1)İşe Yarar Bir Şey
Yönetmen: Pelin Esmer
Oyuncular: Başak Köklükaya, Yiğit Özşener, Öykü Karayel…
11’e 10 Kala ve Gözetleme Kulesi’nden sonra tabiri caizse
şiir gibi bir film ile tekrar karşımızda Pelin Esmer. Bir kadın dayanışması
olarak da okunabilecek film, aynı zamanda nostalji hissini de yaşatıyor biz
seyircilere. Perdede adeta devleşen, başarılı oyuncu Başak Köklükaya ile henüz
yolun başında olan ama şimdiden rüştünü ispatlamış Öykü Karayel’in seyirciyi
büyüleyen oyunculukları filmin en önemli ayrıntıları. Artık pek de tercih
edilmeyen bir ulaşım aracı olan tren ile çıkılan yolculukta alışılageldik
hayatların dışına bir yolculuk yapılır şiirler eşliğinde. İstanbul ile İzmir
arası hiç bu kadar şiirsel hiç bu kadar hüzünlü ama aynı zamanda da bu kadar
umut verici olmamıştı sanırım.
2)Körfez
Yönetmen: Emre Yeksan
Ulaş Tuna Astepe, Ahmet Melih Yılmaz, Serpil Gül…
Emre Yeksan’ın ilk uzun metrajı Körfez, özellikle yurt
dışında başarısını taçlandırarak yoluna devam ediyor. Son dönem yerli sinemada
örneklerini izlemeye başladığımız bir tür Körfez’de de can buluyor: Metropol
hayatından daha dingin bir şehre ya da şehirden taşraya dönüş diyeceğimiz bir
eylem var Körfez’de de. Yerli sinemanın ilk dönem taşradan şehre olan yönelimi
tersine bir yöne evriliyor yavaş yavaş. İşte Körfez de tıpkı Yozgat Blues ya da
Ana Yurdu gibi bu yöndeki evrimi sürdüren yapımlardan. Karakterimiz İzmir’e
gelince ise petrol dolu bir tankın ateş alması denizden gelen kokuyu ve çok
daha farklı bir sürecin başlangıcının da fitilini ateşler. Bu koku ile başlayan
süreç başka bir dünyanın yaratılması mümkün müdür sorusunu sorduracak kadar
etkili bir süreci perdeye taşır. Özellikle senaryo ve yarattığı atmosfer
konusunda oldukça etkileyici olan Körfez, umudu diri tutmayı başaran ender
yapımlardan.
3)Kaygı
Yönetmen: Ceylan Özgün Özçelik
Oyuncular: Algı Eke, Özgür Çevik, Selen Uçer…
Özçelik, ülkemizin geçmişinde yaşanılan katliamlardan
günümüzün dertlerine, engellenemez bir şekilde, veba gibi yayılan ülkenin
gidişatını bir kadının hayatı üzerinden perdeye yansıtıyor. Geçmişin kara
lekeleri yavaş yavaş bilinçaltından çıkıyor. Roman Polanski’nin başyapıtı
Repulsion’dan oldukça etkilenen Kaygı, kâbuslar ve geçmişten kalan eşyalar ile
geçmişi, başkarakterin çalıştığı iş ve kitle iletişim araçları üzerinden de
yaşanılmaz hale gelen şimdiki zamana ışık tutuyor. Finaline doğru uzayan
sahneleri dışında da pek kusuru olmayan Kaygı’nın yılın en iyileri arasına
adını yazdırdığını söyleyebiliriz.
4)Koca Dünya
Yönetmen: Reha Erdem
Oyunculuklar: Berke Karaer, Ecem Uzun, Melisa Akman…
Erdem’in
filmografisine aşina olanlara oldukça tanıdık gelecek Koca Dünya, yönetmenin
tüm eserlerinden bir şeyler barındırıyor kuşkusuz. Bir abi ile kız kardeşin
herkesten kaçarak ormana sığınıp, burada masalsı bir hayat yaşamalarına
odaklanıyor Koca Dünya. Erdem’in simgelerle dolu filmi, bir sinema sevdalısı
olan yönetmenin unutulmaz filmlere yaptığı göndermelerle dolu en başta.
Stalker, Melankolia, Antichrist filmlerinin akıllara kazınan anlarını
tekrarlaması elbette hoş. Ayrıca Hansel ve Gretel, Külkedisi gibi masallardan
da izleri net bir şekilde gördüğümüz Koca Dünya’nın en çok da The Blue Lagoon’u
hatırlatması muhtemel. Kusursuz görüntü yönetimi, enfes müzikleri, mükemmel
mekân seçimi ile özellikle teknik olarak başarısı tartışmasız çok çok iyi bir
film var karşımızda.
5)Sarı Sıcak
Yönetmen: Fikret Reyhan
Oyuncular: Aytaç Uşun,
Mehmet Özgür, Tarık Köksal…
Fikret Reyhan’ın ilk sinema deneyimi olan Sarı Sıcak, daha
önce oynadığı Silsile ve Toz Ruhu filmlerinde yakaladığı başarıyı katlayarak
devam ettiren Aytaş Uşun’un oyunculuğuyla öne çıkan bir yapım. Zira Uşun’un
hayat verdiği İbrahim, küçük bir patlıcan tarlasından geçimlerini sağlayan,
göçmen bir ailenin hayallerinin peşinden koşan oğlu olarak oldukça başarılı.
Alt sınıfa mensup İbrahim’in bir yandan feodal aile yapısına bir yandan da
yoksulluklarını daim kılan aracılara karşı verdiği savaş ise çok anlamlı. Fakat
bu yırtma hikâyesi öyle kolay olmaz, İbrahim, hayatın acı gerçekleriyle çok
çabuk karşılaşmak zorunda kalır. Sarı Sıcak, değindiği mevzuyu dile getirirken
didaktik olmaktan imtina etmesi ve Uşun’un takdir edilesi oyunculuğuyla
akıllarda yer etmekte.
6)Blue
Yönetmen: Sertan Ünver
Katılımcılar: Nejat İşler,
Teoman, Aylin Aslım, Deniz Arcak,
Sunay Özgür, Batu Mutlugil…
Sertan Ünver imzalı Blue, özellikle seksenlerde ve
doksanlarda genç olan ve yolu rock kültüründen geçenler için bulunmaz bir
hazine. Zira 1991 yılında Yavuz Çetin ve Batu Mutlugil tarafından kurulan ve
daha sonra Sunay Özgür ile Kerim Çaplı’nın katıldığı efsanevi rock grubu “Blue
Blues Band”in hikâyesini anlatan belgesel, o dönemin ruhunu iliklerimize kadar
tekrar hissetmemizi sağlıyor. Belgeselde Batu ve Batuhan Mutlugil, Deniz Arcak,
Aylin Aslım, Nejat İşler, Teoman, Kerim Çaplı’nın oğlu Ahmet Çaplı, Gür Akad,
Tanju Eksek, Volkan Başaran, Melis Danişmend, Batur Yurtsever, Moğollar
grubundan Taner Öngür gibi isimler de yer alıyor. Doksanlarda ülkemizde bir
rüzgâr gibi gelip geçen ve bir daha asla aynı ruhu bulamayacak bir sürecin
içerisinde Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı’ya onların hayatlarına küçük bir pencere
aralıyor belgesel. Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı isimlerini sadece anımsayanların
bile asla kaçırmaması gereken, hiç bilmeyenlerin de o dönemi ve o kültürü
tanımak için bir şans vermesinin isabetli bir karar olacağı Blue, yılın
tartışmasız en iyilerinden.
7) Gacı Gibi
Yönetmen: Serkan Çiftçi
Oyuncular: Cansu, Deniz, Ece…
Serkan Çiftçi tarafından hayat bulan Gacı Gibi, nefret
saldırısına uğrayan ve uzun süre ağır tedavi süreci geçirmek zorunda kalan
Deniz özelinde başlıyor. Daha sonra özellikle Mersin’de yaşayan trans işçilerin
sürdürdükleri zorlu hayat koşulları, sürekli maruz kaldıkları nefret
saldırıları ve tırnaklarıyla kazıyarak kurdukları 7 Renk Derneği’nin
faaliyetleri karşılıyor bizleri. Belgesel genelde iki mekân arasında mekik
dokuyor. Deniz’in arkadaşlarıyla yaşadığı ev ve dernek filmin ana mekânları.
Çiftçi’nin kamerası kimi zaman Deniz’in peşinde ya evde ya hastanede olurken
kimi zamanda dernekte ve alanlarda oluyor. Çiftçi bu sahneler arasındaki geçişi
oldukça başarılı bir şekilde kurguluyor.
Belgeselin en büyük artısı ise gerçek ve samimi bir havada
ilerlemesi oluyor. Zira yönetmen ne saldırıya uğrayanlar özelinde duygu
sömürüsü yapıyor ne de LGBTİ bireyleri, özellikle de trans işçilerini merhamet
edilmesi gereken konuma koyuyor. “Onlar varlar, buradalar ve hep burada
olacaklar. Değişecek olan sizlersiniz” diyor Gacı Gibi. İyi de diyor.
8)Murtaza
Yönetmen: Özgür Sevimli
Oyuncular: Cezmi Baskın,
Meral Çetinkaya, Mine Teber…
İlk uzun metrajına imza atan Özgür Sevimli, yerli
sinemamızın düştüğü tuzakların neredeyse hiçbirine düşmeyerek tam anlamıyla
tertemiz bir işe imza atar. Daha önce birçok başarılı filmde yardımcı yönetmen
olarak çalışan Sevimli, tüm birikimini aktardığı Murtaza’da gösterişten uzak,
minimalist bir film ile çıkıyor karşımıza. Cezmi Baskın’ın hayat verdiği
Murtaza karakterinin omuzlarında yükselen, Meral Çetinkaya’nın muhteşem
oyunculuğuyla perdede arz-ı endam eden Sabure karakterinin ise filme belkemiği
olduğu Murtaza’nın oldukça vurucu olan hikâyesinden etkilenmemek mümkün değil.
Modern çağın aileleri parçaladığı, bireyleri yalnızlaştırdığı gerçeğini,
oldukça sert bir şekilde yüzlere çarpan filmin, kör göze parmak sokmadan
anlattıkları dikkate değer kesinlikle.
9)Benim Varoş Hikâyem
Yönetmen: Yunus Ozan Korkut
Yerli sinema adına yapılan her yenilikçi yapım elbette
yaratmak istediği etkiyi uyandırmıyor. Lakin Benim Varoş Hikâyem bu zorlu
tercihinin altından kalkıyor. Seyirciyi Adana’nın Ceyhan ilçesinde sıradışı
birçok karakter ile buluşturuyor. Yunus Ozan Korkut’un yazıp yönettiği ve
görüntü yönetmenliğini üstlendiği hatta müzikler dışında neredeyse her şeyi tek
başına yaptığı film, tamamen amatör oyuncularla çekiliyor. Alışıldık olmayan
hikâyelerin, küfrün, yoksulluğun ve imkânsızlığın en yalın ve gerçek halinin
sergilendiği filmde; kuş çalma üstadı Culluk Yusuf, feminist köy muhtarı Naime,
bar fedaisi Devran, mahallenin büyük abisi Cihangir ve diğer semt sakinlerinin
hayatlarına değiniliyor.
10)Kedi
Yönetmen: Ceyda Torun
Tüm dünyada ses getiren, özellikle Amerika’da şaşırtıcı bir
seyirci sayısına ulaşan Kedi filminin, son dönem sosyal medyada çokça
paylaşılan ve izlenme rekoru kıran kedi ve köpek videolarından esinlendiği su
götürmez bir gerçek. İstanbul’u kediler üzerinden ya da kedileri İstanbul
üzerinden anlatan belgesel olarak tarif etmeyi daha uygun gördüğüm Kedi,
elbette en başta görüntü yönetmenliği olarak muazzam bir iş. İstanbul’un
özellikle bazı bölgelerinin vazgeçilmezi olan kediler, üstlerine düşen
güzelliği her zamanki gibi fazlasıyla yapıyorlar. Artık neredeyse tanınmaz hale
gelen ve açıkçası birçoğumuzun yasını tutmaya başladığı İstanbul’u hâlâ muazzam
bir şehir gibi gösterilmesi sanırım filmin en büyük artıları. Fakat filmin
kamera kullanımından tut da kurgusundan, görüntülerin enfesliğine ve daha bir
dolu başarısının yanında amaları da var. Öncelikle filmin hayvanlar konusunda
türcü bir yaklaşımı olduğunu ve yansıtılan İstanbul’un fazlasıyla oryantalist
bir çizgiden verildiği inkar edilemez bir gerçek. Yine de tüm bu uzun uzun
tartışmalara gebe olan mevzuları bir yana bırakırsak filmin artıları üzerinden
yılın en iyileri listesine son sıradan da olsa girmesi gerektiğini düşünmemek
elde değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder