Ülkemiz sinemasının auteur yönetmenleri denilince akla
gelecek ilk üç isimden biri Metin Erksan olmayı fazlasıyla hak eder.
Yeşilçam’ın toplumsal gerçekçi filmlerine imza atan, yüzünü hem doğuya hem
batıya dönen bir isimdi Erksan. Yeşilçam’a arkasını dönüp, onu aşağılamadığı
gibi, ucuz numaralarından da nemalanmadı. Bir yandan içeriden, tam da bizden
hikâyeleri işleyerek geldiği yeri inkâra girmedi. Bir yandan da batının
gelişimine ayak uydurarak ilerici yüzünü göstermeyi de ihmal etmedi. Sansür
radarına en çok yakalanan yönetmenlerden biri olması onu asla düşündüklerinden
ya da yapmak istediklerinden vazgeçirmediği gibi daha da hırslandırdı belki de.
Zaten bu kararlılığı ülkemiz sinemasının Altın Ayı gibi önemli bir ödülle tanışmasına
vesile oldu. Erksan’ın ülke sinemasına katkısı sadece unutulmayacak
başyapıtlara imza atmak olmamıştır kuşkusuz. Beyazperdede daha önce
görmediğimiz yeni yüzleri de keşfederek Yeşilçam’a armağan eden yönetmenin
yaptıklarını eksiksiz anlatmak epey güç.
Metin Erksan’ın sinema tarihine bıraktığı mirasın en önemli
kilometre taşlarından beş tanesi ile onu dilim döndüğünce anlatmaya çalışmak
isterim.
1)Susuz Yaz (1964)
Metin Erksan’ın avukatlık yaptığı İzmir’in Urla ilçesindeki
gözlemlerinden esinlenerek çektiği bu film, yerli sinemamızın yüz aklarından
biri olarak tarihe adını yazdırmayı bilir. Zira ülkemizde sansüre takılan Susuz
Yaz, gizlice gönderildiği Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı’yı almış ilk yerli
film. Başroldeki Hülya Koçyiğit’in ilk oyunculuk deneyimi, Erol Taş’ın ise
kariyerinin en önemli parçası olan film, bu iki oyuncunun, ille de Taş’ın
performansı ile şahlanır. Köyün tek su kaynağını elinde bulunduran Kocabaş
Osman ve Hasan geçimini topraktan sağlayan iki kardeş olarak çıkar karşımıza.
Küçük olan Hasan, Bahar ile evlenir. Fakat arazisinde çıkan suyu, köylülerle
paylaşmak istemeyen Kocabaş Osman’ın sahiplenme duygusu, kardeşinin karısına
bile sahip olmaya sirayet edecek kadar hastalıklıdır ne yazık ki. Tarlası için
hiç yılmadan emek sarf eden Osman, Bahar için de aynı çabayı göstermekten geri
durmaz. Paylaşım duygusundan yoksun, hırslı, bencil ama aynı zamanda da
çalışkan ve azimli Osman ve karşısında tembel, dalavereci köylü ile saf, iş
bilmez Hasan bir nevi ülke panoramasını çizerler.
Erksan’ın mülkiyet kavramını en çok eşelediği, toplumsal
gerçekçi olan bu filmi, eksiklerine rağmen her zaman artılarıyla hatırlanacak,
ölümsüz bir eser olarak asla unutulmayacaktır.
2)Sevmek Zamanı (1965)
Erksan’ın doğu kültürü ile batı tarzını buluşturduğu bu
film, yine ülkemizde değeri çok sonra bilinmiş eserlerden biri olarak çıkar
karşımıza. Zira Sevmek Zamanı, çekildiği zaman gösterime girememiş ve uzunca
bir süre unutulmuştur. Neyse ki zamanla yapılan yanlış anlaşılır ve filmin
hakkı ilerleyen yıllarda fazlasıyla verilir. Boyacılık yaptığı evde duvarda
asılı fotoğrafa âşık olan Halil ile fotoğraftakinin gerçeği Meral’in hikâyesi
Sevmek Zamanı’nın omurgasını oluşturur. Lakin o dönemki Yeşilçam klasiklerinden
çok farklı bir hikâye karşılar bizi. Halil, hayata dair büyük hayalleri
olmayan, bir surete olan aşkıyla bile mutlu olabilecek bir karakterdir. Yine
Yeşilçam’ın klişelerinden uzak, uzun ve manalı diyaloglar doldurur filmin her
bir karesini. En önemlisi ise genel geçer seyircinin hiç de hoşlanmadığı mutsuz
bir sona sahip olmayı tercih etmiştir filmimiz. Büyük Ada’yı kendine mesken
belleyen film, yağmurlu ve kasvetli atmosferiyle de yine farklılığını ortaya
koyar. Tüm bunlara rağmen işlediği konu olarak tam da bizden olmayı da bilerek
tabiri caizse doğu ile batıyı dansa kaldırır Erksan.
Gerçek aşkın ne olduğuna dair önemli bir belge niteliğindeki
Sevmek Zamanı, sınıf farkını da didaktik olmadan eleştirebilen belki de en
muhteşem filmdir. Kült mertebesine eriştiği inkâr edilemeyecek bu başyapıtla
tanışmamış olmayın derim.
3)Yılanların Öcü (1962)
Erksan’ın filmografisi içerisinde belki de en sert
filmlerinden olan Yılanların Öcü, Fakir Baykurt’un aynı adlı eserinden
uyarlanır. Daha sonra da yeniden çevrimlere ve dizilere konu olan bu güçlü
eserin, elbette en iyi hakkı, Erksan tarafından verilir. Köyde geçen film, hem
kırsal kesimdeki yaşama ve buna bağlı olarak da sınıf çatışmasına odaklanan o
dönemin sayılı yapımlarındandır kuşkusuz. Hala feodal düzenin alışkanlıklarını
üzerinden atamayan ülkemiz topraklarında geçen Yılanların Öcü, gerçekleri
görmek ya da göstermek istemeyenler tarafından oldukça büyük bir rahatsızlığa
sebep olur tahmin edileceği üzere. Annesi, karısı ve çocuklarıyla yoksul bir
hayat yaşayan Kara Bayram’ın (Fikret Hakan) evinin önü, hile ile köyün paralı
bir ailesine satılır. Bu haksızlığa izin vermeyen ve buna engel olmak için
elinden geleni yapan Kara Bayram ve annesi Irazca’nın (Aliye Rona) meşakkatli
mücadelesi hayli etkileyicidir. Özellikle ataerkil toplum düzenini benimseyen
ülkemizde, yaşanan haksızlığa boyun eğmeyen, inatçı ve direngen Irazca Ana,
filmin en güçlü karakterlerinden biri olarak göz doldurmakta.
Erksan’ın mülkiyet üçlemesinin toprak ayağı olan Yılanların
Öcü, yine diğer filmlerindeki gibi güçlü bir final sahnesiyle son bulur.
Direnişe, hak aramaya dair söylenen en güzel sözlerden biri olan bu filmi, ne
söylesek de hakkını vermek mümkün değil.
4)Kuyu (1968)
Erksan’ın yine Yeşilçam çizgisi dışına çıkan ve yine değeri
zamanından çok sonra bilinen filmi Kuyu, 1. Adana Film Şenliği’nde En Başarılı
Film ve En Başarılı Yönetmen Ödülü başta olmak üzere birçok ödülün sahibi
olmuştur. Mülkiyet, bu filmde bir kadın bedeninde işlenir. Kendisini seven adam
tarafından, gönlü olmamasına rağmen
kaçırılarak, tecavüze uğrayan Fatma’nın zorlu ve çetrefilli hayatı karşılar
bizi. Fatma, birçok etken tarafından kuşatılmış bir kadın olarak çizilir
filmde. Her şeye sahip olacağına inanan erk yapısı, kadını birey yerine
koymayan aile kurumu ve bireylerini hala tam olarak gözetemeyen kanunlar… Tüm
bu kuşatılmışlık içerisinde yılmayan ve son sözü ne şekilde olursa olsun
kendisi söyleyen bir kadın. Erksan’ın özellikle ilk dönem filmlerinde çizdiği
birçok güçlü kadından biri de Fatma olur hiç kuşkusuz. Onun dirayeti,
kararlılığı birçok kadına örnek teşkil edecek cinstendir.
Bir kadının gözünden şahit olduğumuz Kuyu, yarattığı güçlü
çatışması ve yine ilk keşfedilen oyunculuklarıyla (Nil Göncü) değer biçilemeyecek
bir film.
5)Suçlular Aramızda (1964)
Yönetmenin seçtiğimiz filmleri içerisinde belki de Yeşilçam
yapısına en yakın olan filmi Suçlular Aramızda denilebilir. Fakat bu demek
değil ki film, en az diğerleri kadar güçlü değil. Yine sınıf çatışmasını,
zengin sınıfın yalancılığına, riyakârlığına ve para ile her şeye sahip
olabilirim düşüncesine tokat gibi inen bir yapım yaratmıştır Erksan. Kaybolan
ya da çalınan değerli bir kolyenin çevresinde ve ona bağlı olarak ilerleyen
film, aynı zamanda kara film öğelerini de taşıyor diyebiliriz kısmen de olsa. Erksan
filmlerinde çokça karşımıza çıkan cinsel objeler ve fetişist durumlar da
Suçlular Aramızda’nın önemli unsurlarından.
Belgin Doruk ve Ekrem Bora’nın unutulmaz oyunculuklarıyla
şahlanan film, yarattığı güçlü gerçekçiliği ve sivri diliyle elbet birçok
kesimi rahatsız etmeyi başarmıştır. Milano Film Festivali’nde En İyi Sosyal
İçerikli Film Ödülü’nü kazanması zaten her şeyi açıklıyor. Öyle değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder