Romanya Gerçeğine Aralanan Ufacık Bir Aralık
Christian Mungiu’nin ikinci uzun metrajı olan 4 luni, 3
saptamâni si 2 zile (4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün) ilk bakışta kabaca bir kürtaj
draması olarak nitelendirilebilir. Fakat Cannes Film Festivali’nde Altın
Palmiye’yi kazanan filmin derdi sadece kürtaj yasağını ve onun getirdiği
sonuçları perdeye taşımak değildir elbette. Mungiu, Çavuşesku dönemini yaşamış
biri olarak o dönemin sancılarını perdeye yansıtmak ister. Romanya’nın geçmişte
de şimdi de var olan kokuşmuşluğuna ufacık bir perde aralamak ister. Üstelik bu
perdeyi aralarken görüş açımıza iki genç kadını koyar.
Bu genç kadınlardan biri kürtajın yasak olduğu bir ülkede
hamile kalır ve gizli yollardan kürtaj olmaya karar verir. Dört aylık –yoksa
beş aylık mı demeliyiz?- hamile olan Gabita, Otilia’nın da desteğiyle bu işin
üstesinden gelir. Elbette bu süreçte sadece yanlarına kâr kalan yaşadıkları
stres olmaz. Steril olmayan ortamlarda, bin türlü yerden borç bularak,
gizli-saklı bir şekilde, saklanıp bunu yapmak zorunda olmaları bir yana kadın
oldukları için de asla atlatamayacakları isteklere ve muamelelere maruz
kalırlar. Kürtaj olan Gabita kadar bu süreçte değişip dönüşen Otilia da aynı
acıları yaşar. Bu iki genç kadının yaşadıkları hafızalarından kazınmayacak
acılı bir büyüme hikâyesidir aynı zamanda. Peki, tüm film boyunca özellikle
Otilia’nın peşinden koşturduktan, onun uyanışına şahit olduktan ve Gabita’nın
acısını iliklerimizde hissettikten sonra geriye ne kalır? İşte o da filmin asla
unutulmayacak final sahnesinde saklı.
Farklı Yollar Aramak…
Otilia, Gabita’yı otelin terasında bulur. Dışarıda
oturuyordur Gabita. Zira içerideki yemek salonunda bir düğün vardır. Kameranın
açısını öyle ayarlamıştır ki Mungiu, konulan kurallara, genel geçer
uygulamalara direnmiş (evlilik dışı ilişkiye girmiş, kürtaj olmuş) kadınlar ile
tam da aksi yönde yolunu çizenlerin (evlenenlerin) görüntülerini tek bir
kadrajda izleriz. Gabita ile Otilia, arkadaki evlenen, eğlenen insan
manzarasının dışında yer alır. Her ne kadar Gabita geçmişi deşmeye devam etmeye
çalışsa da Otilia hemen önünü keser bu hamlenin. Yaşanılanları geride bırakmak
ister. Gerçekten bırakmak mümkün müdür bilmek zor.
Lakin bu iki kadının önlerine gelen ya da menüde sunulan,
bir nevi yemeğe mecbur bırakılan, alternatifi olmayan envai çeşit etten oluşan
yemeği yemeyerek sağlam duruşlarını devam ettirdiklerini ve hayatlarının her
döneminde dikte ettirilenin tersine farklı yollar arayacaklarını
hissettirirler. Bu muhteşem hissiyatın sonrasında şimdiye kadar sahnede
duyduğumuz düğün sesinin yerini ortam sesinin alması ve başkarakter Otilia’nın
yola ama aynı zamanda da kameraya, böylelikle biz seyircilere baktığı an ise
tüyler ürpertici bir etkiye sahip değil midir? Otilia bu bakışıyla mücadele
yoluna biz seyircileri de çağırır aslında. Öyle değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder