, onların tüm çirkinliklerini yüzlerine
vurarak çaresiz kılar onları. Üstelik onlara oynadığı oyun çok şiddetlidir ki
burjuvazinin, böylesi saldırıların kendilerinin başlarına gelebileceğini
düşünerek aldıkları önlemlerin hepsi boşa çıkar. Çünkü Haneke her şeyi fazlasıyla
basit algılayan birçok karmaşık durumun içinden çıkamayan ve çıkamadıkça da
komik duruma düşen üst orta sınıfın karşısına kafası zehir gibi çalışan
adaletsizlik karşısında hıncı büyümüş bu nedenle acımasızlaşmış iki kişi
çıkarır. Yer yer izlemekte zorlanılan bu film hem söyledikleri hem de bunları
aktarma şekli ile takdire şayan bir film olmuştur.
3)Der siebente Kontinent -1989
Michael Haneke’nin ‘’Buzlaşma’’ ya da ‘’Kent’’ üçlemesinin ilk
filmi olan Yedinci Kıta filmi, yönetmenin sonraki filmlerinde de temel alacağı
gibi küçük burjuvaların hayatına odaklanır. Üst orta sınıf çocuklu bir ailenin
sistemin dişlileri tarafından sıkıştırılmış hayatlarını yaşarken izlemeye
başladığımız film, ailenin çaresizliğini anlayıp bu duruma kendilerince doğru
olduğuna inandıkları yöntemle son vermelerini anlatır. Tam da sistemin onlara
dikte ettirdiği gibi nesnelere bağımlı, yemek yemek ve tv izlemekle harcanan
zamanları yaşayan, kapitalist sistemin iyi bir neferi nasıl olunacağını öğrenen
ve uygulayan, paylaşım ve bağlılık kavramlarından tamamen uzaklaşmış bir kent
soylusu aile vardır karşımızda. Hiçbir şekilde katharsis oluşturamayacağımız
mekanik insanlar olan üç karakter tıpkı yaşadıkları hayatta olduğu gibi pek
konuşmadan ve duygulanmadan radikal bir karar alır ve yine mekanik bir şekilde
bu kararı uygularlar. Oldukça duygusuz bir film olan Yedinci Kıta, Haneke’nin
derdini belki de en sert ve en net anlatan filmlerinden biridir.
4)Das weiße Band - Eine deutsche Kindergeschichte-2009
Beyaz Bant filmi ismi gibi masumiyeti değil aksine kötülüğü
odağına alan bir filmdir. Yönetmenin en kasvetli, en soğuk, en kötücül
filmlerinden biridir. Birinci Dünya Savaşı öncesi Almanya’nın durumunu
irdeleyen film, terörizmin nasıl doğduğunun, katliamcı bir ırk haline gelecek
insanların temelinin neye dayandığını gözler önüne serer Haneke bu filmde. Konvansiyonel sinemada olduğu gibi asla kimin
neden köyde gerçekleşen kötülükleri yaptığını anlayamayacağımız bir film Beyaz
Bant. Zira yönetmenin derdi bu değildir; Haneke, kötülüğün doğuşuna odaklanır,
nedenine değil. Haneke, kamerası ve yarattığı atmosfer ile de filmin soğuk
duruşunu ve sert tavrını korur. Asla katharsisi yaşayamayacağımız bu film,
Haneke’nin seyircide en çok yabancılaştırma yarattığı filmi olur kuşkusuz.
5)Benny’s Video-1992
Yine Avrupalı üst orta sınıf bir aile var karşımızda ve onların
ergenlik dönemindeki erkek çocukları. ‘’Duygusal Buzlanma’’ üçlemesinin ikinci
filmi Benny’s Video, bu kez yine bir aile yaşantısını yerden yere vurur. Kamera
çekimi yapmaya meraklı ve odasının her köşesinden kayıt alan bir siteme sahip
Benny, gerçek ile video kayıtları arasındaki ayrımı yapamayacak kadar gerçeklik
algısını yitirir. Kayıt ile gerçek hayat arasında kendini kaybeden Benny, insanlıktan
çıkar. Filmin en iç acıtan yanı ise Benny’nin yaptıklarından daha çok ailesinin
takındığı tutum olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder