Yıl sonu yaklaştıkça yılın en iyi ve en kötü filmleri
konuşulmaya, listeler yapılmaya başlandı. Birçok festival ödüllerini verdi ya
da vermeye devam ediyor. Gözler yaklaşmakta olan Oscar törenine çevrildi. Peki,
bu yılın çok konuşulan, sevilen, ödüllere boğulan filmlerin arkasındaki çiçeği
burnunda yönetmenleri kimler? Henüz yolun başında olan yeni yetme
yönetmenlerden adını 2017 yılına altın harflerle yazdıran on yönetmene bakalım
mı?
1) Julia Ducournau - Grave (Mezar)
Henüz ilk uzun metrajlı filminde adından hayli söz ettirmeyi
başaran Ducournau, başta Cannes Film Festivali’nde aldığı Jüri Özel Ödülü olmak
üzere adeta ödüllere boğuldu. Sıradışı bir büyüme hikâyesine imza atan
Ducournau, birçok filme yaptığı gönderme ile sinefilliğine hayran bıraktığı
gibi yarattığı baş döndüren atmosfer ile de yeteneğini konuşturdu. Bir kadın
olarak da elbette feminist damarı epey kuvvetli bir iş yaptığını belirtmeye
bile gerek yok diye düşünüyorum. Yılsonu listelerinde birçok sinemaseverin başköşesinde
kendine yer bulan Raw’ın yaratıcısı Julia Ducournau’nun bir sonraki işini merak
etmek bile tarif edilmez bir duygu olsa gerek hayranları için.
2) Jordan Peele – Get Out (Kapan)
Aslen oyuncu olan Peele,
ilk yönetmenlik denemesinde şaşılacak bir ilgiye ve beğeniye mazhar
oldu. Özellikle güçlü senaryosuyla dikkatleri çeken Get Out, ABD’deki
siyahilere yönelik ırkçılık üzerinden yarattığı alegori noktasında ise hayli
şaşırtıcı olmayı başarıyor. Zira bugüne kadar birçok filmin temel meselesi olan
ırkçılık hiç bu kadar farklı bir noktadan ele alınmamıştı belki de.
Alışılagelmişten sıkılan seyirci ve eleştirmenlerin radarına giren filmiyle
Peele, birçok festivalin yanında Oscar’a kadar tırmanmayı başardı aslında. Her
ne kadar Oscar adayları henüz belli olmasa da bu gerçeği görmemek imkânsız. İlk
film ile Oscar yarışına katılmak herkese nasip olmaz değil mi?
3)Greta Gerwig – Lady Bird (Uğur Böceği)
2006 yılından beri oyunculuk yapan Greta Gerwig, 2012
yapımı, kocası Noah Baumbach’ın yönettiği, senaryosunu ise birlikte kaleme
aldıkları Frances Ha’daki baş döndüren performansıyla birçoğumuzun radarına
girmiş hatta bazılarımızın aklını başından almıştı. Bu kendine has tarzı ile
kalpleri kazanan Gerwig, 2008 yılında Joe Swanberg ile beraber yönetmen
koltuğuna geçmesini saymazsak ilk yönetmenliği ile yeteneğinin bir sınırı
olmadığını ispatladı aslında. Oyunculuk, senaristlik, yönetmenlik… Kim bilir
daha bilmediğimiz ne maharetleri var bilemiyoruz. Lakin bildiğimiz hatta emin
olduğumuz bir şey var ki: Gerwig oyunculukta da senaristlikte de yönetmenlikte
de oldukça güçlü bir yeteneğe sahip. Açıkçası bunların hiçbirinin birbirinden
ayrılması mümkün değil. Kamera önünde sergilediği performans ile perdede nasıl
döktürüyorsa kamera arkasında da o kadar incelikli bir göze, ustalıklı bir
üsluba sahip. Bu yeteneği de tahmin edileceği üzere görülmekte geç kalınmadı.
Ödüllerle arşınladığı yolun sonunda, kendisine değilse de eseri olan filmine
Oscar’da bir ödül çıkabilir. Ama şimdiden emin olduğumuz en büyük ödülü ise
Altın Küre Müzikal-komedi dalında En İyi Film ödülü.
4) Ildikó Enyedi - Teströl és lélekröl (Beden ve Ruh)
Macaristanlı 63 yaşındaki Enyedi, hatırı sayılır bir
filmografinin de sahibidir aslında. Lakin tüm dünya tarafından asıl tanınırlık
kazanması ise Teströl és lélekröl ile olur. Bu yıl Berlin Film Festivali’ne
tabiri caizse damga vuran film ve yaratıcısı Enyedi, beklenmedik bir çıkış
yapmıştır. Budapeşte’den esen naif hikâyesi ile seyirciyi adeta sarhoş eden
film, birçoğumuzun yıl sonu listelerinin baş köşesine yerleşmeyi başardı. Prömiyerini yaptığı Berlin Film Festivali’nden FIBRESCI, Altın Ayı gibi en önemli ödülleri kazanan Teströl és lélekröl, bu yıl Macaristan’ın Oscar’da Yabancı Dilde En İyi Film adayı olarak son dokuza kaldı. Ve tüm bunların yanında burada sayamayacağımız bidolu başarının sahibi olan filmin yaratıcısı Ildikó Enyedi, belki bu çıkışı yapmak için en çok bekleyenlerden ama olsun. Geç olsun da güç olmasın demişler değil mi?
5)Sean Baker - The Florida Project
2000 yılında başladığı yönetmenlik kariyerinde ilk dikkat
çekici işini 2015 yılında cep telefonu kamerası ile çektiği Tangerine ile yapan
Baker, bu yıl bu maharetini zirveye taşımayı başardı. Tangerine’nin yarattığı
şok etkisini henüz atlatamayan seyirciye bu yıl da The Florida Project’i
armağan eden Baker, az çok kendine has sinemasının da çatısını kurmuş oldu.
Senaryodan değil de daha çok anlık gelişmelerden beslenen, dinamik bir sinema
dili olan Baker’in adını dosta düşmana son filmiyle duyurduğu, üstüne üstlük
heybesini de ödülle doldurduğu su götürmez bir gerçek.
6) Carla Simón – Estiu 1993 (93 Yazı)
Henüz otuzlu yaşlarında olan Katalan yönetmen Simón, ilk
kurmaca uzun metrajı ile filmi izleyen seyircinin kalbinin en müstesna yerine
kaçak giriş yaptı. Otobiyografik öğeler taşıyan film, sırf bu mesele nedeniyle Simón’u
daha da benimsememize neden oldu. Prömiyerini yaptığı Berlin Film Festivali’nde
En İyi İlk Film ödülü başta olmak üzere birçok ödül kazanan Estiu 1993,
İstanbul Film Festivali’nde de Jüri Özel ödülü kazandı. Lakin sadece Belin ya
da Türkiye, İspanya değil filmin gösterildiği her yerden kulaklara övgüler geldi gelmeye de devam edecek gibi gözüküyor.
7) Robin Campillo - 120 battements par minute (Kalp Atışı Dakikada 120)
Üçüncü uzun metrajına imza atan Campillo, asıl çıkışını 120 Battements
par minute ile yapar. Cannes Film Festivali’nde FIBRESCI, François Chalais
Ödülü, Jüri Özel Ödülü ve Quir Palmiye Ödülü’nü kazanan film, gösterildiği tüm festivallerden neredeyse eli
boş dönmemiştir. Bir zamanlar bizzat
Act-Up Paris’te görev almış olan yönetmen Robin Campillo, AIDS’e karşı farkındalık
yaratmaya çabalayan bu aktivist örgütün hikâyesini anlatıyor. Cannes ana
yarışma jürisinin başındaki Pedro Almodovar’ın en çok etkilendiği ve hatta
basın toplantısı sırasında gözyaşlarını tutamadığı film, aynı zamanda Fransa'nın
Oscar adayı olarak seçildi.
8)William Oldroyd – Lady Macbeth
İlk uzun metraj ile gelen bir diğer başarı da Oldroyd’a ait. Bir dönem filmi gibi zor bir işin altından kalkan Oldroyd, takdir edilmeyi da fazlasıyla yaşadı. Alışılmadık bir çizgide ilerleyen bu dönem filmi, Oldroyd’in dikkatleri üzerine çekmesini sağladı. Yılın çok konuşulan filmlerinden biri olan Lady Macbeth, belki listedeki diğer yönetmenlerin filmleri kadar ödül toplamasa da ilgiyi üzerinden bir an bile eksiltmediği de dikkatlerden kaçmamalı.
9)Onur Saylak – Daha (More)
Ülkemizin başarılı oyuncularından Onur Saylak’ın ilk yönetmenliğinin ürünü Daha, Hakan Günday’ın sevilen romanından uyarlandı. Film prömiyerini yaptığı Karlovy Vary’de gerçekleştiren ve oldukça övgü dolu eleştirilerle karşılaşan Daha, yerli sinemamız adına da büyük bir kazanç oldu. İlk tecrübesinde böylesine bir çıkış yapmasını beklemeyen bir çoğumuzu ters köşe yapan Saylak’ın yönetmenlik yolunda yolunun açık olmadığını artık kimse iddia edemez sanırım.
10)Ceyda Torun – Kedi (Cat)
Bir kedi belgeseli ne kadar iddialı olabilir ki sorusuna çarpıcı bir yanıt verdi Ceyda Torun bu yıl. Ülkemizden önce yurt dışında gösterime giren belgesel adeta gişeleri salladı. Amerika’da çok çok sevilen Kedi, büyük bir başarı yakaladı gişede. Ülkemizde gösterildiğinde de aynı şekilde genel olarak sevilen film, Torun’un fazlasıyla yolunu açtı. Özellikle Amerika’da ismini duyuran Torun’un bir sonraki yapımının kısa zamanda geleceğini tahmin etmek güç değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder