30 Temmuz 2018 Pazartesi

Robert Zemeckis Sineması



1978 yılında ilk uzun metraj filmi ile sinemadaki kariyerine başlayan Robert Zemeckis, geçen hafta ülkemiz seyircisiyle buluşan Allied filmiyle yine adını kitlelere zikrettirmeyi başardı. Zemeckis, her yönetmene nasip olmayacak, unutulmaz, ölümsüzleşen, adını büyük kitlelere öğreten bir film ile tanınmıştır. Back To The Future gibi bir filmin yönetmeni olmak muhakkak çoğu yönetmenin kıskanacağı bir durumdur. Zemeckis bu kıskanılası filmin ardından da çıtayı yükseltmeye devam ederek Oscar’ını da alnının teriyle kucaklamıştır. Bir türe saplanmayan, türler arası gezinmeyi seven yönetmenimiz, roman uyarlamalarından, biyografilere, bilim-kurguya kadar uzanmıştır.

Tam anlamıyla Hollywood sinemasının yılmaz bekçisi olan Zemeckis, hiçbir zaman bu yönünden taviz vermeyerek yoluna devam ettiğini son filmiyle de gösterdi. Her zaman ülkesinin değer yargılarına, Amerika’nın, onun kurallarının, dikte ettirdiklerinin sinemadaki seslerinden biri olduğunu unutmadan, her şeye rağmen görmezden gelinemeyecek beş başarılı yapımıyla Zemeckis’e uzanalım.

1)Back To The Future (Geleceğe Dönüş) -1985-1989-1990

1985 yılında Robert Zemeckis tarafından çekilen Back to The Future, o günden bu yana hala yarattığı etkiyi azaltmamış, sonrasında devam filmleri çekilmiş ama ille de ilkiyle gönüllerin baş tacı olmuş bir yapım. Özellikle benim gibi seksenli yıllarda çocuk olanların hayatı boyunca en çok etkilendiği, unutamadığı film, elbette Back to The Future olmalı. Zira bir çocuğun hayal dünyasıyla adeta yarışabilecek denli çılgın olan bu film, düşleyemediklerimizi bile bizlere sunan bir yapım olarak tarihte yerini almıştır.

Zaman makinesi ile geçmişe ya da geleceğe gitmek, zamanda olanları değiştirmek gibi şeyler birçoğumuzun fazlasıyla cesur hayal dünyasında bile kendine yer bulamayacak kadar inanılmazdı. Fakat Zemeckis (yardımcı senarist olarak Bob Gale, yapımcı olarak Steven Spielberg), hayallerin ne kadar sınırsız olabileceğini, çocuk, genç, yaşlı filmi izleyen herkese kanıtlamıştır kuşkusuz.



2)Contact (Mesaj) -1997

Carl Sagan’ın romanından uyarlanan Contact, Judie Foster’ın bana kalırsa mükemmel bir performans sergilediği, özgün bir bilim-kurgudur. Bir bilim adamı olan Carl Sagan’ın bilimsel varsayımları ve ileri görüşlülüğüyle yazdığı romandan başarılı bir şekilde perdeye yansıtılan bir film olduğu inkâr edilemez bir gerçek ilk başta. Uzaylıların gezegenimize gelip, bir istila girişiminde bulunmalarına ya da bir uzaylının dünyamızda konuk olmasına alışkın olan sinema seyircisi, ilk defa karşısında sadece onlardan gelen bir mesaj üzerine kurulu bir hikâyeyi izler. Üstelik bu mesaj, tüm filmi tek başına sırtlayıp, götürecek bir derinliğe sahiptir. Uzaydan ses aracılığıyla gelerek mesaj ve bu mesajın çözülme süreci, filmin her anını merak uyandıran, yer yer gerilimi tırmandıran bir seyir zevkini mümkün kılmaktadır.

Contact’ın en üstün yanlarından biri ise, başından sonuna değin, Eleanor’un tüm yaptıklarını, yaşanılan sürecin bilimsel yanlarını, Zemeckis, biz seyircilere hiç üşenmeden, tane tane, ayrıntılı bir şekilde anlattırır. Bir de başkarakterin zeki, güçlü, inatçı bir kadın kahraman olması ve bilim-din tartışmalarını palazlandırması gibi yönlerini de eklersek filmin yeterince hakkını vermiş oluruz sanırım.



3) Forrest Gump  - 1994

Akademi tarafından aldıkları başta olmak üzere sayısız ödülün sahibi olmuş, gişede de fazlasıyla şımartılmış, neredeyse her listenin baş tacı edilmiş, kısacası bir döneme damga vurmuş bir filmdir Forrest Gump. Winston Groom’un yazdığı aynı adlı romandan esinlenerek çekilen bu film, neredeyse yirminci yüzyıl Amerika’sının tüm önemli olaylarına, dönüm noktalarına değinerek ilerler. Daha doğrusu filmimizin kahramanı Furrest Gump’ın hayatı ilginç bir şekilde Amerika’nın sarsılışları, utançları, kazanımları vb gibi olaylarıyla şekillenir. Elvis Presley, John Lennon, Richard Nixon, John F. Kennedy gibi Amerika için oldukça önemli müzisyenlere ve siyasetçilere yer verilirken, Kennedy suikastı, Watergate Skandalı, Vietnam Savaşı, siyahî hakları, 68 Kuşağı hareketleri gibi Amerika’nın dönüm noktaları da incelikle filme işleniyor. Bu nedenle Amerika’nın tarihine az çok hâkim olmak filmin seyrini daha da anlamlandırmakta.

Tom Hanks’in abartısız, olağanüstü bir performansa imza attığı filmin, alt metninde fazlasıyla işgüzar bir niyet taşıdığı elbette inkâr edilemez. Zira direnmeyi ya da mücadele etmeyi değil olayları akışı içerisinde, düşünmeden, sorgulamadan sürdüren bir başkarakter örnek olarak gösterilmektedir. Lakin ne kadar art niyetli mesaj verdiği tartışılmaz bir gerçek olsa da Amerika’nın devamı ve bekası için belki de bir propaganda filmi görevi görse de Forrest Gump’ın oyunculuk, senaryo, müzik kullanımı, yönetmenlik ve en önemlisi kurguda çok büyük bir ivme yakaladığını es geçemeyiz.

4)Cast Away (Yeni Hayat) – 2000

Robinson Crusoe’i okuyan okumayan herkes ıssız adaya düşen ve orada yıllarca yaşayan bir adamın öyküsünü az çok duymuştur. Yaklaşık üç yüz yıl önce yazılmış ve adeta ölümsüzleşmiş bir eser olan Robinson Cruose, çizgi filmlere, çizgi romanlara, filmlere taşınmış, gittikçe daha çok bilinmiş, konuşulmuş ve böylece daha da büyümüştür. Cast Away ise Robinson hikâyesini kendine sadece esin kaynağı olarak almıştır. Günümüzde geçen bir modern zamanlar Robinson Cruose’sini yaratır Zemeckis. Tek başına adada kalan beyaz bir adam ve kendine toptan yarattığı arkadaşı Will…

Zemeckis’in, elbette artık fazlasıyla bilinen Robinson hikâyesini tekrar vermek gibi bir derdi yoktur. Aslında derdini dile getirmek için sadece bu durumu ve ıssız bir adayı arka fon olarak kullanır. Amaç modern hayatın içerisinde kaybolmuş bir bireyin, hayatta asıl nelerin önem arz ettiğini anlaması ve birçok şeyi, geçmişini sorgulamasını sağlatmaktır. Tom Hanks’in zorlu rolünün altından başarıyla kalktığı performansını izlemek, ıssız bir adanın yaşattığı gerilime şahit olmak ve en önemlisi tıpkı Chuck gibi yaşadığımız hayatı sorgulamak için mutlaka izlenmeli.



5)Allied  (Müttefik) – 2016

Yirminci yüzyılın dünya savaşları, sinemanın başlangıcından itibaren her daim vazgeçilmez bir konu olmuştur. İkinci Dünya Savaşı ve devamında süre giden soğuk savaş döneminin getirisi ajan mevzusu ise kimi zaman fazlasıyla aksiyon yüklü, kimi zamanda oldukça gerilim dozu yüksek filmlerin yaratımına vesile olmuştur. İşte Allied da bunların en sonuncusu. Devam etmekte olan savaşın gölgesinde mistik ve oryantalist yapısıyla büyüleyici Casablanca’da başlayan hikâye, tartışmasız şekilde bir dönem filminin yapabileceği en mükemmel işe imza atıyor. Kostümler, görüntü, sanat tasarımı ustalıkla Casablanca’nın atmosferiyle bütünleşiyor. Seyircinin arzu nesnesi olarak konumlandırdığı Brad Pitt ve Marion Cotillard da aralarında iyi bir uyum yakalayarak, kusursuz bir oyunculuk sergiliyorlar. Lakin daha önce defalarca benzerini izlediğimiz bir hikâye, bir süre sonra özellikle de filmin Londra ayağında çarpıcılığını büyük oranda kaybediyor.

Yeni hiçbir şey vaat etmeyen Allied, neyse ki bu kaybettiği ihtivayı, finaliyle birazcık olsun affettiriyor.  Son tahlilde geride akıllarda en çok kalan, Zemeckis’in kusursuz işçiliği, takdiri hak eden oyunculukları ve savaşın acımasızlığı kalıyor.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder