Sinemanın Gelmiş Geçmiş En Etkileyici Finali
David Fincher’ın başyapıtlarından olan Se7en, 90’lı yılların
unutulmaz filmlerinden biri olarak kayıtlara geçmiştir. Gerek anlattığı hikâye
gerekse yarattığı atmosfer ve sinematografisiyle hâlâ etkisini kaybetmeyen bir
film Se7en. Özellikle kadrosu sebebiyle
seyirci açısından da başarısını ispatlayan Se7en’ın, ne yazık ki ödül konusunda
yüzü gülmemiştir; Oscar’da başarısı taçlandırılmamış, sadece aday olmakla
yetinmek zorunda kalmıştır. Morgan Freeman, Brad Pitt, Kevin Spacey gibi
isimlerin bir araya geldiği bu polisiye-gerilim olarak tanımlayabileceğimiz
filmde Hıristiyanlık’ın yedi ölümcül günahı ile örülü olan hikâyesin her bir
anı büyük bir titizlikle ilmik ilmik dokunur. Lakin seri katilimiz John Doe,
yedi günahtan ilk beşine karşılık beş cinayetini işledikten sonra öfke ve
kıskançlık adına işlenecek cinayetleri filmin finalinde bizlere sunmayı tercih
eder. İşte bu final sahnesi sinemanın gelmiş geçmiş en etkileyici, unutulmaz
anlarına ev sahipliği yapar hiç kuşkusuz.
Mills’in Hayatının En Zorlu Oyunu
Doe’nin geriye kıskançlık ve öfke günahları kalmıştır. Peki,
büyük bir titizlik ve gizliyet içerisinde cinayetlerini işleyen John Doe, kendi
ayaklarıyla gidip, teslim olduktan sonra kalan iki günahın cinayetini nasıl
işleyecektir? Aslında Doe, öfkenin de cinayetini işlemiş, son günah olan
kıskançlığın kurbanı olarak da kendini seçmiştir. Kendi cezasının ise öfkeye
karşılık gördüğü dedektif Mills elleriyle verilmesini arzulamıştır baştan beri.
Zira baştan itibaren hep Mills üzerine oynamıştır zaten. O zaman bunun
gerçekleşmesi için her şeye biraz oyun katması gerektiğini de bilir. Henüz
mesleğinde çaylak olan, ama başarma isteği herkesten fazla olan Mills’in hayatı
boyunca oynamak zorunda kalacağı belki de en acımasız oyundur bu. Mills, belki
de Somerset kadar tecrübeli olmamasının da verdiği etkiyle, adeta bir kukla
gibi Doe tarafından oynatılır. Mills, Doe’nin tam da planladığı gibi son
cinayetin de işlenmesini sağlamış olur böylece.
Katil Aynı Zamanda Kurbandır
Sahnenin ayrıntılarını elbette videoyu izleyerek
görebilirisiniz. Bu nedenle yaşananlarla ilgili pek kelâm etmek istemiyorum.
Lakin bulmaca gibi filmlere imza atan Fincher’ın bu sahnesi ile ilgili birkaç
ayrıntıyı belirtmek isterim. Tüm film boyunca devam eden yağmurun final
sahnesinde kesilmesi ve neredeyse iki saat boyunca bizi kör yapan karanlık
atmosferin yerine ışıl ışıl açan güneş ile Fincher’ın bize ne demek istediğini
düşünmek gerek. Ölümcül günahların cezalandırılması mı yoksa psikopat Doe’nin cinayetlerinin
sona ermiş olması mı buna sebeptir kestirmek zor. Ayrıca baştan beri tüm
kasveti ve sıkışmışlığıyla metropol hayatı üstümüze üstümüze gelirken, finalde
ıssız bucaksız kırsalda kendimizi bulmamız da oldukça manidar. Bu ve bunun gibi
birçok sorulması gereken soruların yanında en önemlisi ise öfke günahının
karşılığı olarak neden Mills değil de hiç de öfkesine denk gelmediğimiz Tracy
ölüme mahkûm olur? Bu soruları yanıtlamak elbette uzun analizlere girilmesine neden
olacaktır. Fakat koskaca filmin neredeyse en kilit anlarını içinde barındıran,
bırak tatmin duygusu yaşatıp, rahatlatmayı seyircinin karnına ağrılar sokan
muhteşem bir final sahnesi ile karşı karşıya olunduğu su götürmez bir gerçek.
Neredeyse beş dakika boyunca hiç azalmayan, aksine sürekli artan gerilim hissi
ile izlediğimiz, diyaloglardansa monologların yaşandığı, en itici seri
katillerden biri ile zaman geçirdiğimiz, film boyunca ilk kez bire bir cinayete
şahit olacağımız muhteşem final ile sizleri baş başa bırakıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder