Şili doğumlu Alejandro Amenábar, İspanya’da büyüyen bir
yönetmen. Kültür-sanata çocukluğundan beri ilgili Amenábar, kitap okuyarak ve
estürman çalarak kendini geliştirir. Sinemayı da ilgi alanına sokmakta geç kalmayarak,
genç yaşta çekmeye başladığı kısa filmlerinin ardından henüz yirmi üç
yaşındayken tüm dünyanın ilgisini çekecek ilk uzun metrajına imza atar.
Filmlerinin yönetmenliğini yapmasının yanında senaryolarını ve müziklerini de
yapan bu başarılı isim, doksanlı yılların unutulmaz yönetmenleri arasına adını
yazdırır. Genelde korku-gerilim filmlerinin yönetmeni olarak anılsa da farklı
türlerde gezinmeyi sevenlerden aslında. Zira dönem filmlerinden, gerçek hayat
öykülerine kadar yaptığı her türde başarının tadına bakmış bir isim Amenábar.
Hollywood’u bile kıskandıracak filmlerin mimarı olan bu yönetmenin en çok
hedefine oturttuğu mesele ise her daim din olmuştur. Dini sorgulamaktan,
gerekirse itham etmekten hiçbir zaman çekinmeyecek kadar da cesur ve gözü karadır
aynı zamanda.
Bu yarattığı yapımlarla kıskanılası yönetmene, dilerseniz
her biri birbirinden değerli beş filmiyle daha yakından bakalım.
1)The Others (Diğerleri) – 2001
Alejandro Amenábar, filmografisinin üçüncü filmi ile genç
yaşta tüm dünyanın dikkatlerini üzerine çekecek bir film olan The Others’a imza
atar. Korku- gerilim türündeki bu yapım hem Amenábar’ın hem de başrol oyuncusu
Nicele Kidman’ın kariyerlerinin bana kalırsa tartışmasız zirve noktaları olur.
İkinci Dünya Savaşı yeni bittiği, sessizliğin, ölümün hala tüm varlığıyla
hissedildiği yıllarda İngiltere’de şehrin dışında bir malikânede yaşanır
hikâye. Üstelik İngiltere’nin sisli, puslu havası da tüm bu atmosfere katkı
sağlamaktan geri durmaz. Eşini savaşta kaybetmiş gencecik, iki çocuklu, aşırı
dindar bir kadın oldukça derinlikli bir karakterle karşılar bizleri.
Çocuklarının ikisi de güneş ışığından etkilendikleri için karanlıkta yaşamaya
mahkûmdurlar. Bir nevi ailenin yası hiç bitmeyecek bir döngüye girer böylece;
aynalara bakılmayan, karanlık, eğlenceden mahrum bir hayat yaşanır. Tüm bunlar
zaten yeterince iç karartıcı ve kasvetliyken eve hizmetkâr olarak gelen
esrarengiz üç kişi ve öncelikle evin küçük kızı Anne tarafından görülen
davetsiz misafirler her şeyin tuzu biberi olur.
Sinema tarihinin korku öğelerini pek taşımadan, fazlasıyla
gerilim dolu bir atmosfer yaratarak seyirciyi etkileyen ender yapımlardan biri
olan The Others, asla tahmin edilmeyecek sürpriz finali ile de büyük bir
başarıya imza atmış bir film. Sinematografi, senaryo, oyunculuklar ve bir film
ile ilgili akla gelebilecek tüm noktalarda kusursuzluğunu ortaya koyan The
Others, unutulmazlar arasındaki yerine yıllar geçse de kaybetmeyecek kuşkusuz.
Ama aşırı dindar Grace Stewart adlı baş karakterin filmin sonunda yaşadığı çelişki
akıllardan çıkmayacak en önemli nokta olsa gerek.
2)Tesis (Tez) – 1996
Amenábar’in henüz yirmi üç yaşındayken çektiği bu ilk uzun
metraj filmi, şiddet görüntülerini izlettirmeden seyirciyi fazlasıyla germeyi
başarabilen ender yapımlardan. Snuff film(ölümle sonuçlanan bir tür porno film)
gerçeğini tüm çıplaklığıyla anlatan Tesis, aynı zamanda şiddeti sevmeyen insanların görme isteğini, merak duygusunu da
tüm çıplaklığıyla perdeye yansıtmayı bilir. Sinema bölümünde lisans yapan
Angela’nın tez konusunun sinemada şiddet olması filmin çıkış noktasını
oluşturur. Fakat şiddeti araştıran Angela ve ona yardımcı olan okul arkadaşı
Chema bir süre sonra olayların ortasında kendilerini bulmakta geç kalmazlar. Kaçan,
kovalanan, katil, şüpheli, masum vb her şeyin tamamen arap saçına döndüğü, son
ana kadar kimin ne olduğundan emin olamadığımız ustalıkla çizilmiş bir film
Tesis. Yaşanılanları açıklanamaz bir hevesle kayıt altına almak isteyenler,
şiddete önüne geçemeyecek bir tutkuyla bağlı olanlar, görme isteğini
dizginleyemeyenler…
Mükemmel bir senaryoyu ustalıkla perdeye aktaran Amenábar,
yaşından beklenmeyecek bir hamleyle sinema dünyasında ilk şaşkınlığı yaratır Tesis
ile. İnsan denen varlığı böylesine güzel analiz eden, şiddetin pornosuna asla
ona başvurmadan onu eleştiren böylesine bir filmi alkışlamak gerek.
3)Mar Adentro (İçimdeki Deniz) – 2004
Ramon Sampedro’nun gerçek yaşam öyküsünü aktardığı kitaptan
etkilenerek çektiği ve başrolünde Javier Bardem’in oynadığı eşsiz bir yapım Mar
Adentro. Hayatla fazlasıyla barışık Ramon’un genç yaşta felç kalması ve yirmi altı
yılın sonunda tamamen iradi bir şekilde ötenazi istemesi üzerine kuruludur
film. Bardem’in muhteşem oyunculuğuyla şahlanan filmde, hayata küsmüş ve isyan
eden bir karakter değil, fazlasıyla realist, olgun bir kişiliktir karşılar bizi.
Ülkedeki yasalar onun ötenazi olmasını onaylamadıkça Ramon’un iç dünyasına,
geçmişine uzanırız. Böylece onun gerçekten ne kadar hayat dolu, yaşama sımsıkı
bağlı biri olduğunu, fakat artık yaşamla vedasını gerçekleştirdiğini anlarız
seyirci olarak. Böylesine incelikli, kibar, sevgi dolu ama aynı zamanda da
kararlı ve gerçekçi bir karakterle kurduğumuz özdeşlik, onun bu kararında da
yanında yer almamıza neden olur. Böylece ötenazi isteyen Ramon ve onun bu
kararını onaylayan arkadaşları ve biz seyirciler ortak paydada buluşuruz. Pek
tabii, bu kadar büyük bir özdeşlik güçlü bir duygusallık yaşamamıza da sebep
olur kuşkusuz.
Ramon’un hayalinde ve hatıralarında şahit olduğumuz anların
büyüleyiciliğiyle etkisi kat be kat artan Mar Adentro, eşine az rastlanır bir
dram. Yaşama, ölüme ve özgürlüğe dair söyledikleriyle unutulmazlar arasında hiç
kuşkusuz.
4)Agora – 2009
Amenábar, bu filmiyle tarihi bir yaraya parmak basmayı
tercih eder. Sinemanın seyirciyi sadece eğlendirmek amacı değil aynı zamanda da
bilgilendirmek amacı taşıdığının ispatı olan Agora, 4. yüzyıla kamerasını
taşır. Filozof, matematikçi, astronom olan İskenderiyeli Hypatia’nın hayatını
merkeze alarak dönemin dini, askeri ve bürokratik yapısını gözler önüne
sermekte Agora. Hristiyanlığın henüz yayılma döneminde nasıl bir politika
izlediğini, dinlerin her dönem gelişime ve ilerlemeye kapalı olan yapısını tüm
gerçekliğiyle ortaya koyan Agora, söylediklerinin arkasında duran cesur bir
yapım. Ayrıca Amenábar, asla filminde taraf tutmaz; Pagan, Yahudi ve Hristiyan
dinine inananları her zaman eksileri ve artılarıyla çizer. Zulüm ve köleliliği
hayat tarzı haline getirmiş ama aynı zamanda bilime ve kültür-sanata bağlı
Paganları, dinlerini yaymaya çalışırken bir yandan öldüren bir yandan da
eşitliği, özgürlüğü savunan, gelişime, bilime sırtını dönen Hristiyanları ve
Hristiyanlarla aynı dili konuşmaktan geri kalmayan Yahudileri tarafsız bir
şekilde seyirciye sunar Amenábar.
Geçmişte yaşamış, kendini bilime adayan bir kadını ve önem
arz eden tarihi bir süreci objektif bir bakışla perdeye yansıtan Agora, tam
anlamıyla bir başarı örneği. Tarihe, bilime, feminizme meraklıysanız bu film
sizin için emin olun biçilmiş kaftan.
5)Abre Los Ojos (Aç Gözünü) – 1997
İlk filmi Tesis’in ardından yine etkileyici bir filmle
seyirci karşısına çıkar Amenábar. Abre Los Ojos, o kadar dikkat çeken bir film
olur ki 2001 Hollywood yapımı Vanilya Sky adlı remakei bile yapılır.
Hollywood’un iyi yapımları ıskalamadığını bilenler, Abre Los Ojos’un nasıl bir
yapım olduğunu tahmin etmektedirler sanırım. Amenábar’ın bu filmi sinemanın kafa
karıştırıcı yapımları arasında kendine yer bulur kuşkusuz. Muhteşem bir senaryo
ve kurguya sahip bu film, rüyalarla, gerçeğin birbirine karıştığı,
bilimkurgunun sularında yüzmekten de geri durmayan, seyirciyle kedinin fare ile
oynadığı gibi oynayan bir yapım. Düşünmekten başınızı ağrıtmak, sinirlerinizi
tahrip etmek istiyorsanız bu film size fazlasıyla cömert davranacaktır.
Karmaşık kurgusu, incelikli senaryosu, türler arası
gezintisi, başarılı oyunculukları – Penelope Cruz’un hayal gibi oyunculuğu- bir
araya gelerek bir Amenábar mucizesi daha ortaya çıkar da izlenmez mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder