29 Temmuz 2018 Pazar

Alejandro Amenábar Sineması




Şili doğumlu Alejandro Amenábar, İspanya’da büyüyen bir yönetmen. Kültür-sanata çocukluğundan beri ilgili Amenábar, kitap okuyarak ve estürman çalarak kendini geliştirir. Sinemayı da ilgi alanına sokmakta geç kalmayarak, genç yaşta çekmeye başladığı kısa filmlerinin ardından henüz yirmi üç yaşındayken tüm dünyanın ilgisini çekecek ilk uzun metrajına imza atar. Filmlerinin yönetmenliğini yapmasının yanında senaryolarını ve müziklerini de yapan bu başarılı isim, doksanlı yılların unutulmaz yönetmenleri arasına adını yazdırır. Genelde korku-gerilim filmlerinin yönetmeni olarak anılsa da farklı türlerde gezinmeyi sevenlerden aslında. Zira dönem filmlerinden, gerçek hayat öykülerine kadar yaptığı her türde başarının tadına bakmış bir isim Amenábar. Hollywood’u bile kıskandıracak filmlerin mimarı olan bu yönetmenin en çok hedefine oturttuğu mesele ise her daim din olmuştur. Dini sorgulamaktan, gerekirse itham etmekten hiçbir zaman çekinmeyecek kadar da cesur ve gözü karadır aynı zamanda.

Bu yarattığı yapımlarla kıskanılası yönetmene, dilerseniz her biri birbirinden değerli beş filmiyle daha yakından bakalım.


1)The Others  (Diğerleri) – 2001


Alejandro Amenábar, filmografisinin üçüncü filmi ile genç yaşta tüm dünyanın dikkatlerini üzerine çekecek bir film olan The Others’a imza atar. Korku- gerilim türündeki bu yapım hem Amenábar’ın hem de başrol oyuncusu Nicele Kidman’ın kariyerlerinin bana kalırsa tartışmasız zirve noktaları olur. İkinci Dünya Savaşı yeni bittiği, sessizliğin, ölümün hala tüm varlığıyla hissedildiği yıllarda İngiltere’de şehrin dışında bir malikânede yaşanır hikâye. Üstelik İngiltere’nin sisli, puslu havası da tüm bu atmosfere katkı sağlamaktan geri durmaz. Eşini savaşta kaybetmiş gencecik, iki çocuklu, aşırı dindar bir kadın oldukça derinlikli bir karakterle karşılar bizleri. Çocuklarının ikisi de güneş ışığından etkilendikleri için karanlıkta yaşamaya mahkûmdurlar. Bir nevi ailenin yası hiç bitmeyecek bir döngüye girer böylece; aynalara bakılmayan, karanlık, eğlenceden mahrum bir hayat yaşanır. Tüm bunlar zaten yeterince iç karartıcı ve kasvetliyken eve hizmetkâr olarak gelen esrarengiz üç kişi ve öncelikle evin küçük kızı Anne tarafından görülen davetsiz misafirler her şeyin tuzu biberi olur.
Sinema tarihinin korku öğelerini pek taşımadan, fazlasıyla gerilim dolu bir atmosfer yaratarak seyirciyi etkileyen ender yapımlardan biri olan The Others, asla tahmin edilmeyecek sürpriz finali ile de büyük bir başarıya imza atmış bir film. Sinematografi, senaryo, oyunculuklar ve bir film ile ilgili akla gelebilecek tüm noktalarda kusursuzluğunu ortaya koyan The Others, unutulmazlar arasındaki yerine yıllar geçse de kaybetmeyecek kuşkusuz. Ama aşırı dindar Grace Stewart adlı baş karakterin filmin sonunda yaşadığı çelişki akıllardan çıkmayacak en önemli nokta olsa gerek.


2)Tesis (Tez) – 1996

Amenábar’in henüz yirmi üç yaşındayken çektiği bu ilk uzun metraj filmi, şiddet görüntülerini izlettirmeden seyirciyi fazlasıyla germeyi başarabilen ender yapımlardan. Snuff film(ölümle sonuçlanan bir tür porno film) gerçeğini tüm çıplaklığıyla anlatan Tesis, aynı zamanda şiddeti sevmeyen  insanların görme isteğini, merak duygusunu da tüm çıplaklığıyla perdeye yansıtmayı bilir. Sinema bölümünde lisans yapan Angela’nın tez konusunun sinemada şiddet olması filmin çıkış noktasını oluşturur. Fakat şiddeti araştıran Angela ve ona yardımcı olan okul arkadaşı Chema bir süre sonra olayların ortasında kendilerini bulmakta geç kalmazlar. Kaçan, kovalanan, katil, şüpheli, masum vb her şeyin tamamen arap saçına döndüğü, son ana kadar kimin ne olduğundan emin olamadığımız ustalıkla çizilmiş bir film Tesis. Yaşanılanları açıklanamaz bir hevesle kayıt altına almak isteyenler, şiddete önüne geçemeyecek bir tutkuyla bağlı olanlar, görme isteğini dizginleyemeyenler…

Mükemmel bir senaryoyu ustalıkla perdeye aktaran Amenábar, yaşından beklenmeyecek bir hamleyle sinema dünyasında ilk şaşkınlığı yaratır Tesis ile. İnsan denen varlığı böylesine güzel analiz eden, şiddetin pornosuna asla ona başvurmadan onu eleştiren böylesine bir filmi alkışlamak gerek.



3)Mar Adentro (İçimdeki Deniz) – 2004


Ramon Sampedro’nun gerçek yaşam öyküsünü aktardığı kitaptan etkilenerek çektiği ve başrolünde Javier Bardem’in oynadığı eşsiz bir yapım Mar Adentro. Hayatla fazlasıyla barışık Ramon’un genç yaşta felç kalması ve yirmi altı yılın sonunda tamamen iradi bir şekilde ötenazi istemesi üzerine kuruludur film. Bardem’in muhteşem oyunculuğuyla şahlanan filmde, hayata küsmüş ve isyan eden bir karakter değil, fazlasıyla realist, olgun bir kişiliktir karşılar bizi. Ülkedeki yasalar onun ötenazi olmasını onaylamadıkça Ramon’un iç dünyasına, geçmişine uzanırız. Böylece onun gerçekten ne kadar hayat dolu, yaşama sımsıkı bağlı biri olduğunu, fakat artık yaşamla vedasını gerçekleştirdiğini anlarız seyirci olarak. Böylesine incelikli, kibar, sevgi dolu ama aynı zamanda da kararlı ve gerçekçi bir karakterle kurduğumuz özdeşlik, onun bu kararında da yanında yer almamıza neden olur. Böylece ötenazi isteyen Ramon ve onun bu kararını onaylayan arkadaşları ve biz seyirciler ortak paydada buluşuruz. Pek tabii, bu kadar büyük bir özdeşlik güçlü bir duygusallık yaşamamıza da sebep olur kuşkusuz.

Ramon’un hayalinde ve hatıralarında şahit olduğumuz anların büyüleyiciliğiyle etkisi kat be kat artan Mar Adentro, eşine az rastlanır bir dram. Yaşama, ölüme ve özgürlüğe dair söyledikleriyle unutulmazlar arasında hiç kuşkusuz.



4)Agora – 2009

Amenábar, bu filmiyle tarihi bir yaraya parmak basmayı tercih eder. Sinemanın seyirciyi sadece eğlendirmek amacı değil aynı zamanda da bilgilendirmek amacı taşıdığının ispatı olan Agora, 4. yüzyıla kamerasını taşır. Filozof, matematikçi, astronom olan İskenderiyeli Hypatia’nın hayatını merkeze alarak dönemin dini, askeri ve bürokratik yapısını gözler önüne sermekte Agora. Hristiyanlığın henüz yayılma döneminde nasıl bir politika izlediğini, dinlerin her dönem gelişime ve ilerlemeye kapalı olan yapısını tüm gerçekliğiyle ortaya koyan Agora, söylediklerinin arkasında duran cesur bir yapım. Ayrıca Amenábar, asla filminde taraf tutmaz; Pagan, Yahudi ve Hristiyan dinine inananları her zaman eksileri ve artılarıyla çizer. Zulüm ve köleliliği hayat tarzı haline getirmiş ama aynı zamanda bilime ve kültür-sanata bağlı Paganları, dinlerini yaymaya çalışırken bir yandan öldüren bir yandan da eşitliği, özgürlüğü savunan, gelişime, bilime sırtını dönen Hristiyanları ve Hristiyanlarla aynı dili konuşmaktan geri kalmayan Yahudileri tarafsız bir şekilde seyirciye sunar Amenábar.

Geçmişte yaşamış, kendini bilime adayan bir kadını ve önem arz eden tarihi bir süreci objektif bir bakışla perdeye yansıtan Agora, tam anlamıyla bir başarı örneği. Tarihe, bilime, feminizme meraklıysanız bu film sizin için emin olun biçilmiş kaftan.



5)Abre Los Ojos (Aç Gözünü) – 1997


İlk filmi Tesis’in ardından yine etkileyici bir filmle seyirci karşısına çıkar Amenábar. Abre Los Ojos, o kadar dikkat çeken bir film olur ki 2001 Hollywood yapımı Vanilya Sky adlı remakei bile yapılır. Hollywood’un iyi yapımları ıskalamadığını bilenler, Abre Los Ojos’un nasıl bir yapım olduğunu tahmin etmektedirler sanırım. Amenábar’ın bu filmi sinemanın kafa karıştırıcı yapımları arasında kendine yer bulur kuşkusuz. Muhteşem bir senaryo ve kurguya sahip bu film, rüyalarla, gerçeğin birbirine karıştığı, bilimkurgunun sularında yüzmekten de geri durmayan, seyirciyle kedinin fare ile oynadığı gibi oynayan bir yapım. Düşünmekten başınızı ağrıtmak, sinirlerinizi tahrip etmek istiyorsanız bu film size fazlasıyla cömert davranacaktır.

Karmaşık kurgusu, incelikli senaryosu, türler arası gezintisi, başarılı oyunculukları – Penelope Cruz’un hayal gibi oyunculuğu- bir araya gelerek bir Amenábar mucizesi daha ortaya çıkar da izlenmez mi?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder