Asghar Farhadi, sansürün, engellerin hâkimiyetinde olan
İran’da, sinema yapmaya çalışan birçok meslektaşı arasından sıyrılan bir isim.
İran’daki birçok meslektaşı gibi yasaklarla mücadele etmek adına alışılagelmiş,
klasik sinema kodlarını bozarak bambaşka bir tarz yakalamıştır. Klasik sinemada
her şeyi gören, duyan seyircinin egemenliği Farhadi filmlerinde tabiri caizse
kör, sağır bir meczuba dönüşmektedir. Farhadi, birçok şeyi, farklı açılardan
perdeye aktarsa da ne kendi inandığı doğruları ne de seyircinin öğrenmek
istediklerini tam olarak aşikâr eder. Ne Jodaeiye Nader az Simin’deki Termeh’in
kararını, Razieh’in gerçekten başına ne geldiğini ne de Le passé’de Marie ile
Amir’in kararından ne de Samir’in karısının gerçekten neden intihar ettiğinden emin
olabiliriz. Farhadi, adeta bir minyatürde olduğu gibi anlatmak istediği
hikâyeyi her yönüyle, her açıdan sunar. Fakat minyatürdeki can alıcı noktaları
her daim saklar.
Hikâye anlatma konusunda biz seyircilere böyle bir
bilinmezlik sunan Farhadi, imgeler üzerinden ise oldukça renkli bir dünya
sunar. Adeta metaforlar, alegoriler üzerinden tabiri caizse şov yapar.
Neredeyse her filminde İran’ın çökmekte olan, çatlayan sistemini, taşınmak
üzere olan, taşınan evler, boyanan ama bir türlü bu boyama işlerinin bitirilip
de etrafın toparlanamadığı evlerle, duvarları çatlayıp, boşaltılan evlerle ifade
eder. Jodaeiye Nader az Simin’de Alzheimer olan ve bırakılıp gidilemeyen baba
da İran’ı temsil eden güçlü bir metafordur. Hafızasını kaybetmiş bu adam,
filmin başkarakteri tarafından bir türlü geride bırakılıp, gidilemez.
Müziğe, onun seyircinin duygularına yaptığı kaçak girişe
izin vermeyen Farhadi, müziğe kapadığı kapıları daha nice kolaycılığa da
kapamaktan geri durmaz. Hareketli kamerası ile karakterler arası bizleri adeta
nefessiz bırakacak denli koşturmaları, bir matruşka gibi zamanla çözümlenmesi
gereken hikâyenin daha da dallanıp budaklanmasını sağlayan senaryosu, kadraj
içinde kadrajlarıyla karakter analizine girişen sahneleri, derinlikli
karakterleri, özellikle de güçlü kadınları ve daha saymakla bitmeyecek
meziyetleriyle keşfedilmeyi bekleyen bir hazinedir Farhadi sineması.
1) Jodaeiye Nader az Simin (Bir Ayrılık) - 2011
Jodaeiye Nader az Simin, Farhadi sinemasının kuşkusuz zirve
noktası olmuştur. Bu filmden öncekilerde hep değindiği kadın-erkek ilişkilerine
Jodaeiye Nader az Simin’de ayrıntılı olarak bakılmaktadır. Sadece kadın-erkek
ilişkileri değil alt sınıf- üst sınıf, laik-dindar, geçmiş-gelecek, duygu-akıl
ve daha nice ikililikler filmin bel kemiğini oluşturuyor. Farhadi bu
ikililikler arasında hiçbir an tarafını belli etmeden, hepsini eteğindeki
taşları döker gibi perdeye yansıtıyor. Neyin doğru neyin yanlış olduğuna, kimin
haklı kimin haksız olduğuna ise bizim karar vermemizi istiyor. Lakin Farhadi
sinemasında, özellikle de Jodaeiye Nader az Simin’de bunu yapmak hayli zor.
Zira Farhadi, kartları önümüze açsa da net bir şekilde kartları görmemize asla
izin vermiyor.
Simin ile Nadir’i mahkemede boşanma davaları esnasında
görmemizle başlayan film, bu sahnesiyle daha ilk andan biz seyircileri hâkim
yani karar verici konuma sokuyor. Fakat bir yandan daha iyi koşullarda yaşamak
için yurtdışına gitmek isteyen Simin ile alzahemir olan babasını bırakmak
istemeyen Nadir arasında taraf olmak ne mümkün. Bir de tüm bu kararsızlığın
ortasına bomba gibi düşen eve gelen yardımcı kadın üzerinden başlayan sorunlar
ayyuka çıkıyor. Düğüm düğümü, çıkışsızlık çıkışsızlığı doğuruyor zaman
ilerledikçe. Ve Farhadi her zamanki gibi bu düğümleri sökmek derdine düşmeden,
bizleri de bilinmezlikler içerisinde bırakıyor. Oscar sahibi bu muhteşem sinema
örneği, senaryosu, karakter çözümlemeleri,
2) Forushande (Satıcı) – 2016
Farhadi’nin, Arthur Miller’in Death of a Salesman adlı
oyunundan esinlenerek hayat verdiği şimdilik son harikası Forushande, Oscar’da
Yabancı Dilde En İyi Film heykelciğine ikinci kez sahip olmasını sağlamıştır.
Film, elbette Miller’in oyunundan esinlenerek yazılan bir senaryoyu işlemiyor.
Farhadi amatör tiyatro oyunculuğu yapan filmin kahramanları Rana (Taraneh
Alidoosti ) ve Emad’ın (Shahab Hosseini ) sahneye koydukları oyun Death of a
Salesman, ile filmin kurgusunu iç içe geçirerek kısmen aradaki benzerliklerin
altını çizer. Forushande’ye bu hamle elbette Farhadi sinemasında daha önce
şahit olmadığımız bir üslup kazandırıyor. Zira Farhadi lineer akan hikâyeler
anlatmış, kurguda Forushande’ye kadar hiç oyuna gitmemiştir. Fakat hiç merak
etmeyin, güçlü senaryolarıyla bizlere adeta bir destan sunan Farhadi, bu kurgu
oyununun altından da alnının akıyla çıkararak, kendini aşma konusunda harikalar
yaratmaya devam ediyor.
Farhadi’nin yine filmografisinin geriye kalanında pek de
ellemediği bir mevzuya odaklandığı film, bir çiftin yaşadıkları üzerinden
çetrefilli bir intikam hikâyesi sunuyor. Oturdukları ev hasar gördüğü için
arkadaşlarının kısa süre önce boşalan evlerine taşınan Rana ile Emad’ı bu evde
hayatlarının belki de en büyük sınavlarını verecekleri günler karşılıyor.
Rana’nın ufak bir dikkatsizliği sonucu maruz kaldığı olay, ailede
çatırdamalara, özellikle Emad’ın oturmamış olduğunu anladığımız kişiliğinin
kendini ele vermesine kadar giden bir sürece bizleri şahit ediyor.
Farhadi’nin her zamanki gibi güçlü senaryosu, kemikleşmiş,
başarılı oyuncuları, muhteşem mekân seçimi, baştan çıkarıcı kurgusu, adeta
ilmik ilmik döşenmiş, filmin her anında dile gelen imgeleriyle Forushande, baş
döndürüyor adeta.
3) Darbareye Elly (Elly Hakkında) – 2009
Farhadi sinemasının çok karakterli olduğu su götürmez bir
gerçek. Bu karakterlerin filmin evreninde dağınık bir şekilde durması sebebiyle
hepsini yavaş yavaş tanıyor, farklı mekânlarda bir araya geliyoruzdur. Lakin
neredeyse tek mekânda geçen Darbareye Elly, bu anlamıyla e önemli farklılığını
yaratıyor. Farhadi filmografisi içerisinde gerilim öğeleri ve bilinmezlik
üzerinden en çok beslenen Darbareye Elly, Michelangelo Antonioni’nin başyapıtı L'avventura’dan
güçlü esintiler taşıyor. Filme ismini de veren Elly karakterinin, filmin
başkarakteri olmasını beklerken ortadan kaybolması ve bunun ardından
karakterler arasında yaşanılan çözümlemeler adeta baş döndürücüdür.
Farhadi’nin yine filminin odağına aldığı üst orta sınıf laik
İranlılar’ın üç günlüğüne çıktıkları tatillerine ortak oluyoruz. İran’da geçen
bir film izlediğimizi neredeyse sadece saça zorla iliştirilmiş başörtülerinden
anlayabileceğimiz rahat, entelektüel ve şakacı bir arkadaş grubuna dışarıdan
iliştirilmiş Elly’nin varlığı da yokluğu da filmin çatışmasını kuran ana unsuz
oluyor. Zira Elly’nin daha çekingen tavırları ve bir bilinmezlik kutusu olarak
duran benliğiyle Elly, gruba hep eğreti biri olarak duruyor. Elly’nin
kaybolması ile ise yavaş yavaş karakterlerin içerisindeki İranlı tarafların
çıktığına, hatta yine Elly gibi dışarıdan hikâyeye dâhil olan Elly’nin
nişanlısıyla ülkenin yapısına, gerçeklere de acımasızca bir dönüş yaşanıyor
film. Deniz kenarında geçen hikâyede denizin tekinsizliği ve hiç susmayan dalga
sesi gerilimi ayakta tutan en güçlü öğe. Farhadi filmografisinin en değerli
parçalarından olan Darbareye Elly, keşfedilmeyi bekleyen bir hazine.
4) Le passé (Geçmiş) – 2013
Farhadi ilk kez İran dışında, Fransa’da çekiyor Le passé’i.
Daha evrensel bir meseleyi anlatmak istediği için böyle bir tercih yaptığını
dile getiren Farhadi, elbette kendi sinemasına münhasır alışkanlıklarından
vazgeçmiyor. Yine kadın-erkek arasındaki ilişkilerde baş gösteren sorunlar,
çocukların omuzlarına bırakılan ağır yük, kör düğüme dönen olaylar, güçlü mü
güçlü çatışmaları, adeta bir matruşka gibi her hamlede dallanıp budaklanan
senaryo ve daha niceleriyle bu filmde tam anlamıyla bir Farhadi eseri. Filmin
Fransa’da geçmesi sebebiyle Farhadi filmografisine aşina olanların ilk
yadırgayacağı şey dil ve örtünmeyen kadınlar olsa gerek. Ha bir de hiç yüzünü
göstermediği halde ruhi olarak filme katılan İran’ın hep iyi yönleriyle var olması
da var elbette. Zira güzel yemekleriyle, anılarıyla katılıyor hikâyeye sadece
İran.
Tüm bu benzerlik ve farklılıklardan bahsetmişken, Le passé’nin
belki her filmde bir adım geride bıraktığı ama hep altı dolu, güçlü, kararlı,
inatçı olarak çizdiği kadın profilini bir nebze sekteye uğrattığını söylemem
gerek. Marie (Bérénice Bejo) yaşadığı aksaklıkları, çocuklarıyla bozulan
ilişkilerini düzeltmek, evindeki tamirat işlerini halletmek, hatta ağrıyan
kolundan dolayı tek başına sürmekte zorlandığı arabayı bile kullanmak için bir
erkeğe ihtiyaç duyuyor. Zaten Marie’nin, Ahmad’ı (Ali Mosaffa) Fransa’ya çağırmasının
sebebi de boşanmak değil (Ahmad gelmeden de belgeler üzerinden
boşanabilirlerdi.) yeni yapmak istediği evliliğinin önündeki pürüzleri
temizletmektir. Lakin bu pürüzleri ortadan kaldırmak için yardımcı olmak
isteyen Ahmad’ın her hamlesi, var olan pürüzleri büyütmekten ya da ufak bir
sıyrık gibi olan yarayı koca bir yara haline getirmekten öteye gidemez. Elbette
bu yaranın fark edilişi, filmdeki karakterlerin hepsinin hayatında farklı
yönelişlere, kararlara, çark edişlere gebe kalır.
5) Chaharshanbe-soori (Cumartesi Ateşi) – 2006
İran’da yılın son Çarşamba gecesi kutlanan ve yeni yıl
(Jafar Panahi’nin Badkonake sefid filmi de bir yeni yıl gününde geçmekteydi.)
olarak kabul edilen bir günde geçen film, bu bir günü oldukça yoğun bir senaryo
ile ilmik ilmik, asla duraklamadan, ustalıkla döşer. Yine üst- orta sınıf, laik
bir ailenin sorunlarına yakından şahit olacağımız filmin çatışmasını da hiç
kuşkusuz Farhadi’nin vazgeçilmez tercihi olarak alt sınıftan bir gündelikçinin
hikâyeye dâhil olması yaratır. Chaharshanbe-soori, aslında tam anlamıyla farklı
sınıflardan, farklı hayatlardan kadınların dünyasında geçer. Hikâyede, bu
kadınlar arasında kilit rolde var olan erkek ise sadece bir araçtır. Zira her
çeşit kadının yaşadığı zorlukları, aldatılışları, maddi sıkıntıları, toplumsal
baskıya maruz kalışları sınırlı bir alanda, birkaç kadın üzerinden kusursuzca
aktarır Farhadi.
Sınıflar arası ilişkilerden, kadın-erkek ilişkilerine,
kadının toplumdaki yerinden, ülkenin tekinsizliğine (özellikle çarşamba gecesi
patlayan havai fişekler ile yaratılır bu tekinsizlik duygusu) kadar birçok
durumu aynı potanın içinde alnının akıyla eriten Chaharshanbe-soori, yine
Farhadi sinemasına seyircisini hayran etmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder