29 Temmuz 2018 Pazar

Metin Erksan Sineması




Ülkemiz sinemasının auteur yönetmenleri denilince akla gelecek ilk üç isimden biri Metin Erksan olmayı fazlasıyla hak eder. Yeşilçam’ın toplumsal gerçekçi filmlerine imza atan, yüzünü hem doğuya hem batıya dönen bir isimdi Erksan. Yeşilçam’a arkasını dönüp, onu aşağılamadığı gibi, ucuz numaralarından da nemalanmadı. Bir yandan içeriden, tam da bizden hikâyeleri işleyerek geldiği yeri inkâra girmedi. Bir yandan da batının gelişimine ayak uydurarak ilerici yüzünü göstermeyi de ihmal etmedi. Sansür radarına en çok yakalanan yönetmenlerden biri olması onu asla düşündüklerinden ya da yapmak istediklerinden vazgeçirmediği gibi daha da hırslandırdı belki de. Zaten bu kararlılığı ülkemiz sinemasının Altın Ayı gibi önemli bir ödülle tanışmasına vesile oldu. Erksan’ın ülke sinemasına katkısı sadece unutulmayacak başyapıtlara imza atmak olmamıştır kuşkusuz. Beyazperdede daha önce görmediğimiz yeni yüzleri de keşfederek Yeşilçam’a armağan eden yönetmenin yaptıklarını eksiksiz anlatmak epey güç.

Metin Erksan’ın sinema tarihine bıraktığı mirasın en önemli kilometre taşlarından beş tanesi ile onu dilim döndüğünce anlatmaya çalışmak isterim.


1)Susuz Yaz (1964)


Metin Erksan’ın avukatlık yaptığı İzmir’in Urla ilçesindeki gözlemlerinden esinlenerek çektiği bu film, yerli sinemamızın yüz aklarından biri olarak tarihe adını yazdırmayı bilir. Zira ülkemizde sansüre takılan Susuz Yaz, gizlice gönderildiği Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı’yı almış ilk yerli film. Başroldeki Hülya Koçyiğit’in ilk oyunculuk deneyimi, Erol Taş’ın ise kariyerinin en önemli parçası olan film, bu iki oyuncunun, ille de Taş’ın performansı ile şahlanır. Köyün tek su kaynağını elinde bulunduran Kocabaş Osman ve Hasan geçimini topraktan sağlayan iki kardeş olarak çıkar karşımıza. Küçük olan Hasan, Bahar ile evlenir. Fakat arazisinde çıkan suyu, köylülerle paylaşmak istemeyen Kocabaş Osman’ın sahiplenme duygusu, kardeşinin karısına bile sahip olmaya sirayet edecek kadar hastalıklıdır ne yazık ki. Tarlası için hiç yılmadan emek sarf eden Osman, Bahar için de aynı çabayı göstermekten geri durmaz. Paylaşım duygusundan yoksun, hırslı, bencil ama aynı zamanda da çalışkan ve azimli Osman ve karşısında tembel, dalavereci köylü ile saf, iş bilmez Hasan bir nevi ülke panoramasını çizerler.

Erksan’ın mülkiyet kavramını en çok eşelediği, toplumsal gerçekçi olan bu filmi, eksiklerine rağmen her zaman artılarıyla hatırlanacak, ölümsüz bir eser olarak asla unutulmayacaktır.



2)Sevmek Zamanı (1965)


Erksan’ın doğu kültürü ile batı tarzını buluşturduğu bu film, yine ülkemizde değeri çok sonra bilinmiş eserlerden biri olarak çıkar karşımıza. Zira Sevmek Zamanı, çekildiği zaman gösterime girememiş ve uzunca bir süre unutulmuştur. Neyse ki zamanla yapılan yanlış anlaşılır ve filmin hakkı ilerleyen yıllarda fazlasıyla verilir. Boyacılık yaptığı evde duvarda asılı fotoğrafa âşık olan Halil ile fotoğraftakinin gerçeği Meral’in hikâyesi Sevmek Zamanı’nın omurgasını oluşturur. Lakin o dönemki Yeşilçam klasiklerinden çok farklı bir hikâye karşılar bizi. Halil, hayata dair büyük hayalleri olmayan, bir surete olan aşkıyla bile mutlu olabilecek bir karakterdir. Yine Yeşilçam’ın klişelerinden uzak, uzun ve manalı diyaloglar doldurur filmin her bir karesini. En önemlisi ise genel geçer seyircinin hiç de hoşlanmadığı mutsuz bir sona sahip olmayı tercih etmiştir filmimiz. Büyük Ada’yı kendine mesken belleyen film, yağmurlu ve kasvetli atmosferiyle de yine farklılığını ortaya koyar. Tüm bunlara rağmen işlediği konu olarak tam da bizden olmayı da bilerek tabiri caizse doğu ile batıyı dansa kaldırır Erksan.

Gerçek aşkın ne olduğuna dair önemli bir belge niteliğindeki Sevmek Zamanı, sınıf farkını da didaktik olmadan eleştirebilen belki de en muhteşem filmdir. Kült mertebesine eriştiği inkâr edilemeyecek bu başyapıtla tanışmamış olmayın derim.



3)Yılanların Öcü (1962)

Erksan’ın filmografisi içerisinde belki de en sert filmlerinden olan Yılanların Öcü, Fakir Baykurt’un aynı adlı eserinden uyarlanır. Daha sonra da yeniden çevrimlere ve dizilere konu olan bu güçlü eserin, elbette en iyi hakkı, Erksan tarafından verilir. Köyde geçen film, hem kırsal kesimdeki yaşama ve buna bağlı olarak da sınıf çatışmasına odaklanan o dönemin sayılı yapımlarındandır kuşkusuz. Hala feodal düzenin alışkanlıklarını üzerinden atamayan ülkemiz topraklarında geçen Yılanların Öcü, gerçekleri görmek ya da göstermek istemeyenler tarafından oldukça büyük bir rahatsızlığa sebep olur tahmin edileceği üzere. Annesi, karısı ve çocuklarıyla yoksul bir hayat yaşayan Kara Bayram’ın (Fikret Hakan) evinin önü, hile ile köyün paralı bir ailesine satılır. Bu haksızlığa izin vermeyen ve buna engel olmak için elinden geleni yapan Kara Bayram ve annesi Irazca’nın (Aliye Rona) meşakkatli mücadelesi hayli etkileyicidir. Özellikle ataerkil toplum düzenini benimseyen ülkemizde, yaşanan haksızlığa boyun eğmeyen, inatçı ve direngen Irazca Ana, filmin en güçlü karakterlerinden biri olarak göz doldurmakta.

Erksan’ın mülkiyet üçlemesinin toprak ayağı olan Yılanların Öcü, yine diğer filmlerindeki gibi güçlü bir final sahnesiyle son bulur. Direnişe, hak aramaya dair söylenen en güzel sözlerden biri olan bu filmi, ne söylesek de hakkını vermek mümkün değil.

 

4)Kuyu (1968)

Erksan’ın yine Yeşilçam çizgisi dışına çıkan ve yine değeri zamanından çok sonra bilinen filmi Kuyu, 1. Adana Film Şenliği’nde En Başarılı Film ve En Başarılı Yönetmen Ödülü başta olmak üzere birçok ödülün sahibi olmuştur. Mülkiyet, bu filmde bir kadın bedeninde işlenir. Kendisini seven adam tarafından,  gönlü olmamasına rağmen kaçırılarak, tecavüze uğrayan Fatma’nın zorlu ve çetrefilli hayatı karşılar bizi. Fatma, birçok etken tarafından kuşatılmış bir kadın olarak çizilir filmde. Her şeye sahip olacağına inanan erk yapısı, kadını birey yerine koymayan aile kurumu ve bireylerini hala tam olarak gözetemeyen kanunlar… Tüm bu kuşatılmışlık içerisinde yılmayan ve son sözü ne şekilde olursa olsun kendisi söyleyen bir kadın. Erksan’ın özellikle ilk dönem filmlerinde çizdiği birçok güçlü kadından biri de Fatma olur hiç kuşkusuz. Onun dirayeti, kararlılığı birçok kadına örnek teşkil edecek cinstendir.

Bir kadının gözünden şahit olduğumuz Kuyu, yarattığı güçlü çatışması ve yine ilk keşfedilen oyunculuklarıyla (Nil Göncü) değer biçilemeyecek bir film.



5)Suçlular Aramızda (1964)


Yönetmenin seçtiğimiz filmleri içerisinde belki de Yeşilçam yapısına en yakın olan filmi Suçlular Aramızda denilebilir. Fakat bu demek değil ki film, en az diğerleri kadar güçlü değil. Yine sınıf çatışmasını, zengin sınıfın yalancılığına, riyakârlığına ve para ile her şeye sahip olabilirim düşüncesine tokat gibi inen bir yapım yaratmıştır Erksan. Kaybolan ya da çalınan değerli bir kolyenin çevresinde ve ona bağlı olarak ilerleyen film, aynı zamanda kara film öğelerini de taşıyor diyebiliriz kısmen de olsa. Erksan filmlerinde çokça karşımıza çıkan cinsel objeler ve fetişist durumlar da Suçlular Aramızda’nın önemli unsurlarından.

Belgin Doruk ve Ekrem Bora’nın unutulmaz oyunculuklarıyla şahlanan film, yarattığı güçlü gerçekçiliği ve sivri diliyle elbet birçok kesimi rahatsız etmeyi başarmıştır. Milano Film Festivali’nde En İyi Sosyal İçerikli Film Ödülü’nü kazanması zaten her şeyi açıklıyor. Öyle değil mi?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder